Dreyfus Davası, Fransa tarihi ötesi öneme sahiptir; nerede devlet, gücünü kullanarak benzer komplo ve haksızlıklar yapılsa gündeme gelir. Dreyfus Davası bende, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının geri alınması ve sonrasında yaşananlar nedeniyle çağrışım yaptı. Dreyfus Davası’nı hatırlayalım; Yahudi bir Fransız subayı olan Dreyfus, Yahudi karşıtı bir komplonun parçası olarak, düzmece delillerle Almanlar için casusluk yapmakla suçlanır ve […]

Dreyfus Davası, Fransa tarihi ötesi öneme sahiptir; nerede devlet, gücünü kullanarak benzer komplo ve haksızlıklar yapılsa gündeme gelir.

Dreyfus Davası bende, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının geri alınması ve sonrasında yaşananlar nedeniyle çağrışım yaptı. Dreyfus Davası’nı hatırlayalım; Yahudi bir Fransız subayı olan Dreyfus, Yahudi karşıtı bir komplonun parçası olarak, düzmece delillerle Almanlar için casusluk yapmakla suçlanır ve basının aleyhine yürüttüğü yoğun bir kampanya eşliğinde mahkûm edilir. İkna edici olmayan delillerin zayıflığına Zola’nın “Suçluyorum” başlıklı yazısı ile yargılamanın adil yapılması çağrısı eklenince, kamuoyu görüşü değişmeye başlar. Olayların sıcaklığında Dreyfus zindanın, Zola Londra’nın yolunu tutsa da, bir süre sonra, Dreyfus’un yeniden yargılanmasının, Zola’nın da Londra’dan dönüşünün yolu açılır.

Seçimin iptal edilişi, ardından sanatçıların çağrısı ve karşı karşıya kaldıkları karalama kampanyası, İmamoğlu’na yönelen “Rum-Pontus” suçlamaları ve yandaş basının sınır tanımayan manipülasyonları gösteriyor ki, karşı karşıya olduğumuz bir tür Dreyfus olayı! Şimdi herkes ikinci turda adalet bekliyor!

Benim ilgimi çeken, toplumun bu olay karşısındaki tavrı! Muhafazakâr Fransız sosyolog Gabriel Tarde, Dreyfus olayının hemen ardından yayınladığı bir yazıda, kalabalıkların kamuoyuna dönüşüşünü ele alır. Tarde, dolaylı biçimde Dreyfus olayına referans vererek, lider-izleyici mantığına yaslanan kalabalıkların yerini, aynı mekânı paylaşmak zorunda olmadan farklı düşünceleri dikkate alan ve değerlendiren yeni bir toplumsallaşma biçimi olarak kamuoyunun aldığına işaret eder.

İstanbul ve ardından memleketi Trabzon ve çevre illerde İmamoğlu’nun topladığı kalabalıkları izlerken, nasıl bir kitle ile karşı karşıya olduğumuzu düşündüm. Toplanan kalabalıkların ortak paydasında, yapılan esaslı haksızlığın vicdanları yaralaması var. Ancak bu önemli ortak özelliğin sonrasında, meydanlarda homojen olmayan kalabalıkların bulunduğunu söyleyebiliriz.

Bu karmaşık heterojenlik içinde yine de iki ana damarı tespit edebildiğimizi düşünüyorum. Birinci damar, daha önce Gezi’nin su yüzüne çıkardığı ve güçlendirdiği, mevcut kurumsal siyasal alanın siyaseti, dar bir kadronun kapalı kapılar ardındaki işi haline getirmiş düzenine ve bu düzen aracılığıyla üretilen neoliberal talan politikalarına yeter diyenlerden oluşuyor. İkinci damar, aynı tür formülasyonları yapmasa da, mevcut iktidarın politikalarının kendisine iyilik getirmediğini görüyor ve gördüğü ölçüde yeni bir lider ve kurtarıcı arayanlardan teşekkül ediyor.

Kanımca Türkiye siyaseti ve muhalefeti önemli bir kırılma noktasında ve sol muhalefetin geleceğini, büyük ölçüde liderlik-kitle arasında nasıl bir ilişki kurduğu belirleyecek! Sol popülist bir stratejiyi savunan biri olarak bir kez daha tekrarlayayım; bu tür bir strateji bir yandan semptom siyasetinin (yolsuzluk, israf vs) ötesine geçerek neoliberalizmin kendisini hedefe koyarken, aynı zamanda yönetmeyi seçkinler arası bir iş olmaktan çıkarıp kitleleri de içine alan bir siyaset tarzına dönüştürmek zorunda!

Tam da burada lider/lere önemli bir görev düşüyor. Kuşkusuz bu derece güçlü bir konumu kişiselleştirmek çok daha kolay olanı ve siyasetçi için çekici olabilir. Ancak şunu da belirteyim, liderliğe yönetimi demokratikleştirme yönündeki çağrı, her şeyden önce liderlik konumundakilerin kendi geleceği için önemli! Merkezi ve yerel düzeyde Türkiye’yi, karşı karşıya olduğu borç stoku ve diğer olumsuzluklarıyla zorlu bir gelecek bekliyor.

Aklı olan lider, bu zorlu gerçekliğin karşısına, kendisine atfedilen büyük güce kanıp, tek başına çıkmaya kalkmaz! Bu durumu görmek için yukarı çıkarken, aşağı inenlerin durumuna bakmak yeterli.