Belki de uzatmaları oynuyoruz.

Bu uzatmalarda birkaç gol daha atmak istiyordur muktedir, tek kale maçında, belki o yüzden maçı uzatmıştır. Ne de olsa hem tek oyuncu hem tek hakem kendisi, öyle değil mi?

Uzatmalarda bile hâlâ top çeviren bir muhalefet liderinden asist alabiliyor. Ayasofya’nın ibadete açılması hakkında konuşan Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı’nın imzalayacağı bir kararnameyle bunun mümkün olacağını, ibadete açılması durumunda da itiraz etmeyeceklerini” söylemedi mi?

Söyledi.

Bu da mı gol değil, şey yani asist değil hâkim bey!

Gerçi o da başka ne yapabilir ki. Yakında kurultay seçimi var. Kendisine oy verecek delegelerine de sağ seçmen gözüyle bakıyordur muhtemelen!
Oğlum küçükken televizyonda siyah beyaz film gördüğünde, “Baba ben doğmadan önce dünya siyah beyaz mıydı” diye sormuştu. Çocuk aklı. Şimdi de “Ak Parti iktidar olmadan önce dünya siyah beyazdı” demiyorlar mı? Ne aklı? Ak’lının aklı…

“Bizden önce evlerde fırın mı vardı, biz gelmeden önce buzdolabı mı vardı, tomografi mi vardı” demelerine alışmıştık. Son olarak AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin devamını getirdi: “Ak Parti’den önce kadının adı yoktu!” Meğer kadının adı şimdi sembolik de olsa ‘bayan’ diye konulmuş ve öyle saygı duyuluyormuş ki tane tane sayılıyormuş.

YORUMSUZ: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi’nin açılışını yaptı. Kadın vekilleri kürsüye çağıran Erdoğan, “Evet şöyle sembolik de olsa bayan milletvekillerimizden hiç olmazsa iki tanesini alalım. İki tane geliyor” ifadelerini kullandı. Erdoğan devamında ise “fiziki mesafeye dikkat, bu tarafa gel” dedi.

Bu taraf gel! Bu tarafa gelmeyen TELE 1 ve HALK TV karartması da semboliktir, memleketi karartırken önce tane tane karartıyorlar, sonra topyekûn karartma ve işte uzatmalar da bitecek böylece.

Bu televizyonlar yıl içinde kabahatlerini (!) tekrar ettiklerinde yayın lisansının iptali de gündeme gelecekmiş ya, topyekûn muhalefetin lisansı da sonunda iptal edilince uzatmalar bitmiş olacak.

Belki de ‘belki’ değil, hakikaten uzatmaları oynuyoruzdur. İşlevsiz meclis, barolar, muhalefetin hayatın her alanında bastırılması, medyanın, sosyal medyanın yasaklanması da bitecek. Hani hastalıktan şikâyetin ironik bir cevabı vardır: Ölünce hepsi geçer!

Aleyhte tezahürat yasaklanacak. Daha doğrusu maç bitince televizyonda, basında, sosyal medyada, muhalefet sözcülerinin demeçlerinde tezahüratın da anlamı kalmayacak. Kıyıda köşede birkaç şey kaldıysa onu da hallederler. Osmanlı’da ‘hal’ etmek canına okumaktır.

Telefonumda mobil bankacılık uygulamasına her girişimde, “İyi günler Melih” diyor, sonra hemen altında soruyor: “Yoksa sen Melih değil misin?” Yok artık! Ama merak ediyorum, mesela Kılıçdaroğlu aynı uygulamaya girdiğinde ona da “Yoksa sen CHP genel başkanı değil misin?” diye soruluyor mu?

Belki hesabı başkası adınadır, belki hesabı başkadır, bilemem ki.

Peki, madem uzatmalar oynanıyor, yine de skoru değiştirecek şeklide muktedir kalesine bir gol atmak hâlâ mümkün müdür? Tezahürat yapabilsen de yapamasan da seyirci kalmak skoru değiştirmiyor ki. Yoksa seyircilerin sahaya inmesi mi lazım?

Maç doksan dakika bunu sakın unutma! Ama dakika doksan bir, dakika doksan iki, doksan üç, doksan dört, doksan beş… Hâlâ devam ediyor.