İngiltere'deki olaylar, Marc Duggan'ın öldürülmesinin ardından ayaklanan siyahlar ve dükkanlarının etrafında toplanan bizimkiler

İngiltere'deki olaylar, Marc Duggan'ın öldürülmesinin ardından ayaklanan siyahlar ve dükkanlarının etrafında toplanan bizimkiler, bana öncelikle Emma Goldman ile Sabiha Sertel'i anımsattı. Goldman nasıl Amerika'da göçmen işçilere propaganda konuşmaları yapıyorsa Sertel de Amerika'daki Türk ve Kürt işçilere siyasi propaganda konuşmaları yapmaya gider. Ama bizimkiler, Kürtler miydi Türkler miydi unuttum, grev kırıcılığı ile meşguldürler. Bir Türk bir de Kürt kahvesi vardır. Aralarında çekişirler. Ben mi alayım sen mi, mercimeği kim buldu, gibisinden. Daha fazla detaya girmeyeyim Sertel'in anılarını (Roman Gibi) Emma Goldman'ın anılarıyla (Hayatımı Yaşarken) beraber okumanın ilginç bir fikir olabileceği notunu düşmekle yetineyim sadece.

GIL SCOTT-HERON
Gil Scott-Heron'u bir süre önce yitirdik. Çok önemli bir siyahi müzisyen ve şairdi. Siyahların özgürlük ve eşitlik mücadelesine eşlik etmişti yaşamı boyunca. Sıcak Nal'ın dokuzuncu sayısında ardından yazılmış etkileyici bir de uğurlama yazısına yer vermiştik; o yazıda İngiltere'deki ayaklanmaları (otuz yıl öncesinin ayaklanmalarından söz ediyoruz şimdi) nasıl yakından takip ettiğini, şarkı sözleriyle nasıl ilham verdiğini de görüyorduk. Scott-Heron'un unutulmaz sözünü geçtiğimiz günlerde yaşanan taze İngiliz ayaklanmalarından sonra tekrar anımsadık: “Devrim televizyondan yayımlanmayacak” (The revolution will not be televised” diyordu Scott-Heron. Ancak son dönemlerde devrim televize olmakla kalmıyor bizzat videolarla örgütlenebiliyor, videolar isyanın hemen yanı başında artık. Bu da demektir ki her yerde bir eyleyen bir de kaydeden var. Godard'ın yeni nesil cep telefonları çağında herkes autheur sinemacı serzenişini olumlu bir yerden almak mümkün mü? İngiltere'deki ayaklanmaların ardından çok sayıda video kayıda ulaşabiliyoruz. Sözgelimi bir videoda geceyarısı bir sokakta yaşlı siyah bir kadın doğaçlama konuşuyor oradaki herkese hitaben. Aynı anda birisi de onu (muhtemelen bir cep telefonu marifetiyle) videoya çekiyor. Daha sonra biz bu videoyu dünyanın her yerinden izleyebiliyoruz. Genç bir siyahi çocuk belediye başkanını yakalayıp derdini anlatıyor, kendini dillendiriyor. Dillendiriyor çünkü kameralar var. Belediye başkanının ne duyduğundan çok onun belediye başkanına ne dediğini diğerlerinin, videoyu seyredecek herkesin, nasıl duyacağı mühim. Hopa'daki olayların ardından Taksim'de doğaçlama düzenlenen bir protesto gösterisinde gördüklerimi anımsatıyor. Küçük bir grup standart bir tempoyla nümayişe katılırken bir yandan da kameraları kolluyorlar, bayraklarını coşkuyla kaldırıp kameranın önüne doğru gidip sloganlarını atıyorlar, kamera önü pozisyonlarını kaybedince tekrar standart moda geçiyorlardı... Bir de Anadolu takımı topçuları maçların naklen yayınlandığı üç büyüklerle oynanan müsabakalarda fazladan efor sarf etmekle suçlanırlar! İstiklal Caddesi'ndeki seriye bağlanan yürüyüşlerin “bunlar da tavsadı” diye eleştirildiğini, bu eleştiriye karşılık, “olsun bu da bir muhalefet alışkanlığı yerleştirir gene de iyidir” diye savunulduğunu hatırlıyorum bir süre önce. Gerçekten de bu yürüyüşleri ve basın açıklamalarını izlediğinizde, en azından bazılarının, televizyon belki değil, ama video kaydı için yapıldığını görebiliyorsunuz. İnternetten dolaşıma girecek video o sırada yandan yöreden geçen ilgisiz alışverişçilerden çok daha meraklı bir izler çevreye ulaşmayı hedefliyor oluyor. Sanatçı Volkan Aslan'ın Arter'deki 'İkinci Sergi' adlı sergide yer almış  Herhangi Bir Gün (2010) adlı bir işi var, orada göstericilerle polis çatışırken hemen arkalarında durup sanat işlerini inceleyen bir çiftin bulunduğu bir mizansen yaratmıştı. Kendisiyle yapılan söyleşide de Beyoğlu'nda bir siyasi nümayiş gerçekleştiğinde, karşıdaki ayakkabıcının vitrinine bakan bir sürü insan olmasından ilham aldığını söylüyordu. Ancak Aslan'ın üzerinde durmadığı bir nokta var: eylem, eylemin yapıldığı mekan için yapılmayabiliyor artık. Birilerinin arkada ayakkabı seçmesi son derece normal. Bu tür eylemler 'televize' olmak için yapılıyorlar. Mekan her zaman sabit olmayabiliyor. Aslan'ın işinde eylemi videoya çeken kişi mizansenin eksik parçası. Ya da belki videoyu akşam twitleyecekler de düşünülmeliydi!

İngiltere'deki eylemlere dair videolardan birinde Croydon'lu Darcus Howe, gerçeklikten tamamen kopmuş BBC spikerine hayatın içini anlatırken Suriye'den de söz ediyordu. Suriye'de de eylemler var, Hopa'da da, Tottenham'da da, Kürtler de ayaklanıyor Tunuslular da. İspanya'dan Yunanistan'a dünyanın her yerine ve özellikle de kendi öznelliklerine Arap Baharı'nın kattıklarını dikkate almadan hangi iktidar hangi iktidara evrildi üzerinden Arap Baharı değerlendirmesi yapmak dışişlerinde boş vakitlerinde harita üzerinde talim yapmaya benziyor. Tarihin bu momentinde herkes Araplardan bir şeyler aldı. Herkes derken, Boris Johnson veya Cemil Çiçek değil tabii.

1993 Los Angeles ayaklanması, 1998 Endonezya ayaklanması gibi 90'ların yükselen gerilimi Chiapas'ı birleşip dünya ölçeğindeki Küreselleşme Karşıtı Hareket'i doğurmuştu. Şimdi nereye evrildiğimizi de dikkatle takip etmek, tartışmak gerekiyor.