Toplum olarak ya da kişisel yaşantımızda her şeyin olumlu olmasını istiyoruz, bunda şaşılacak bir şey yok, doğal ama sanki olumsuzlukların önemini atlıyor gibiyiz biraz. Belki de bu yüzden toplum eziyet ve acıyla başa çıkma ve buna biçim verme becerisini büyük oranda yitirmiş görünüyor. Öyle alıştırılmışız, zor istemiyoruz, sürekli arzumuz rahatlık, huzur. Olumlu bireyler, olumlu toplum! […]

Toplum olarak ya da kişisel yaşantımızda her şeyin olumlu olmasını istiyoruz, bunda şaşılacak bir şey yok, doğal ama sanki olumsuzlukların önemini atlıyor gibiyiz biraz. Belki de bu yüzden toplum eziyet ve acıyla başa çıkma ve buna biçim verme becerisini büyük oranda yitirmiş görünüyor. Öyle alıştırılmışız, zor istemiyoruz, sürekli arzumuz rahatlık, huzur. Olumlu bireyler, olumlu toplum! ‘Olumlulaştırılmış toplum’ mu demek daha doğru acaba?

Alan Badiou ‘Aşka Övgü’de eş bulma hizmeti veren Meetic adlı şirketin sloganlarına dikkat çekiyor: “Birine vurulmadan da âşık olabilirsiniz.”, “Acı çekmeden âşık olmak çok kolay!” 

Aşk sanki tüketim ve rahatlık formülü haline gelecek şekilde evcilleştirilirmiş, olumlulaştırılırmış gibi! Oysa aşkta tutku ve eziyet gibi olumsuzluğun temsilcileri mevcuttur.

“Günümüz toplumu olumluluk toplumudur.”

“Olumluluk toplumunun genel yargısı Like/Beğendim’dir. Facebook’un Dislike/Beğenmedim seçeneğini sunmamaktaki kararlılığı anlamlıdır.” (Şeffaflık Toplumu, Byung-Chui Han, Çeviri. Haluk Barışcan, Metis)

Barthes, Andre Kertesz’in bir fotoğrafına ilişkin şunları söyler: “Kertesz’in 1931 yılında fotoğrafını çekmiş olduğu küçük öğrenci Ernest’in hâlâ yaşıyor olması mümkün (ama nerede? nasıl? roman gibi!)”

Sosyal medyadaki yalnızca sergilenme değeriyle yüklü fotoğraf anlayışında; tam da Barthes’ın roman dediği gibi, anlatının gerilimine, dramatikliğine yer vermeyen, olumsuzluktan arındırılmış bir şimdi vardır. Dünyanın kendisi-ekranın kendisi bir sergi salonu haline getirilmiştir.

“Like/Beğendim şeklinde bir estetik yargı için uzun boylu bir müşahede gerekli değildir. Sergi değeriyle doldurulmuş resimler karmaşıklık içermez. Bunlar belirsizlik taşımaz, yani pornografiktir. Tefekküre, tekrar incelemeye, üzerlerinde durmaya yol açacak kırılmışlıktan tümüyle yoksundurlar.” (kitaptan)

Like/Beğendim nesnesi fotoğrafların içselliği, gizliliği, esrarı yoktur. Kültürden arınmış fotoğraflar olduğu için okunacak bir şey de yoktur. Bu tür fotoğraflara pornografiktir diyebiliyorsak, ‘bakış’a da gördüğü her şeyle rastgele ilişkiye girdiğinden dolayı fahişeliktir diyebiliriz. (kelime eril, dişil ayrımı yapılmaksızın kullanılmıştır.) İmgeleri sadece bireyler kullanmaz, tam da bu yüzden kapitalizm her şeyi sergileyerek, aşırı görünürlüğe götürerek toplumun pornografikleşmesini en uca taşır.

Jeremy Bentham tarafından Yunanca pan (her şey) ve optikos (görmek için) anlamına gelen iki sözcükten türetilmiş, panoptikon; 17. yüzyılda ortaya konulan bir cezaevi tasarımı… İktidar tek bir merkezden gözetleyecek, gözetlenen gözetlendiğini görmeyecek. Sistem öyle çalışacak ki, tutuklu, kuralları çiğnemek suçlamasıyla birkaç kez cezalandırıldıktan sonra, her an gözetlendiğini varsaymayı öğrenecek.

Byung-Chul Han, günümüzde yer kürenin bütünün bir panoptikon durumuna doğru gelişme gösterdiğinden bahsediyor. Söylediği bir dijital panoptikon.

“Kendilerini özgürlük alanları olarak sunan Google ve sosyal ağlar panoptik biçimlere bürünüyorlar. Bugün gözetleme, genelde sanıldığı şekliyle özgürlüğe saldırı şeklinde gerçekleşmiyor. İnsanlar kendilerini daha ziyade gönüllü olarak teslim ediyor panoptik bakışa. Kendilerini soyarak ve teşhir ederek dijital panoptikonun oluşuna bilerek katkıda bulunuyorlar. (…)”

Kısacası Like/Beğendim olumlulaştırılmış bir iletişimdir. Olay, kendi ellerimizle teslim edilen bir ‘Kontrol Toplumu’na doğru gitmektedir.