Sanatçı Zülfü Livaneli bu yıl 50. sanat yılını doldurdu. Onun için Moskova’da, Bremen’de, Atina’da doğum günü etkinlikleri yapıldı.
Büyük sanatçımıza yaşadığı şehirde de adına yakışır bir kutlama olmalıydı.
Bu eksikliği Sarıyer Belediyesi giderdi. 14 Aralık 2016’da üç görkemli etkinliği birlikte yaptı. Geçtiğimiz çarşamba günü Tarabya Oteli’nde Livaneli Sempozyumu düzenlendi. Aynı gün, akşam da Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde büyük bir Zülfü Livaneli Sergisi açıldı. Bu kadarla da kalınmadı. Heykeltıraş Hüseyin Suna’nın yaptığı devasa bir Yaşar Kemal-Zülfü Livaneli heykelini de o güne yetiştirip açılışını yapıldı.
Yerel yönetimi ağaç kesmekle beton dökmek arasında sıkıştıran, yaygın belediyecilik anlayışının dışına çıkan Sarıyer Belediyesi bu nedenle büyük bir alkışı hak ediyor. Başkan Şükrü Genç’i ve ekibini de ayrıca kutlamak gerekiyor. Çünkü yarınlara kalacak olan hafriyat, kanalizasyon, asfalt, kaldırım, yol, beton değil, sanat eserleri kültür birikimidir.
***
Her iki etkinliğin adı başlı başına özel bir anlam ifade ediyordu:
“Barış ve Özgürlüğe Adanmış Bir Yaşam: Zülfü Livaneli!”
Büyük sanatçımızın yaşamından kesitler sunan sergi gezildiğinde açık olarak görülüyor ki, Livaneli’nin yaşamı Türkiye demokrasi mücadelesinin de tarihidir.
Türkiye’de yaşayanların yakından bildiği üzere sanata, sanatçısına karşı son derece “özel ilgi” gösteren “duyarlı”(!) bir devlet yapısına sahibiz. Bilhassa uğraş verdiği sanat dallarında uluslararası üne kavuşmuş olanlara karşı daha bir “hassasiyet” gösterilir bu memlekette…
Çağdaş ülkelerin büyük sanatçılarıyla devletin sanat-kültür birimleri ilgilenirken, Türkiye’de polis, adliye, savcı, hâkim, cezaevi müdürleri, gardiyanlar meşgul olurlar!
Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz verdikleri eser kadar da çile çektirilmiş büyük sanatçılarımızdır.
Ortak yanları halk sevgileriydi.
Bu yüzden devletin gazabından kurtulamadılar.
Bu büyük sanatçılarımızın izinden yürümek bedel ödemeyi gerektiriyordu.
Livaneli bunu bilerek onların yolundan yürümeyi seçti. Halk sevgisini bayrak gibi ülkeden ülkeye taşıdı. Türkiyeli kimliğini asla geride tutmadı.
Onun ülke içinde dile getirdiği eleştirilerine bakarak “devlet düşmanı” ilan edenler, devlet ile ülke sevgisi arasındaki farkı anlayamayanlardı.
Darbeler ve insan hakları ihlalleriyle Türkiye’nin adına kara lekeler sürenlere karşı Livaneli bütün dünya Türkiye sevgisinin tohumlarını saçtı. Bunu şarkılarıyla yaptı, konserleriyle yaptı, film müzikleriyle yaptı, romanlarıyla yaptı, senaryolarıyla yaptı, yönettiği filmleriyle yaptı. Bütün bunları devletten destek alarak değil, onun kösteklemesine rağmen yaptı.
Böylesi bir Livaneli etkisini Zeynep Oral sempozyumun açılışında anlattı. 1983’de Korsika’nın Bastia şehrinde Akdeniz Sinema Şenliğinin açılışı Maria Farandouri - Zülfü Livaneli ortak konseriyle yapılıyor. Livaneli adı “Türkiye’den…” diye anons edildiğinde 2 bin kişi birden 12 Eylül rejimini protesto için bir ağızdan haykırmaya başlıyorlar:
-La Turquie Fachiste! (Faşist Türkiye)
Zülfü Livaneli olanca sakinliğiyle sahneye çıkıyor, mikrofona uzanarak “Yönetimler faşist olabilir ama halklar olmaz!” dedikten sonra konuşmasını şöyle bitiriyor:
-Yaşasın halkların kardeşliği!
O kitle birkaç Zülfü şarkısı dinledikten sonra coşkuyla haykırmaya başlıyor:
-Yaşasın Türkiye! Yaşa Zülfü-Yaşa Maria!
***
Zülfü Livaneli için Türkiye’ye gelen “Napalm Kızı” adıyla tanınan Vietnamlı Barış Simgesi Kim Phuc, barışın önemine vurgu yaparak kendi hikayesini anlattı. Ünlü Alman müzisyen Henning Schmied ise Livaneli müziği üzerine tez değerinde bir sunum yaptı.
Her iki yabancı konuk bizim cennet ülkemizin en cehennem günlerine denk gelen bu etkinlik için Türkiye ziyaretlerini iptal etmediler. Bu durum Zülfü Livaneli’nin bombalardan daha etkili bir barış unsuru olmasıyla açıklanabilir.
Sempozyumun diğer oturumlarında Selahattin Duman, Sunay Akın, Ayşe Semiha Baban, Onur Bilge Kula, Zafer Köse, Feridun Andaç, Murat Meriç ve Nebil Özgertürk, Zülfü Livaneli’nin edebiyatı, müziği, dostlukları ve ortak anıları üzerine konuştular.
Akşam sergi açılışında Ferhat Livaneli - Ali Koç son derece özel ve güzel bir konser verdiler. Tabii hepsi Zülfü Livaneli şarkılarından oluşuyordu. O kadar güzel çalıyorlardı ki Zülfü Ağabey bile dayanamadı birden onlara katıldı, mikrofonsuz çıplak sesle elektrikli aletlerin olmadığı olağanüstü bir mini konser çıktı. Tabii diğerlerimiz de katıldık. Her zamanki “Zülfü Livaneli Halk Korusu”nun küçük versiyonu oluştu.
Her yanı yara bere içinde olan Türkiye halklarının en karanlık günlerinde bir umut ışığı oldu Zülfü Livaneli: “Umudunu kesme yurdundan” diyerek…
Sempozyum o gün (Çarşamba) bitti. Ama çok özel fotoğraflar, belgeler, bilgiler, ödüller, nişanlar ve ilk kez yurtdışına çıkmasını sağlayan sahte pasaportun orijinali ile Abidin Dino’nun el yazısı mektubunu barındıran Livaneli Sergisi 23 Aralık 2016 Cuma gününe kadar Sarıyer Yaşar Kemal Kültür Merkezinde gezilebilecek.
Tek günlük çoklu etkinlik bir şeyi açık olarak gösterdi:
-Livaneli’nin çok güçlü bir barış etkisi vardır!