Portekiz ve İspanya’nın Baharat Adaları’nı sömürmek adına verdikleri mücadelenin bir meyvesi olan Macellan; emperyalist ülkelerdeki fırsatları(!) değerlendirmesini bilen ve kişisel zenginliklerini artırmayı hedefleyen, günümüzde de pek çok örneğini görmeye devam ettiğimiz bir insan türü.

Macellan’la emperyalizmin 500. yılı

SERDAR ÇELİK

1519 Eylül’ünde 270 kişiyle başlayıp 1522 Eylül’ünde 18 kişiyle sona eren ve kendisinin tamamlayamadığı ama korkusuz denizcilerin dünyanın yuvarlak olduğunu ispat ettikleri bu ilk dünya turu, 500 yıl sonra bile hâlâ Macellan’ın büyük keşfi olarak anılmaya devam ediyor.

16. yüzyıl, keşfedilen yeni toprakların sahiplenilmesi, hâkimiyet kurmak adına din misyonerliğinin yoğun olarak kullanılması ve deniz aşırı topraklardaki zenginliklerin, henüz adı konmamış bir sahip olma hırsıyla, denizlere hâkim olan ülkelerin varlıklarına aktarılarak onların güçlerine güç kattıkları bir yüzyıl olmuştur.

500 yıl sonra bile hemen hemen aynı yöntemlerle dünyayı sömürmeye devam eden bu düzenin adının emperyalizm olduğunu birkaç yüzyıldır bilmemize rağmen hâlâ kurtulamıyor olmamız ise bir insanlık ayıbı olarak tepemizde sallanmaya devam ediyor.

O yılların iki büyük emperyalist gücü olan Portekiz ve İspanya’nın Baharat Adaları’nı sömürmek adına verdikleri mücadelenin bir meyvesi olan Macellan; aynı zamanda emperyalist ülkelerdeki fırsatları(!) değerlendirmesini bilen ve kişisel zenginliklerini artırmayı hedefleyen, günümüzde de pek çok örneğini görmeye devam ettiğimiz bir insan türü.

Aslında Macellan’ın ne b.k olduğu bir Portekiz Amirali olarak Ümit Burnu’na komutan olarak atandığında belliymiş. O yıllarda Portekizliler henüz Süveyş Kanalı olmadığı için rakip gemilerin Ümit Burnu’nu dolaşarak Hint Denizi’ne ulaşmasını engellemek istiyorlardı. Bu amaçla görevlendirdikleri Macellan’ın İspanyol gemilerinin geçmesine göz yumduğu anlaşılınca kıyamet kopmuş ve Portekizliler tarafından rütbeleri elinden alınarak sıradan bir vatandaşa dönüştürülmüş.

Bunun üzerine soluğu İspanya’da alan Macellan, Baharat Adaları’na ulaşmanın yollarını arayan İspanyollara, o yıllarda konuşulmaya başlayan dünyanın küre şeklinde olduğu teorisini anlatmış. Tezini güçlendirmek için bu adaların Kristof Kolomb’un bahsettiği kara parçasının arkasında yer aldığını ileri sürerek ve de Vasco de Gama’nın bu kara parçasının arkasında var olduğunu belirttiği denizin, Baharat Adaları’nın bulunduğu deniz olduğuna Kral I. Carlos’u ikna ederek kendisine büyük bir finans kaynağı sağlamayı başarmış.

Bununla da yetinmeyen Macellan, daha yolculuğa çıkmadan baharatları, çok önemli bir ticari meta olduğu bilen tüccarlara, uygun fiyatlarla getirme sözü vererek ön ödeme bile almış.

İspanyol Kral I. Carlos Macellan’a bu finansı sağlarken her emperyalist diktatörün arzulayacağı bir şeyi de ondan istemeyi unutmamıştı. Eğer geçtiği topraklara birer haç dikip orada yaşayan insanlara dinini ve dilini yaymak için bir papaz bırakırsa onu da bu ele geçirilmiş toprakların valisi ilan edecekti.

Yüksek ikna kabiliyeti olan Macellan bugün de hâlâ emperyalizmin tercih edip kullandığı bir insan tipidir. Tabii tüm bu insanlar gibi onu bulunduğu şöhrete taşıyacak insanlara da ihtiyacı vardır. Onun hayatında da öyle önemli 4 kişi vardır ki eğer bu insanlar olmasaydı bugün Macellan; en az onun kadar önemli biri olan ve 1600‘lerde İngilizlerin ilk dünya turunu yapan hatta dünyayı 3 kez dönen ilk denizci William Dampier kadar bile hatırlanamazdı.

Bence işte bu dört kişiden en önemlisi Juan Sebastian del Cano’dur. Macellan, Baharat Adaları’na ulaştığında, ürünlerine ve topraklarına kolayca el koyduğu için küçümsediği yerlilerden bu sömürüye başkaldıran ve bu başkaldırının sembolü olan mızraklı yerli heykelinin bulunduğu Mactan Adası yaşayanlarıyla giriştiği savaşta zehirli bir mızrakla öldürüldüğünde aslında her şey bitebilir ve dünya turu tamamlanamayabilirdi. I. Carlos zorlamasa belki de Juan Sebastian del Cano, Victoria Gemisi’ne ikinci kaptan olarak bile seçilemeyecekti.

Eğer Del Cano, 270 kişiyle yola çıktıkları Sanlucar de Barrameda’ya yani başlangıç noktası olan İspanyol limanına, 18 kişi olarak son kalan gemi Victoria’yı büyük bir inatla geri getirmeseydi, bugün Macellan’a mal edilen dünya tarihindeki pek çok ilkler aslında elde edilememiş olacaktı. Ama İspanyol Kaptan Del Cano diğer kaptanlar yolculuğu terk ederken tüm zorluklara rağmen Macellan’ın turunu tamamladı ve aslında gerçekten dünyayı dolaşan ilk Avrupalı kaptan oldu. Ama çıkılan tur Macellan’ın turu, rota Macellan’ın rotasıydı ve unvan Macellan’ın olmuştu.

İkinci adam, bence kölesi Enrique de Malaca. Macellan, Umman Denizi’nde Osmanlılara karşı yapılan ve Portekizlilerin galibiyetiyle biten Diu Muharebesi’ne katıldıktan sonra artık Portekizlilerin tamamen hâkim olduğu Hint Denizi’ne açılıyor ve 1511’de yaptığı ilk Uzakdoğu seferinde Sumatra Adası’ndan bir köle satın alıyor. İşte bu köle ikinci adam... Macellan ölene kadar yani 10 yıl boyunca köleliğini yapan, aynı zamanda da tercümanlığını üstlenen Enrique. Macellan onun sayesinde Baharat Adaları’nın yerlileriyle diyalog kuruyor ve bölgeyi tanıyor. 5 gemiyle çıktıkları zorlu dünya turunda 3 gemi kalıp Büyük Okyanus’u geçtiklerinde yorgun, kavgalı, hastalıklı olarak bu yolculuğu terk etmek üzerelerdi. Eğer Enrique’nin ulaştıkları adalardaki yerlilerle konuşarak anlaştığını görüp varmak istedikleri yere yani Enrique’nin vatanına ulaştıklarını anlamasalar yılgınlıktan turu çoktan terk etmiş olabilirlerdi.

Üçüncü adam Antonio Pigafetta. İtalyan gezgin ve vakanüvist. Zengin bir genç olan Antonio, kendisi gibi dünyanın yuvarlak olduğuna inanan, Macellan’ın devamlı batıya giderek Baharat Adaları’na ulaşılacağıyla ilgili bir seyahat hazırlığı içinde olduğunu duyunca ne yapıp edip bu seyahate katılmak için İspanya’ya gelir. Tam üç ay bu tura katılabilmek için gösterdiği çabalar sonuç vermeyince 10 bin Duca ödeyerek Macellan’ı ikna edip yolcu olarak Macellan’ın gemisi olan Trinidad’a binmeyi başarır. İlk zamanlar Macellan’la anlaşamasa da yolculuk sırasında Macellan’a hayran kalıyor ve hiçbir gün aksatmadan yazdığı günlüğünde ondan gerçek bir kahraman olarak bahsediyor. Eğer Antonio o gemiye binemeseydi Macellan’ın adını taşıyan Bulutsuları, Patagonya’nın, Pasifik Okyanusu’nun, kahverengi kıllı penguenlerin adlarının bile Macellan tarafından konulduğunu bilemeyecektik. Bugün Macellan’a mal edilen dünya üzerindeki saat farkının anlaşılması, yeni hayvan ve bitki türlerinin ortaya çıkması gibi ilkleri belki de ona mal etmeyecektik. Antonio olmasaydı yarı yolda ölen Macellan’ın seyir defteri tamamlanamamış olacak ve hatta nerede, nasıl öldüğü bile bilinmeyecekti.

Bu dört kişiden en önemlisi dünya turu için kendisini finanse eden İspanyol Kralı I. Carlos’tur. Hani bizim dizilerden tanıdığımız namıdiğer Şarlken yani V. Karl veya V. Carlos. Babası Habsburg Hanedanı’ndan Güzel Philippe, annesi Kastilya Kraliçesi Deli Juanna’ydı. Belçika’da doğmuştu; İspanyol, Alman ve Fransız kanı taşıyor ve anadili olarak bu lisanları konuşuyordu. 1516’da Alman İmparatoru olan dedesi Max ve yine aynı yıl İspanya kralı olan dedesi II. Fernando peş peşe öldü; babası dedesinden önce öldüğü için ve “deli” annesinin yerini dolduracak bir hanedan olmadığından hem İspanyol hem de Alman Kralı oldu ve “Kutsal Roma Cermen İmparatoru” dendi, kendisine. Rastlantıların kralı I. Carlos, bizim Barbaros’a “senin annen İspanyol, gel seni İspanyol amirali yapıp kuzey Afrika’daki topraklarımızın valisi yapayım” diyen adam. Kim bilir, belki Barbaros bu teklifi kabul etseydi, Macellan’ın yerine İspanya Kralı için yeni dünyayı keşfe giderdi.