Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifası ve Suudi Arabistan’da veliaht Prens Muhammed Bin Salman operasyonu. Son on gün içinde yaşanan bu gelişmeler Ortadoğu’nun daha da ısınacağına işaret ediyor. Çok açık bir biçimde görünen o ki, Hariri’nin istifası bir senaryonun/kurgunun parçası. Hariri S.Arabistan’a davet ediliyor ve nasıl oluyorsa orada İran’a ilişkin kaygıları (!) aklına geliyor. Suikast tehdidi gördüğünü ifade ederek istifa ediyor. Oysa bu açıklamasından on iki saat önce Hamaney’in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti ile ve Lübnan’a verdiği destekten dolayı İran’a teşekkür etmişti. Hariri’nin istifa açıklamasında, “İran’ın bölgedeki elleri kesilecek” söylemi ve “el kesme” gibi bir deyimin Suudi şeri düzenine ait olması bile eline verilen metnin Suudiler tarafından yazıldığının bir kanıtı. İran’ı kendisi için açık bir tehdit olarak gören Suudi Arabistan için İran ile sıcak bir savaşın mümkün görülmediği ortada. İran’ın savaşı Haşdi Şabi ve Hizbullah üzerinden yürütmesi Suudiler ve İsrail’in dikkatini Hizbullah’a çevirmesine neden oldu. Suudiler Riyad’a füze saldırısının ardında Hizbullah’ın olduğuna inanıyor. Dolayısıyla Lübnan’da ve Suriye’de konuşlanan Hizbullah’a yönelik yeni bir operasyon planlandığı açık. Lübnan operasyonu ile;

Hizbullah üzerinden İran’ın sıkıştırılacak, “eli kesilecek”

İsrail bir yandan tehdidi bertaraf ederken diğer yandan da doğalgazını pazarlamayı planladığı Türkiye üzerinden geçecek boru hattı için sorun yaratan Lübnan engelini aşmış olacak.ve

Bu sağlanırsa geriye Türkiye-Kıbrıs sorununda bir orta yol bulmak kalacak ki bunun olabilirliğine oldukça inandıkları belli. Zira, Kıbrıs Yönetimi Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades’in 6. Bölge için İtalyan ENİ ve Fransız TOTAL TOTOPA’nın arama çalışmalarına 2018’de başlayacaklarını söylemesine rağmen Türkiye’den bir tepki gelmedi.

Görüldüğü üzere Ortadoğu’da S.Arabistan- İsrail işbirliği yeni bir evreye giriyor. Suudiler için kaçınılmaz – hatta geç kalınmış- hamlelerin nedeni nedir? Yakın geçmişte uygulanan ABD senaryosuna göre petrol fiyatları – dolayısıyla doğalgaz fiyatları da- düşürülecek ve Rusya enerji gelirlerindeki düşüşle birlikte zor durumda bırakılacaktı. Ancak gelişmeler bu yönde olmadı ve Rusya bu baskıya dayandı. Ancak, başta Suudiler olmak üzere OPEC ülkelerinin pek çoğu dayanamadı. İhracatının %90’ı petrole dayalı olan S.Arabistan’ın petrol fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanan 2016 bütçe açığı, doksan milyar doları buldu. Suudiler bu bütçe açığını hükümet tahvili satıp borçlanarak karşılamaya çalıştı. Öte yandan KDV uygulaması, başta petrol olmak üzere, elektrik ve su birçok mal ve hizmet üzerindeki sübvansiyonları da azaltmak zorunda kaldılar. Devlet petrol şirketi ARAMCO’nun ve diğer bazı devlet varlıklarının özelleştirilmesi de gündemde. Yemenle girilen çatışmanın maliyeti, devasa silahlanma giderleri üzerine bir de sayıları onbeşbini bulan prensler ve yakınlarının oluşturduğu muazzam harcamalar eklenince ekonomik çöküş kaçınılmaz halen geldi. Klasik senaryo burada da gerçekleşti ve içeride ekonomik sorunlar arttıkça göstermelik reformlar ve dış tehdit algısı gündeme getirildi.

Gelinen noktada; Türkiye’nin tutumu ne oldu ya da Erdoğan’ın planları ne olabilir?

Erdoğan deyince akla gelen ilk şey şahsi ikbalinin nerede olduğu geldiğine göre buna bakmak gerekir.

Erdoğan, dün olduğu gibi bu gün de Suudileri karşısına almayacak Suudi-İsrail işbirliğinde bir şekilde yer almaya çalışacaktır.
Yüzünü Arakanlı Müslümanlara dönerken, Yemen’de bombalanıp koleradan kırılan Yemenli Müslümanlara sırtını dönmekten kaçınmadığı gibi olası savaşta katledilecek Lübnanlı Müslümanları da görmeyecektir.

Lübnan’da yaşanacak kaostan yararlanıp, Suriye’nin kuzeyinde oluşacak boşlukta bölge Kürtlerine karşı yeni hamleler planlayacaktır.

Gaz konusunda olası olumlu gelişmeleri ekonomik açıdan rahatlama olarak deklare edecek, türbünlere moral motivasyon pompalayacaktır. Ancak, satışında taraf olduğu gazın bir kısmının Filistinli Müslümanlardan çalınmış olduğunu es geçecektir.
Sözün özü; Ortadoğu yeni çatışmalara gebe iken, petrol – doğalgaz fiyatları yükselecek, enflasyon daha da ‘canavarlaşacak’ halklar yaşamın giderek zorlaşması ile daha da ezilecek, başını kaldırmaya çalışanlar enflasyondan beter canavarlaşmakta olan AKP’nin sopası ile karşı karşıya kalacaklardır.

Her geri adımda, daha da üzerimize gelecekler. Çare; barışı, kardeşliği, bağımsızlığı ve adaleti savunup yeni barikatlar oluşturmakta değil de nerededir?