Seyircinin bir kısmı tribünlere dönmüş, güzel. Gollerde stadyumda ölüm sessizliği de olmuyor o da iyi.

Düşündüm, en son ne zaman tam olarak futbolla ilgilendim diye. Sanırım en son 2020 Şubat ayı civarında, futbolla aşırı ilgili bir şekilde hayatımı sürdürüyordum. Onda da bir Galatasaraylı olarak Fenerbahçe’yi 20 yıl sonra 3-1 yendiğimiz maçı üstelik Kadıköy’de olmama rağmen izlemeyip stand-up izlemiştim. Caner (Caner Özyurtlu) hocam ilk stand-up denemesinde sahnede kâh acı çekip kâh bizi hunharca güldürürken yandan gelen “Galatasaray 3-1 öndeymiş, son dakikadayız…” seslerine şöyle bir kulak kesilmiş “Vay bee hehe” diyerek yüzüme sağlam bir sırıtış yerleştirmiştim. Caner, sahneye çıkan her amatörün yaptığını yapıp, bir yandan şakalarını anlatırken bir yandan da tanıdık simaları kesiyor destek arıyordu. Benim at gibi sırıtışımın kendisinden kaynaklandığından gayet emin bir halde coştukça coşuyor, o coştukça ben de Caner’in bazıları şahane ama yine bazıları pek bir komik olmayan her şakasına aynı sırıtışla eşlik ediyordum. Bir zaman sonra Caner yüzümdeki sırıtışın kendisinden değil, benim denyoluğumdan kaynaklandığını anlayınca bana bakmayı bıraktı.

Futbol anlatacaktık nerelere geldik… Caner o günden sonra sahneye tekrar çıkmadı. Taraftarlar o günden sadece 15-20 gün sonra stadyumlara bu hafta sonuna kadar bir daha girmedi. Futbol en son Avrupa Şampiyonasına kadar tekrar eskisi gibi olmadı, gerçi şampiyonada da bazı ülkelerde yine de eskisi gibi olamadı. Geriye dönüp bakınca sanki Onyekuru o üçüncü golü atıp diz üstünde kaymasa ne taraftarlar tribünlere ne de Caner sahnelere veda etmezmiş gibi geliyor.

Futbolu coşkuyla izlemeyi aslında o gün bırakmışım. Sonrasında elbette maçlar izledim ama yani hep bir dostlar alışverişte görsün hesabı. Sanki tüm dünya taraftarları holiganizm yüzünden tribünlerden uzaklaştırılmışçasına seyircisiz maçlar izleyince futbolun da büyüsü, coşkusu gazı kaçıveriyor. Geriye sadece sahadaki oyun kalınca ve ülkemiz gibi “oyun” fakiri ülke liglerini izleyince futbola yabancılaşabiliyorsun. “Yıllar yılı heyecanla izlediğim şey bu saçmalık mıydı lan?” diye sorgularken buluyorsun kendini.

Bu hafta sonu ligler başlayınca fark ettim ki çok daha öncesinden bir de Avrupa ön elemeleri başlamış. Futbol bende azalarak bitmiş. Hafta sonu maçları da izlemedim. Biraz önce yayıncı kuruluşun (dünyanın en saçma sapan sitesine sahip yayıncı kuruluşu da diyebilirim. Özetlerin yerini ararken 45 dakika saçma sapan haberler okudum. Bir kısmı geçen haftadan haberlerdi hatta. “Fatih Terim 3 puanla başlamak istiyor.” E başladıı?? Haberi mi yok?) sitesinden özetlere baktım. Seyircinin bir kısmı tribünlere dönmüş, güzel. Gollerde stadyumda ölüm sessizliği de olmuyor o da iyi. Futboldan hâlâ haber yok gördüğüm kadarıyla. (90 dakikalık maçın 3 dakikalık özetinden, ki onun da ilk 10 saniyesi santra son 10 saniyesi “Ve hakem maçı bitiriyor” anonsu, ne kadar anlaşılabilirse tabii.)

Haberlere bakıyorsun bir grup taraftar mülteci göçmen karşıtı slogan atmış, öbürü takım arkadaşını yumruklamış, hakemler yine bazı pozisyonları süzememiş (!) yorumcular yine anlamsız yorumlar yapmış, spikerler yine sadece bağırarak “iyi” maç anlattıklarına ikna olmuş, teknik direktörler 2 tanesi daha ligin 90’ıncı dakikasında kovulmuş, takımlar milyonlarca liraları yine yaşları geçkin bir takım adamlara verme yarışına girmiş, sosyal medyada taraftarlar birbirlerine “soktulu çıkardılı” tivitler atmaya başlamış sonra el ele vermiş korsan yayın kovalamaya çıkmış, federasyon zaten göstermelik ihale karşılığı makam pozisyonunda, takımların sosyal medya hesapları taraftar bilgilendirme yerine “rakip” takımlara laf sokma yarışında…

Ligler başlamış hiç haber vermiyorsunuz, iyi ki de vermiyorsunuz.