Lisans öğrenimi: Üç yıl mı dört yıl mı?

Prof. Dr. Oğuz Esen - İzmir Ekonomi Üniversitesi
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), başarılı ve isteyen öğrenciler için lisans öğrenim süresini üç yıla indirmeyi planlıyor. Gerekçe olarak verimliliği artırmak, esnekliği sağlamak ve uluslararası standartlara uyum göstermek öne çıkarıldı.
Şu soruyla başlayalım: Gerçekten böyle bir “uluslararası standart” var mı?
Amerika Birleşik Devletleri’nde tıp ve hukuk gibi alanlar dışında lisans eğitimi genellikle dört yıl sürüyor. Aynı durum İspanya, Yunanistan, Rusya, Ukrayna, Latin Amerika ülkeleri ile Kore, Çin ve Japonya için de geçerli. Buna karşılık, İtalya, Fransa, İngiltere, İskandinav ülkeleri, Hindistan ve Avustralya gibi ülkelerde lisans eğitimi çoğu alanda üç yıl. Yani ortada tek bir “uluslararası standart”tan söz etmek mümkün değil.
Üstelik, son yıllarda bazı ülkeler lisans süresini kısaltmak yerine uzatma eğiliminde olmuştur.
***
Hong Kong, 2012–2013 akademik yılında lisans süresini birçok programda üç yıldan dört yıla çıkardı. Hindistan ise geçtiğimiz yıl 150 üniversitede lisans eğitimini dört yıla uzattı; 300 üniversitede daha aynı adımı atmaya hazırlanıyor. Bu kararların ardında, öğrencilerin ABD ve Avrupa üniversitelerinde yüksek lisansa kabul edilme ve burs kazanma olasılıklarını artırma hedefi bulunuyor.
Bu farklılığın bir çok nedeni olsa da, özellikle ABD-Avrupa farkını, ortaöğretim sistemleri farklılığı ile açıklamak mümkündür. ABD’de önce ortaöğretim, ardından yükseköğretim dünyanın geri kalanına göre, oldukça erken kitleselleşti. Ortaöğretimde okul seçme imkânlarının sınırlı olması nedeniyle farklı yetenek ve kapasitedeki öğrenciler aynı sınıfta eğitim görmeye başladı. Bu durum, sınıf başarı düzeyinin ortalama öğrencilere göre şekillenmesine yol açtı. Yükseköğretimin daha geniş bir yetenek ve kapasite yelpazesine erişim sağlaması, kurumların farklılaşmasına ve tabakalaşmasına neden oldu.
Ancak tüm üniversitelerde ortaöğretimden gelen eksiklikler “genel eğitim” (liberal eğitim) kapsamında, doğa bilimleri, beşerî bilimler ve sosyal bilimler gibi alanlarda verilen derslerle giderilmeye çalışıldı. Avrupa’da ise hem ortaöğretim hem de yükseköğretim uzun süre elitist kaldı. Öğrenciler üniversitelere daha iyi hazırlanmış bir şekilde kabul edildikleri için genel eğitime ihtiyaç duyulmadı; doğrudan alan derslerine yönlendirildiler.
Türkiye için ne tür sonuçlar doğurabilir?
Öğrenim süresinin üç yıla düşürülmesi ders programlarının yeniden yapılandırılmasını gerektirecektir. Nitekim, YÖK’de bu amaçla ders planlarının sadeleştirleceğini ve kredi sisteminin yeniden yapılandırılacağını öngörüyor. Öğrenci ders yükünün ve ders sayılarının azaltılması elbette olumlu bir adımdır ancak bugün üniversitelere egemen olan eğitim anlayışı nedeniyle böyle bir girişim ders programlarının dar meslek odaklı yapısının daha da pekişmesine yol açacaktır.
***
Bunu biraz açalım : Modern üniversiteler başlangıçta doğa bilimleri, beşerî bilimler ve sosyal bilimler gibi belirli mesleklere yönelik öğrenim amacı olmayan “genel eğitim “ alanlarında öğretim veren kurumların bünyesine, belirli mesleklere yönelik eğitim yapan tıp, hukuk, veterinerlik ve mühendislik gibi profesyonel okulların eklenmesiyle şekillenmiştir. Ancak zamanla profesyonel bilgi alanları bilgi hiyerarşisinin en üst basamaklarına yerleşmiş, profesyonel-mesleki eğitim anlayışı üniversitenin her alanında bir norm oluşturmuştur. Liberal ya da genel eğitim geleneği bulunmayan Türkiye’de bu eğilim daha da belirgin ve olumsuz sonuçlar doğurmuştur. Yükseköğretim giderek bütünüyle meslek odaklı hale gelmiş, katma değer yaratma önem kazanmış hem genel eğitim alanları hem ders programlardaki genel eğitim dersleri azaltılmış, mesleki derslerin sayısı artmıştır. Profesyonel eğitim anlayışı genel eğitim alanlarını da etkilemiş, ders programları yeniden yapılandırılarak bu alanlardan yarı-profesyonel meslekler yaratılmaya çalışılmıştır.
Bu eğilimin bir başka sonucu erken ve aşırı uzmanlaşma olmuştur .Profesyonel alanlar bir yana meslek yüksekokulu alanları bile lisans bilgi alanına dönüşmüş durumdadır. Sürenin kısatılmasının erken ve aşırı uzmanlaşmayı artırması kaçınılmazdır.
***
Üçüncüsü, ortaöğretimin düzeyi, öğrencilerin, örneğin Avrupa ülkelerindeki akranları gibi, yükseköğretim kurumlarına yeterli hazırlıkla gelmelerini sağlayacak nitelikte değildir. Bu nedenle sürenin kısaltılması, programlarda hâlen yer bulabilen genel eğitim derslerinin ve Bologna süreciyle güçlükle dahil edilen seçmeli derslerin tamamen programlardan çıkarılmasına yol açabilir. Yükseköğrenim sisteminde her düzeydeki akademik yöneticilerin şu sorulara cevap vermesı gerekir: Üniversite bir meslek yüksekokulu değilse bir lisans öğrencisinin kendi alanı dışında bilmesi gereken bilgiler var mıdır? Varsa bunlar nelerdir, nasıl bir eğitim anlayışıyla hangi eğitim kademesinde kazandırılmalıdır?
Türkiye yükseköğretimi üniversiteye erişim açısından “evrensel” aşamaya ulaşmıştır. Bu aşama, yükseköğretim ile ortaöğretim programlarının birlikte ele alınmasını; üniversite müfredatlarının aşırı uzmanlaşmadan kaçınarak genel eğitimi içerecek biçimde, eğitimin pratik sonuçlarından bağımsız bir vizyonla yeniden tasarlanmasını gerektirir.


