Google Play Store
App Store

Müzik ve görselliğin ayrılmaz bir ikili olduğunu söyleyen The Soft Moon’dan Luis Vasquez ekibiyle birlikte bu akşam Salon’da sahne alacak. İstanbul’u çok sevdiğini de söyleyen Vasquez: İstanbul sokaklarında yürüme şansım oldu. Şehrin içine dalmak kendime verdiğim bir hediye gibiydi

Luis Vasquez: İstanbul kendime verdiğim bir hediye

BEKİR ÖZGÜR AYBAR

Bahar aylarında yeni albümünü duyuran darkwave temsilcisi The Soft Moon iki yıl aradan sonra tekrar İstanbul’da. Bu akşam Salon IKSV’de gerçekleşecek konser öncesi ekipten Luis Vasquez ile görüştük.

Öncelikle yeni albümün ‘Deeper’ için tebrikler. Neler hissediyorsun?
Her şey yolunda. Kafamın içinde dönüp duran ne varsa albüme bıraktım. Ortaya çıkan sonuçtan memnunum. İnsanların bu şarkıları sevdiğini görüyorum. Sanırım bu da albümün gücünü ve etkisini kanıtlayan bir unsur.

Diğer albümlerine göre nasıl bir yol izledin? Bir dönüşüm ya da yeni bir derinlik arayışında bulundun mu?
Her albüm hayatımdaki yeni bir bölümü ve dönüşümü temsil ediyor. Bu noktada gerçekten kendimi yaşlanmış hissettim. (Gülüşmeler) Aynı zamanda söz yazarı olarak evrimsel sürecimi de izleyebiliyorum. Bunlar sadece gözüme çarpan birkaç şey. İnsan geçmişte nasıl düşündüğünü, nasıl hissettiğini şimdiki zamanla kıyas yapınca fark ediyor ve yıllar içindeki farklılıklarını, benzerliklerini rahatlıkla görebiliyor.

The Soft Moon albümlerinde sözleri genellikle bir sis perdesinin arkasından duyuyoruz. Bu yapıyla iletmek istediğin mesaj ne?
Şarkı sözlerimin eskiye nazaran daha görünür olduğunu düşünüyorum. Geçmişte ise müziği ön planda tutarak duygularımı ifade etmeyi denedim. Sürekli aynı kelimeleri döndürerek şarkılarımı tamamlıyordum. Benzer kelimeleri ve cümleleri sürekli tekrarlamam alt metindeki mesajı daha da derinleştirme çabamdan kaynaklanıyordu. Bu yinelemeler bir anlamda o kelimeleri metaforlara dönüştürdü diyebilirim. Sonuçta ilk iki albümde yer alan şarkı sözlerim genellikle kaçış üzerineydi. Her kaçış tekrarlara sarılır. Şu anda ise gerçeklerle yüzleşebiliyorum, kaçmıyorum.

The Soft Moon dönemine gelelim. Bu şarkılarda hayatın karanlık ve sert tarafıyla sıkı ilişkiler kuruyorsun. Bu etkileşimin çıkış noktası tam olarak ne?
Çocukluğumun geçtiği mahalle şiddete meyilli bir yerdi. Aynı zamanda ailemin yoksul olması ve kaldığımız yerin hüzünlü havası beni oldukça etkiledi. Aslında tüm bunlar gençken hayatın karanlık tarafını hissetmemi sağladı.

Bir röportajda bu yaşanmışlıkları şarkılarına aktardıkça rahatladığını söylüyorsun. O hatıraların etkisinden ne ölçüde kurtulabildin?
Hiç kurtulamadım. Tüm yaşadıklarım hayatım boyunca devam etti. Yaratıcılık açısından hâlâ cebelleştiğim bir durum bu. Karanlık tarafta rahat ve farklı bir evrende yaşamaktan keyif almadığımı söyleyemem, ancak bazen oradan uzaklaşmak istiyorum.

Video kliplerine baktığımızda görsel yansımalara özen gösteriyorsun. Müzik ve görsellik arasında nasıl bir bağ var?
Kusursuz bir iletişimden bahsedebiliriz. Müzik ve görsellik bir amaç için birlikteler. Biri olmadan ötekisini düşünemem bile. Bu nedenle görsel öğelere de ihtiyaç duyuyorum.

Türk saykodelik müziği hakkında bir yazını okudum geçenlerde. Uzun süredir takip ettiğini belirtiyorsun. Bu ilgin nasıl başladı?
Oakland’da arkadaşlarla değişik müzik türlerini araştırırken yakın bir dostum Selda Bağcan’ın bir albümünü gösterdi. Bu Türk Müziği ile ilk karşılaşmamdı. Üretilen soundu gerçekten çok sevdim ve müzikte bir sınırın olmadığını anladım. Sanırım bu etkileşim beni 70’lerin Türk rock dalgasını daha fazla incelemeye ve araştırmaya itti. Bazen bir şeye gerçekten derin ve yoğun bir şekilde bağlanırsın ve öyle hissedersin. İşte dinlediğim melodiler de daha önceden hiç duymadığım tarzda olmalarına karşın bende değişik duygular yarattı.

Bir önceki albümün Zeros’un hemen ardından gelmiştin İstanbul’a. Şimdi bir kez daha uğrayacaksın. Şehirle ve Babylon’da gerçekleşen o konserle ilgili aklında neler kaldı?
İstanbul’u gerçekten çok sevdim. Orada güzel şeyler bulduğumu hatırlıyorum. Hatta laf aramızda bir süre her şeye ara verip şehirde biraz daha kalmayı istedim. Sokaklarda yürüme şansım oldu. Kısa sürede elimden geldiği kadar keşfetmeye çalıştım yani. Hem o konsere çıkmak, hem de o şehrin içine dalmak kendime verdiğim bir hediye gibiydi. Bunu tekrar gerçekleştirebileceğim için mutluyum.