Uzun zamandır uyuyamıyorum. Özellikle pandemi sürecinden bu yana, sabah 07.30-09.30 arası yatabilirsem ne mutlu bana. Öyle çok derin, çok felsefi şeyler düşünmüyorum. Dünya’nın nereye gittiği Türkiye’nin nereye gittiğinden ziyade insanın nereye gittiği kafamı kurcalıyor. Yakın arkadaşlarım bilir, neredeyse lise yıllarından beri insanın bencil olmasıyla ilgili görüşlerim, artık hepimizin yanlış bir canlı türü olduğuna evrilmiş durumda.

İnsanlar günümüzde konuşarak anlaşamıyorlar. Gerçekten de bir bakın çevrenize. İsterseniz sıradan günlük olaylara, isterseniz televizyon programlarına, isterseniz sırf ünlü diye hayran olduğunuz kişilerin diyaloglarına… İnsanlar bağırarak anlaşmaya çalışıyorlar. Bağırarak haklı olacaklarına inanıyorlar.

Ortaçgil’in “Bu İş Zor Yonca” şarkısında söylediği gibi en çok bağıran en haklı mı sayılır? Asla…

Bağırmak da bir nevi şiddet… Öğretmen’in öğrencisine, kocanın karısına, patronun işçisine, komutanın askerine bağırması ya da en sıklıkla rastlanılan annenin çocuğuna bağırması da şiddet değil mi?

Bağırmak sadece sesli bir eylem değil bence. Açın gazeteleri izleyin televizyonları… Neredeyse tüm yazılar, başlıklar, haberler manşetler röportajlar çığırtkanca bas bas bağırmıyor mu?

Benim bir gözlemim var. Belki bunu davranış bilimi alanındaki uzmanlar da destekleyebilir.

Kendini gereğinden fazla önemseyen insanlar kızgın oluyor. Kendini çok fazla ciddiye alanlar.

Bu ister bir gazeteci olsun, ister bir sporcu, ister bir profesör, ister ülkeyi yöneten bir kişi. Hiç fark etmiyor. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusu hepimiz için, işini yapan insanlar için bir tehdit.

Uzun zamandır aklıma takılan bir konu var.

Yıllar sonra yeniden yazmaya başladım da belki bir cevap bulabilirim umuduyla buradan paylaşıyorum.

Bundan yaklaşık iki sene önce katıldıkları bir televizyon programında sarf ettikleri sözler nedeniyle Metin Akpınar ve Müjdat Gezen için soruşturma başlatılmış ve de Cumhurbaşkanı’mız Sn. Recep Tayyip Erdoğan bu iki duayen oyuncu için “sanatçı müsveddesi” tabirini kullanmıştı. Şimdi şöyle bir düşünelim. Eminim ki Sn. Erdoğan da bu iki ustanın filmlerini izlemiş belki de tiyatrolarına gidip kahkahalarla gülmüştür. Onların sanatçılığı tartışılmaz. Onlar için devletin en üst kademesi müsvedde bile dese bu halk tarafından kabul görmez. Halbuki şöyle bir söylem içerisinde olunsaydı ve de sanatçı müsveddesi yerine şunlar denseydi:

“-Türkiye’nin bu çok değerli sanatçılarının yaptıkları konuşma beni derinden yaralamıştır. Hem şahsıma hem de TC. Devleti’ne karşı tehdit içeren bu cümleleri kendilerine yakıştıramadım…”

Nasıl? Daha etkili ve doğru değil mi? Ama başta da söylediğim gibi bağırmak sadece yüksek sesle konuşmak değil. Kullandığımız kelimeler kurduğumuz cümleler, kısacası üslubumuz…

Lütfen bağırmayalım…