Çok sayıda “Çin uzmanı”nın söylediklerine bakılırsa, Mao veya Deng Xiaoping geri dönmüş olmalı. Xi’ye bu iki eski lideri bile kıskandıracak kadar büyük bir güç atfediyorlar. Burada iki yanlış var: (1) Xi “lider” değil ÇKP Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı.

“Genel Sekreterlik”, 1987’de lağvedilen “ÇKP Başkanlığı” yerine yetkileri azaltılarak ve iyi tanımlanarak oluşturulan kurum.

1990’ların ortalarında yapılan bir düzenlemeyle ÇKP Genel Sekreterleri aynı zamanda Devlet Başkanı olarak da seçilmeye başlandı. Liderin “ÇKP Başkanı” olması gerekli değildi. Partide üst düzey görevi olması adettendi ama aldığı görevlerle yetkileri-gücü arasında orantılı bir ilişki yoktu. Ülkedeki en yetkili kişiydi, belirleyici tek akıldı, pratikte gücünün sınırı belli değildi ve defacto olarak devlet başkanıydı. “Büyük lider” Mao, hem Parti Başkanı hem de Devlet Başkanı’ydı. 1959’da Devlet Başkanlığı’ndan ayrılmış ama Parti Başkanlığı’na devam etmiştir. “Efsane lider” Deng, ÇKP Başkanı değildi. Merkez Komite’de görevi vardı, Askeri Komite Başkanı ve Devlet Başkanı’ydı. (2) Liderlik seçimle gelinen bir görev değil parti içi güç mücadelesinde “bilek güreşiyle” kazanılan bir dokunulmazlık konumu-statüsüydü. Ayrıca, liderin görev süresi diye bir şey yoktu. Kendi bırakmadığı veya ölmediği sürece liderlik koltuğunu korurdu. Deng’le birlikte bu liderlik kurumu da öldü.


Parti ve ülke bu iki liderin tek adamlığından, ellerindeki o büyük gücü kullanarak verdikleri zarardan çok çekmiş. Sınırları belli olmayan ve denetlenemez bir güce sahip bir liderliğin nasıl bir çürümeye yol açtığını gayet iyi biliyorlar. Mao’nun Parti aklını paralize eden kararları ve uygulamaları parti içinde ciddi çatışma ve hizipleşmelere yol açmıştır. Deng’in ifadesiyle “Parti içten içe kendini yer ve çalışamaz hale gelmiştir”. Fakat asıl felaket Deng’in döneminde yaşanmıştır. 1989’da Askeri Komite Başkanı olan Deng, bu yetkisini kullanarak orduyu gösterinin bir katliamla bastırması için Tiananmen Meydanı’na göndermiştir. Askeri Komite Başkanının yetkisi orduya böyle bir emir vermeye yetmez. Bunu ancak güç-yetkisinin sınırı belli olmayan ve emirleri sorgulanamaz bir lider yapabilir. Deng’i aklamaya çalışanlar bu karar Partinin ortak kararıydı deseler de bunun doğru olmadığını; katliamdan onun sorumlu herkes biliyor.

“Lider” kavramı ÇKP için halen kullanımda olsa bile, artık onore etmeye dönük bir payeden başka bir anlam taşımıyor. Yani artık uygulamada bir karşılığı yok, olamaz da. Kısaca şöyle açıklayabilirim: O lider görevdeyse (Devlet Başkanı), yetkileri oturduğu koltuğun kullanabileceği yetkileriyle sınırlı olacaktır. Görevi sona ermişse, liderlik, “Büyük işlerin kotarılmasına öncülük-önderlik etmiş saygın yönetici” anlamına gelecektir ve parti üzerinde tasarrufta bulunabilecek güce sahip olmayacaktır. Sadece partide sahip olduğu diğer görevlerle ilgili yetkileri kullanabilecektir.

Demem o ki, ÇKP gibi keskin bir zekâ aynı hatayı iki defa yapmaz. Dolayısıyla, Xi’ye Mao veya Deng’in liderlik rolünü yakıştıran ve Devlet Başkanlığı’nın bir-iki dönem daha uzatılmasından bahseden görüşler ÇKP kültüründen bihaber olanların boş konuşmasından ibaret. O keskin ÇKP zekâsı, zaman ve koşulların gerektirdiği uygun niteliklere sahip (belirlenen parti politikaların uygulanmasında irade gösterebilecek, önderlik edebilecek) adamı bulup çıkarır ve “Genel Sekreter” olarak göreve getirir. Bu süreçte pürüz çıkarması muhtemel adamları da bir şekilde ekarte eder (Bo Xilai örneğinde olduğu gibi).

Deng’in ölümünden sonra, 1990’ların ortalarında, ÇKP bir düzenleme yaparak Genel Sekreterin yetkilerini de budadı ve yedi kişiden oluşan ‘Daimi Komite’nin (diğer adı ‘Başkanlık Konseyi’) yetkilerini artırdı. Amaç, güçlü tek adamlık rolünün oluşmasını önlemek, daha da önemlisi kolektif aklı hâkim kılmaktı. Bildiğim kadarıyla bu komitenin Başkanı görevden alma yetkisi bile var. Velhasıl, batının Çin Devlet Başkanı-ÇKP Genel Sekreterliğini gerçeklikte karşılığı olmayan bir “liderlik” olarak köpürtmesi cehaletten kaynaklanmıyorsa kendi lider fetişizmlerinin yansıması olmalı. Batı’nın bahsettiği o pseudo lider Çin’de değil “Yeni Türkiye”de bulunabilir. Artık Çin’in bile gördüğü bu pespaye gerçek, başta hukuk olmak üzere tüm kurumların ve toplumun (yani her şeyin) çürümesinden ve ülkenin ağır çekim kendi üstüne çöküşünden belli değil mi?