23 Nisan günü Erdoğan ‘bayram kutlaması’ dışında başka bir şey daha söylemiş, tarımın önemini vurgulayarak, kurmaylarına “Kendi evinizin önünü bile ekin, boş yer kalmasın” talimatı vermişti.

Böylece en yetkili ağızdan kıtlık ve açlık günlerine hazırlık yapılması gerektiğini öğrenmiş olmadık mı? Olduk.

Hani ne demişti Hamlet? “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!”

İnsanlık bu ikilemle küresel ölçekte karşı karşıya artık: Ölmek ya da ölmemek!

İkilemde kalmak kötüdür. Ve ikilemlerde çoğu kez bir iyi bir kötü seçenek vardır.

Biat etmek ya da etmemek. Teslim olmak ya da olmamak. Yalanlara inanmak ya da inanmamak.

Peki, ama çözüm nasıl bulunacak? İkilemin sonucunu bilmek için yazı tura atarak mı? Yazı tura atmak kazanmak için yapılır. Buradaki tura, bilirsiniz, aslında ‘tuğra’dır, yani madeni paranın mühür olan, resim olan yüzü. Komedi filmlerindeki klişe esprilerden birisi yazı tura atılınca, paranın dik durmasıdır. Ama hayatta her şey mümkün olduğundan bu da gerçekleşmiştir. Copa America 2016’da Kolombiya ve Paraguay’ın karşılaştığı maç öncesinde hakemin yazı tura atışında para dik gelmiştir!

Evet, maçlarda yazı tura atılması yaygındır. Ama ben de yeni öğrendim, bu da aslında kale ve top yüzleri olan özel bir parayla yapılırmış. Memlekette ise siyaset malum tek kalelik maç olarak oynanıyor. Her maç başlangıcında olduğu üzere para atışı yapılsa bile o paranın iki tarafı da tuğradır, Saray Tuğrası! Yani hangi tarafı gelirse gelsin kazanan baştan belli.

Ama… Açlık veya tokluk için yazı tura atılması imkânı yok işte.

“Kendi evinizin önünü bile ekin, boş yer kalmasın.”

Herkes evinin önünü temizlese şehir tertemiz olur gibi değil. Hiç değil. Her koyun kendi bacağından asılacak gibi çünkü. Herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacak gibi çünkü.

Doymak ya da doymamak, işte bütün mesele bu!

Bir de, ikili durumlar söz konusu olduğunda “madalyonun öbür yüzü” deyişi var. Aslında diyalektik bir ifade, zıtların birliğini anlatıyor. Yolunda giden bir işin, gözden uzak tutulmaması gereken olumsuz yönü olduğu da hatırlatılıyor. Memlekette madalyonun öbür yüzünün hep saklanması ise yerli ve milli bir siyaset tarzıdır. Çünkü başta her akşam dinlediğimiz korona açıklamaları gibi hiçbir şeyin gösterildiği gibi olmadığını zaten biliyoruz.

Ama salgın sonrasına dair olanlar madalyonun üçüncü yüzüdür, gri alandır, belirsizliktir. Sarayın attığı yazı-tu(ğ)rada madalyonun iki tarafının da tuğra olması çare olmayacak. Saray da kazanamayacak. Copa America 2016’daki gibi dik gelir mi, orasını bilemem!

“Kendi evinizin önünü bile ekin, boş yer kalmasın.”

İşte bu aslında aynı zamanda bir çaresizlik beyanıdır. Ve bu çaresiz uyarı sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Bakın Birleşmiş Milletler de, pandemi nedeniyle açlık tehdidiyle karşı karşıya yaşamak zorunda bırakılan dünya nüfusunun yaklaşık olarak iki katına çıkmasının beklendiğini belirtti.

Tamam, muhalefet etmekten vazgeçmeyelim. “Kendi evinizin önünü bile ekin, boş yer kalmasın” sözü söylenmek zorundaysa, sebebi sadece korona değildir elbette, tarımda bugüne dek yapılmayanlardır. Kapitalizmdir ve memleketteki vahşi kapitalizmdir vs., vs.

Doymak ya da doymamak!

Madalyonun üçüncü yüzü, yazı turanın dik gelmesi de değildir. Öyleyse, ikilemde kalınca üçüncü bir seçenek aranması asıl çözümdür.

Demedi demeyin, pandemi sonrası asıl gündem böyle olacak ve bu gündeme dair çözüm üretenlere kulak verilecek ve ancak böyledir ki “üreten biziz yöneten de biz olacağız” sözü bir kez daha hayati anlam kazanacaktır.

Yeter ki… Dayanışma eksik olmasın gündemimizden.