Liselerden aydınlığa çağrı: Post tenebras lux!

EZGİ KAYA*

Toplumsal muhalefetin en çok daraldığı ve sıkıştığı, sıkıntılı bir sessizliğin çoğumuza hakim olduğu bir anda, liselerdeki bildiriler ve protestolar bir umut hûzmesi gibi üstümüzde dolaşıyor. Bu protestolar bize nefes olurken, başkalarının da boğazına oturuyor; ne kadar aksırıp tıksırsalar da kurtulamadıkları bir demir leblebi gibi orada duruyor. Liselilerin protestolarına yönelen kayıtsızlığın, yok saymanın hatta daha ileri giderek öğrencileri küçümsemenin ve tehdit etmenin nedeni, bize soluk veren bu hûzmenin onların soluğunu tıkaması. Bildirilere verilen tepkiler, velilere okul yönetimleri tarafından tehditkâr bilgi mesajları atılmasından başlayıp, öğrencilerin siyasi partilerin maşası olduğu, mezun abileri tarafından yönlendirildikleri suçlamalarına, ve hatta okul basmalar ve sınıfta bırakmalara kadar vardı. Ancak bildiriler, AKP’nin anında başvurduğu “bir kaç ayrıcalıklı, elit lise” yaftasını tamamen yalanlayacak bir biçimde, bir çok şehirde ve bir çok okulda dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Bildirilerin böylesine geniş bir alana yayılması, bizi bu protestoları anlamlandırmaya çalışırken kullanılabilecek hazır kalıplara, gelişigüzel kategorilere karşı uyarıyor.

Sıraları barikatlaştırmak: Bildirilerdeki politik bilinç

Kuşkusuz bu protestoları analiz etmek, neden ortaya çıktıklarını, neyi hedeflediklerini ve neyi karşılarına aldıklarını anlamaya çalışmak önemli. Ancak bu protestoların Gezi Direnişi’yle olan içsel bağını açığa vurmak istiyorsak, bunun yanısıra yapılması gereken başka bir şey de bu protestoların biçimine, ne şekilde gerçekleştiklerine, hangi simgeler ve sözler aracılığıyla hangi fikir ve duyguları işe koştuklarına bakmak. Bu açıdan ele aldığımızda ise bildirilerin üslubu, yazılma biçimi, içerdikleri ifadeler bir kat daha umut veriyor, kalbimizi çarptırıyor. Bildiriler, yıllardır en sık karşılaştığı eleştiri ‘apolitiklik’ olan, yeterince siyasal ve kültürel birikime sahip olmadığı düşünülen bir genç nüfusun kendi politik olgunluğunu sergilediği metinler. İstanbul Erkek Lisesi bildirisinin Nazım Hikmet atfıyla, Galatasaray Lisesi’nin ve Kadıköy Anadolu Lisesi’nin Tevfik Fikret atfıyla, Kırklareli Anadolu Lisesi’nin Spartaküs’le, Ankara Atatürk Anadolu ve Çorlu Anadolu Lisesi’nin Ahmet Arif’le yayınlanması, lise gençliğinin sadece bu toprakların kültürel birikiminden gayet haberdar olduğunu göstermekle kalmıyor, kendini bu birikim içinde bir yere konumlandırdığını, bir geleneğe sahip çıktığını, geçmişten bir dalı bugüne uzattığını da gösteriyor. Bildiri metinlerindeki diğer bir dikkat çekici nokta, isyan ve mücadeleye davet metinleri olmaları. Bursa Zuhal (Dörtçelik) Şenipek öğrencileri ‘bu bir isyan metnidir’ diyorlar, ‘tut elimizden, omuzdaş olalım’ diyorlar. Yine Kırklareli liseleri ‘Sıralarımızı barikatlaştırıyoruz’ diye sesleniyor. Bu bildiriler, öğrencileri gündelik eğitim hayatlarında baskı altına alan, bunaltan idarecilere ve yönetimlere yazılmış basit itiraz metinleri değil, bu idarecilerin neden ve nasıl bu konumlara geldiklerini irdelemiş, cevap üretmiş ve bir mücadele çağrısına çıkmış metinler. Dolayısıyla bu bildiriler, yalnızca siyasal iktidarı hedef aldıkları, AKP’nin fütursuzca at koşturduğu eğitim alanına yeniden sahip çıktıkları için değil, aynı zamanda yazılma biçimleri, kurdukları bağlantılar ve taleplerini ifade ettikleri düzey açısından da politik metinler. Üstelik bu politik olgunluktaki bildiriler, tek tük bir kaç lisede değil, yüzlerce lisede yazılmakta ve paylaşılmakta. Bu bildiriler gençliğin kendi politik dilini ve tavrını kurduğu, kendi mücadele hattını çizdiği birer uğrak olarak düşünülmelidir.

‘Karanlığa sırtını dön!’

Protesto ve bildirilerin heyecan verici diğer bir yönü de ürettikleri ve yeniden sahiplendikleri simgeler. Bildirilerde iki ortak söz görülüyor: karanlık/aydınlık karşıtlığı ve ‘sırtını dönme’. Bildirilerin çoğunda kullanılan ‘sırtımızı dönüyoruz’ cümlesi, bir taraftan İstanbul Erkek Lisesi’nin ilk eylemine destek ifade ederken, diğer taraftan da toplu bir reddiyeyi, görmek/duymak dahi istememe hissiyatını gösteriyor. Bu tavır, bildirilerin politikliğiyle bir arada düşünüldüğünde şunu anlıyoruz: bu gençler artık AKP’yi muhatap bile almak istemiyor. Bütün bir toplumsallaşma süreçleri AKP’nin gölgesiyle şekillenen gençler için AKP artık siyasal ufkumuzun dışında kalması gereken bir öğe. Liseli gençlik siyasal iktidara kendini gösterme, tanıtma, onunla müzakere etme peşinde değil; tam tersine AKP’nin yok sayıldığı, başka bir siyasal ufku tahayyül etmenin peşinde. Hemen hemen her bildiride geçen karanlık/aydınlık karşıtlığı ise bu tahayyülün ne içerdiğini söylüyor bize: lise gençliği, sol jargonun uzun zamandır dışladığı, kullanmayı reddettiği karanlık/aydınlık ikiliğini yeniden sahipleniyor. Aydınlanma ve modernizm referansı nedeniyle ne zamandır soğuk bakılan bu simgesel karşıtlığa, liseliler yeniden devrimci bir nefes üflüyorlar. Beyoğlu Anadolu Lisesi’nin yüzyıllık mottosu ‘post tenebras lux’ yani ‘karanlıktan aydınlığa’ bir slogana dönüşüyor, Gazi Anadolu ‘güneşli yarınlara yürüyenlere’ selam ediyor. Liselilerin karanlık/aydınlık ikiliğiyle vurguladıkları bir nokta da eğitimdeki ve sosyal hayattaki gericileşme. Özellikle Beyoğlu Anadolu Lisesi’nin bildirisinde karma eğitimin kaldırılmasına itirazla ortaya çıkan bu tepki, laiklik vurgusuyla beraber diğer liselerin bildirilerinde de ciddi bir yer tutuyor. Öğrenciler, kız öğrencilere etek yerine pantolon giymeleri yönündeki telkinlerden okullarındaki dini içerikli etkinliklere kadar, AKP’nin infial yaratmadan yürütmeye çabaladığı eğitimin dinselleştirilmesi projesinin adımlarını ifşa ediyor. Bu ifşa, tüm AKP kadrolarının lise protestoları karşısındaki paniğini, birbiri ardına gelen açıklamaları ve tehditleri açıklıyor: AKP bütün bir eğitim projesinin ipliğinin pazara çıktığını, bu eğitim sürecinde hegemonyası altına almak, itiraz ve direniş arzusunu kırmak için her şeyi yaptığı bir kuşağın avcunun içinden kayıp karşısında ayağa kalktığını yeniden fark etmekte.

Lise hareketinin bütünlüğü

Protesto sürecinde Gezi’yi en çok andıran şeylerden biri de bildirilerin öğrenci profili, eğitim geleneği, tarihi birbirinden çok farklı liselerden geliyor olması. Farklı şehirlerde yaşayan, farklı eğitim ortamlarında bulunan, gündelik gerçeklikleri muhtemelen birbirinden bambaşka olan öğrenciler ortak bir itirazda buluşmakta ve bu itirazı ortak bir dille ifade edebilmekte. Bildiriler sadece çok nitelikli bir eğitime ve yüksek yaşam standartlarına erişimi bulunan ayrıcalıklı öğrencilerden gelmiyor. Ayvalık Anadolu Lisesi gibi nispeten küçük beldelerin öğrencileri de, özel okul öğrencilerinin yanı sıra fen liseleri öğrencileri ve anadolu meslek lisesi öğrencileri de birbirlerine omuz veriyor, aynı ifadeler, aynı talepler ve aynı çağrıyla metinler oluşturuyor. Bu ortaklığı yaratan bir diğer öğe de öğrencilerdeki geleceksizliğe sürüklenme hissiyatı. Eğitim hayatlarının ortasında olan, çoğunun önünde üniversite eğitimi gibi bir fırsat bulunan, hayata umutlu gözlerle bakması gereken lise öğrencileri, büyük bir kaygıyla ‘geleceklerine sahip çıkma’ mücadelesi veriyorlar. Özellikle anadolu meslek liselerinin bildirilerinde ‘ucuz işgücü’ olarak görüldükleri, ‘staj adı altında sömürüldükleri’, ‘atanamadıkları’ gerçekleri açıkça yer alıyor. Lise öğrencilerini böyle bir politik olgunluğa ulaştıran sürecin bir kısmını da, henüz tam adım atmadıkları gelecek hayatlarını ipotek altına alan neoliberal düzen oluşturuyor.

Gündelik deneyimleri başka başka olan toplumsal kesimlerin Gezi’de aynı hareket içinde bütünleşmesi gibi, lise öğrencileri de birbirlerine açıktan destek vererek, AKP eliyle şekillendirilen gündelik hayat deneyimlerinin onları hapsettiği sınırları kabullenmeyeceklerini, kendi bireysel deneyimlerini başkalarınınkiyle bütünleştirebileceklerini, bireysel hayatlarının kısıtlarını birbirlerine uzanarak ve beraber hareket ederek aşabileceklerini gösteriyorlar. Sönümlendi sanılan Gezi ruhu liselerde tek tek, ateş ateş çakıyor.

*Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi