“Merhamet istemiyorum, hiç kimsenin acımasına ihtiyacım yok, merhamet de zulmün bir parçası; ne bana acıyın ne de çocuğuma. Merhamet zulmün merhemi olamaz!”

Bu sözler Zülfü Livaneli’nin yeni kitabı “Huzursuzluk”un kahramanı Ezidi kızı Meleknaz’a ait. Ama o değil, gözleri böyle söylüyor.

***

Livaneli bu kitabı da diğerleri gibi çok hızlı biçimde su içer gibi okunup bitiriliyor. Ancak kitap bittiğinde su içmiş gibi değil, büyük ayva yemiş yutmakta zorlanıyor gibi göğsünüzde bir sancı hissediyorsunuz. (Doktorlar bu ayva benzetmesini kalp krizini tarif için kullanırlar.)

“Huzursuzluk” böylesi bir his yaratıyor.

Zaman dilimi olarak 2016’da geçen olayları anlatan Huzursuzluk’ta Livaneli birkaç kütüphane dolusu bilgiyi 154 sayfaya kendine özgü ustalığıyla yerleştirmiş. Ortadoğu’nun tarihi hamurunda var olan “kan”ın nereden geldiğini anlattığı bölüm kitabın zirvelerinden birini oluşturuyor:

“Harese nedir bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Develer çölde üç hafta aç susuz yemeden içmeden yol alabilirler. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparıp çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan tadı ile dikenin tadı devenin çok hoşuna gider. Yedikçe kanar, kanadıkça yer. Eğer engel olunmazsa deve kan kaybından ölür. Bunun adı haresedir. Bütün Ortadoğu’nun adeti budur oğlum. Tarih boyunca birbirlerini öldürür ama kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kan tadından sarhoş olur.”

Ortadoğu’yu bu kısa paragraftan daha iyi anlatacak kaç makale, kaç kitap, konferans vardır ki?

“Huzursuzluk” günümüz dünyasının vahşi yüzünü destansı bir dille anlatıyor. Ekseninde ise Ortadoğu’nun en fazla ezilen ulusu Ezidiler yer alıyor. Elbette bütün savaşların en öndeki kurbanları kadınlar ve çocuklar “Huzursuzluk”un esas kahramanları.

Savaşların körüğünü ateşledikten sonra, evlerinden yurtlarından koparak çaresizliğe doğru savrulan insanlara, iki lokma yemek, bir-iki battaniye, -içinde yanarak ölecekleri- bir çadır, denizler devrilerek boğulacakları bir şişme bot vererek “yardım ettik” demek ne anlama geliyor acaba?

***

Geçen gün Manisa Belediyesinin büyük ilan panosunda gördüm:

“Yoksulun yanında muhtacın hizmetindeyiz!”

Ülkede pek çok belediye böylesi sloganlarla yardım dağıtıyor. Türkiye’nin yönetim anlayışı da bu doğrultuda bulunuyor.

Eskiden aleni yapılması “ayıp” kabul edilen yardımlar şimdi yeni yaratılan “Merhamet Sektörü”nün aparatı haline getirildi. Sadece Türkiye’de değil “gelişmiş” Batı ülkeleri de bu kapsam içindeler.

Bu ikiyüzlü anlayışa Zülfü Livaneli tokat gibi bir cevap veriyor:

“Merhamet de zulmün bir parçasıdır!”

***

Başka bir okul
Başka bir konser

livaneli-nin-huzursuzluk-cagrisi-merhamet-zulmun-parcasidir-239263-1.

Türkiye’nin değişik kentlerinde var olan iyilik projesi “Başka Bir Okul Mümkün”ün (BBOM) İstanbul’daki halkası “Koşan Kaplumbağa Anaokulu” için 2 Şubat 2017 Perşembe günü bir dayanışma konseri yapılıyor.

BBOM’ün Kadıköy’deki halkasını oluşturan Okul derneği öğrencilerin velileri tarafından kuruldu. Çocuklara demokratik yönetim, ekolojik duruş ve alternatif eğitim eksenlerini benimsiyor. Kar amacı gütmüyor. 3-6 yaş arası çocukları kapsıyor.

Bir not daha: Koşan Kaplumbağa adı öğrenciler tarafından bulunup, seçildi!

Perşembe akşamı saat: 22.00’de Kadıköy Sahne’de düzenlenen konserde Niyazi Koyuncu, Nilipek, Ezgi Aktan ile Cenk Taner ve Yüzyüzeyken Konuşuruz grubu sahneye çıkacaklar.

Konserin geliri tahmin edileceği üzere küçük kaplumbağaların koşmaları için verilecek. Ki, önümüzdeki yıl ilkokula da kavuşsunlar. Biletler Biletix ve Kadıköy Sahne’nin gişelerinden alınabilir.