Livaneli’nin Şaman Alevisi Zerdüşt’e karşı!

> HAYDAR KARATAŞ @karatash20

Alevileri, Orta Asya’nın Anadolu’daki Türk boyu olarak görmek isteyen Türk aydınları, “Aleviler Şamandır” der. Onlara göre, Alevilik Şaman kültürü ile İslam’ın sentezinden başka bir şey değildir. İyi de, Gök’ün yüce ruhu tanrı Tengre’ye ne oldu; ya o güzelim toprak ana Ötüken, o hangi yolda kayboldu dersiniz? Bu göğün ve yerin tanrıları nasıl olup da Anadolu’da, bir çemberde birleştiler? Saz çaldılar, semah döndüler, ulu divan kurdular...

Aleviler Şamandır, diyenlerin buna dair gönülleri hoş edecek bir cevapları yoktur, ama ideolojiyi hoş edecek ikinci cümleleri vardır. Ve Aleviler Şamandır dedikten sonra derler ki; Aleviler çağdaştır, kadınlarının başını örtmezler, bunun içinde Atatürk’ü severler! Gök Tanrı denen Tengre, toprak ana Ötüken gider ve onların yüce tahtlarına Atatürk’ü oturturlar. Halka tamamlandı mı, tamamlandı, Alevilik eşittir Atatürkçülük gibi gösterildi mi gösterildi. Ama insanın “hayda!” diyesi gelir.

Kardeşim bu bir inanç. Bir inancın mensupları, hırsız olur, düzgün olur, serseri olur, sağlam olur ne biyelim sağcı olur, solcu olur, zamanın politik akımlarına göre de yön değiştirebilirler.

Vico der ya, insan kendisi dışındaki doğayı ve hayatı daraltarak içine alır diye. Her ideolojinin özüdür bu. İdeolojinin algı seviyesi ilk insanın akıl seviyesi kadardır. Merkeze liderini koyar ve baktığı her şeyi daraltarak liderin şahsında toplar. O kişilikten örgüt, devlet ve din çıkarır. Ne yazık ki, insanoğlu kendi yarattığı ideollerin, ideolojilerin ve kendi kavram dünyasının esiridir.
Bu yanı ile Türkiye’de ruhu acı çeken iki ideolojik kesim vardır. Bunlardan biri İslamcılık ideolojisidir. İktidarda olmasına iktidardadır ancak öğrendikleri değer yargıları ile modern hayatın değer yargıları karşı karşıya gelmiştir. İnternetin çıkmasıyla yılan İslamcı gencin yatak odasına girmiştir! Kadın ölümleri, ideolojik barbarlık hortlamıştır. Onsuz yapamıyorlar ancak onunla da başları hoş değildir. Sokağı yasaklıyorlar, “beni tahrik” etti diye kuytu bir yerde yakaladıkları gencecik kızların boğazına yapışıyorlar. Müslüman genci kesiyor, doğruyor ve ağlıyor içinde yarattığı canavara...

Hani keşke tılsımlı bir değnek olsa da bir hokus pokusla bu kesim rahatlatılsa, çünkü İslam toplumu çok değil bir kaç on yıl sonra, var olan bu görüntülere baktığında derin bir utanç yaşayacaktır. Hitler sonrası Alman gençleri bunu yaşadı, atalarının yaptıklarından utanç duydular, bu ağır yükten kurtulmak için, kentin her meydanına “hatırla” anıtları diktiler. Hitler’in adını duymak dahi istemiyorlar. Kafa kesen, gencecik kadınları cariye olarak alan ve görüntüleri yüz yıllarca canlı bir film gibi kafalarda kalacak bu zalimlik, İslam dendiğinde önüne gelecektir birkaç nesil sonraki Müslümanın.

Ruhu acı çeken ikinci kesim ise Atatürkçüler ve Kemalistlerdir. Yenilmiştirler. Ordu deyip titriyorlar, sanırlar ordu gelse. Kürt’ü tutup eski çuvala koyuverecek, onun şeklen Diyanet ve devlet dini olarak şekil verdiği Türk tipi İslamcılık da yoluna devam edecek. Kürt ve İslamcılık çuvaldan çıktı. Atatürk’ün diyanet üzerinden yaratmak istediği İslam dini cemaatlerin yuvasına, yani kendi gerçek yatağına geri döndü. Elde kaldı Alevilik. Neden o kaldı derseniz, onu da Türkiye’nin politik tarihi ile açıklamak mümkündür. Ancak Avrupa’daki Aleviler Atatürk posterlerini derneklerinden kaldıralı çok zaman oldu, demek yakın zamanda Türkiye’de de Aleviler politik liderin gölgesinden çıkacak. Homurtunun sesi duyuluyor.

Ancak gelinen noktada Alevilik üzerinden iki devasa ulus(Türk ve Kürt) ve onun aydınları masa altından birbirine tepiyor.

Türk aydını, Aleviler şamandır, bunun için de onlar öz be öz Türk’tür diyor.

Kürt aydını, hayır onlar Zerdüşt’tür, ve öz be öz Kürt’tür diyor.

Alevilere dair iki resmi tezdir bu.

Öyleyse bir; Aleviler, Zerdüşt değildirler. Çünkü Zerdüşt denen peygamber bizzat “üstünler” için bir inanç yaratmıştır. Nietzsche’nin yolunun Zerdüşt ile kesişmesi böyle olmuştur. Üst insanı ararken, Zerdüşt’ün kendisinden önce bunu keşfettiğini görür.

Oysa Anadolu Aleviliği ve hele Kürt Alevi tabiri içine alınmak istenen Kızılbaşlarda inanç; kutsal olan zengin, varlıklı ve üst insan değil, aksine çoban, fakir ve Abdallardır. Aleviler ermiş ve tanrısal olan Zerdüşt’ün tarif ettiği gibi zengin ve varlıklı insan değildir, aksine Munzur, Düzgün, Oşkar Baba, Abdal Musa, Elif Ana gibi fakirleri inançlarının sembolü olarak görürler.

İki; Şamanizm denen Tengereciklik ise: Gök tanrı ile yer tanrısı Ötüken arasındaki bir varlık yokluk hikâyesidir. En çok Moğol ve eski Türk halkları arasında yaygın olduğu bilinse de Şamanizm hâlâ Sibirya halkları arasında yaşamaktadır. Bunlara dair Batılılar pek çok belgeseller çektiler, epeyce araştırma yayınlandı. İnternetten dahi izlenebilir. Alevilerin günah çıkarma, dua etme, cem ayini ve semah gitme ile Şamanizm arasında bir benzerlik görülmemektedir.

Evet Anadolu’da bir tarih vardır. Bu tarihin bir yanında Türk ve Kürt İslam’ı durur. Bin yıllık kardeştirler. Osmanlı’da neredeyse kurulan bütün tarikatları Kürt din adamları kurdu. Ve Türk büyükleri denen Osmanlı padişahlarının neredeyse tamamının din hocası ise Kürt kökenliydi.

Orhan Gazi devrinin müftüsü -sonradan Hayreddin Paşa lakabını alan- Tacuddin El-Kürdî,

Fatih Sultan Mehmed’in hocası ünlü Şeyhülislâm Molla Şemseddin Ahmed El-Gürâni,

Şeyhülsilâm Ebussuud Efendi,

Şeyhülislâm Hoca Saadeddin Efendi

Şeyhülislâm Hoca Saadeddinzâde Şerif Mehmed Çelebî...

Ve hatta Barzani ailesinin büyüğü Muhammed bin Abdürresul El-Berzencî ve Seyyid Abdülkerîm El-Berzencî de Osmanlı da büyük din adamlarıydı. Tabii devir değişmiştir, ulusçuluk zamanı.

Din tarihi üzerinden toplumumuzu ele alacak olursak, Türk ve Kürt İslam’ı bu tarihin fail tarafındadır ve içindeki din canavarı ile iki kesimde hesaplaşmak zorundadır. Kobane denen aslında Kürdün bu hesaplaşması. Türk İslam’ı ise, Ermeni olayları ve 6-7 Eylül gibi özü İslamcıların farklı dinden olanları yok etmesi ile henüz bir hesaplaşma sürecine girmemiştir. Anadolu’daki İslam’ın mağduru Alevi, Hıristiyan, Yahudi, Süryani ve Ezidelerdir. Diğer taraf bunlardır.

Biliyorum, Türk ve Kürtler bu ulus kapışmasında haliyle Alevileri yanlarında görmek isteyeceklerdir. Kürt Alevi, Türk Alevi diye ayrıştırmayı daha çok duyacağız. Ancak bir nazı niyaz babında Zülfü Livaneli’nin 2 Temmuz Sivas Katliamı nedeniyle Cumhuriyet gazetesinde iki dizi şeklinde yayınlanan ve makalesine dair bir iki şey ifade edeyim. Çünkü Livaneli, aynı kolaycılığa gitmiştir. Aleviler şamandır, Türktür ve Atatürk’ü seviyorlarsa çağdaştırlar.

Ve şöyle der: yasaklı olan Alevilik 20. yüzyılın başında Jön Türkler tarafından fark edilir.

Livaneli artık müzisyenden çok edebiyatçıdır. Kendini öyle görür. Jön Türk aydınlanması en çok edebiyatı etkilemiştir. Serveti Finun ve 1940’larda zirve yapan milli edebiyat oranın eseridir.

Namık Kemal’i de katarsak Ömer Seyfettin, Halit Ziya, Mehmet Rauf ve Cumhuriyet döneminde ise Reşat Nuri, Yakup Kadri ve Türk’e “Devlet Ana” romanı yazan Kemal Tahir, bu aydınlanmanın en önemli edebiyatçılarıdır. Sahi bunlarda Aleviler nasıl görülür dersiniz?

Yakup Kadri, “Nur Baba” romanında Alevileri toplu cima yapan seks objesi olarak tanıtır. Reşat Nuri, “Son Sığınak’ta”, Malatya’ya vardığında, Arguvan’a gider ve Alevi yobazların hala gizli mum söndü ayini yaptığını iddia eder.

Kemal Tahir “Köyün Kamburu” romanında, “iffet” kavramını Aleviler üzerinden tanımlar ve evli Alevi kadınlarının başka erkeklerle rahatlıkla yattığını söyler. Edebiyat toplumların ruhudur, bataklığımızı tarif eder, geleneklerimizi, toplumsal algılarımız en rahat orada görürüz. Dil böyleyken, Mustafa Kemal’in Aleviliğe iyi bakması mümkün müydü? Hayır, Alevi inancını bizzat M. Kemal yasakladı. Diyaneti kurdu, camiyi serbest kıldı öteki inançların kapılarına kilit vurdu. Kadına iyi bakıyordu, ancak Latife’nin kapısına iki asker dikti, zavallı bir daha dışarı çıkamadı, yüce liderimizle evlendi diye, günlükleri hala yasaklıdır. Kemalistler Alevilere Mustafa Kemal’i merkeze koyarak baktıkları sürece kaybederler. Çünkü dünya değişmiştir, lider eksenli bütün uluslar, devletler yıkılmıştır, bunun yerini eşitlikçi Anayasal metinler almıştır. Lider kültü çağımızın insanına bir yüktür. Zülfü Livaneli’nin Cumhuriyet’teki alevi dizi yazısı, iyi niyetlidir ancak bu yanıyla bir deli saçmasıdır. Bir edebiyatçıya yakışmaz. Zülfü abiyi kandırmışlar. Benim anne babam Mustafa Kemal’i seçmek zorundaydı, çünkü başka partiler yoktu, yasaktı. İslam’ın toplu linçindense devlet düzenine razı olmuşlardır.

İkincisi, abi sen hoş sesli bir adamsın. Alevilerde Turna neden kutsaldır, diye yazarken şöyle demişsin:

“Törenin belli bir bölümünde kadın ve erkekler birlikte “semah” denilen dansı yaparlar. Bu dans, turna kuşunun hareketlerini andırması bakımından ilginçtir. Alevilikteki ruh göçü ve başka bedene girmesi “reenkarnasyon” inancına göre, bu ruhları taşıyan kuş, turnadır. Çünkü turna en yüksekten uçan kuştur.”

Şimdi oldu mu? Semah Alevilerin tek ibadet şeklidir. Nasıl ki, Hıristiyanlar Pazar günü kiliseye ayine gider. Müslümanlar namaz kılar. İşte kilise ayinine konser demeyeceğimiz, ne bileyim namaza beş vakit spor eksersizi diyemeyeceğimiz gibi, Alevilerin semahına da ne yazık ki dans diyemiyoruz. Eğlenmiyorlar ve son derece ağır ve namazdan bin kez daha katı kuralları olan Cem bağlıyorlar. Reforme edilmeli. Bir cem ayini beş-altı, hatta on saat süreni dahi vardır. Varın gerisini siz düşünün.
Ancak Turna kuşu, Alevilikteki çağdaşlığı değil, bütün diğer gizli ve yasaklı inançlarda olduğu gibi tek evliliği işaret eder. Bu yanıyla Aleviliği Sünni İslam’la karşılaştırıldığınızda, boşanmanın olmadığı, cinselliğin son derece katı olduğu bir inanç olarak karşınıza çıkar. Alevilerde kadın, kutsanır, eşit görülmez. Oysa modern toplumlarda esas olan eşitliktir.

Turna kuşu tek eşli ve eşi öldüğünde 30,35 yıl yaşayan ancak bir daha eş edinmeyen bir kuştur. Çevrenizde yaşlı Alevilere sorduğunuzda Alevilerde boşanmanın olmadığı ve Alevi Evliliği diye eskiden kullanılan, yani verilen söz bozulmaz manasında bir deyimimiz olduğu dahi görülür. Ve derler, turna bağlıdır hem eşine ve hem de yoluna. Diğerini zaten yazmışsın, ancak aslı budur.

Kemalist aydınlara önerim şudur: Alevilik Anadolu’ya ait bir inanç, ne Zerdüşt’tür o ve ne de bildiğiniz gibi şaman.
Keşke Orta Asya’dan gelen Türkmenler şaman olarak dağlarımızda kalabilseylerdi, ancak bakıldığında Türklerin bir tarafı Müslümanlığa geçtiği gibi, dağlardaki Türklerin inançları ise Alevi inancına karışmış ve içinde erimiştir. Bunun için Alevilik Orta Asya’dan gelmedi, yerel inançtı ve şaman dedikleriniz olsa olsa bunlara dahil olmuştur. Her kim gelmişse bu inanca dahil olmuştur. Kendinden bir şey getirmiş, ancak onun bir parçası olmuştur.

Alevilik bu yanıyla çok dilli, tek ruhludur. Onların bir ulus sorunları yoktur, ancak inanç sorunları vardır. Bu durum böylesine aleni olmasına rağmen, Türk ve Kürt ulusçularının Alevilerin inanç sorunları yerine, onlara ulus kimliği aramaları ve ulusçuluk üzerinden Alevileri tarif etmeye kalkmaları tuhaftır ve yanlıştır. Aleviler, Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Arapça, Ermenice gibi daha pek çok dil konuşurlar.. Yapılması gereken, onlara bir ulusal kimlik bulmak değildir, onların kendilerine ait bir inanç silsilelerinin olduğunu kabul etmektir.

Ve Alevilik henüz bilinmeyen bir inançtır. Alevilerin kendi içlerinden gelmiş aydınları yoktur. Alevi kökenli çok yazar ve aydın vardır, çok da politikacı ancak Alevi aydını denebilecek, yani o kimlikte birileri henüz yok. Bu gizli bir inanç. Livaneli’nin dediğinin aksine Alevilikte Muhammed ve Ali kültü de vardır. Nasıl mı, Muhammed’i Kırklar ceminde sorgulamış onu günahlarından arındırmıştır ve Ali’yi insan öldürmeye tövbe ettirmişlerdir. Kılıç dile geldi, öldürme konuş demiştir. Aleviler bunun için bıçağımız kör, kılıcımız dil vermiştir derler, yani ölmeye hazır ancak öldürmemeye tövbelidirler. Alevilere bir ulusal gömlek giydirilmesinin asıl nedeni budur. Bu savaşta taraf olmaya zorlanıyorlar, oysa gerekli olan eşitlikçi anayasal metinlerdir. Lider, ulus ve dinlerden öte, insandan içre bir eşitlik gereklidir. Yerel inançlara üst kimlik yazma hikâyesi çağımıza hakarettir.