Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, polis takibinde olan iki kişinin, yine polislere saldırı düzenlediği bir ortamda öldürüldü. Olayda iki polis de hayatını kaybetti.

İstihbarat Şubesi polislerinin takibinde olan iki örgüt mensubu, araçları durdurulmadan işlek bir caddeye kadar gidebilmiş, orada Terörle Mücadele Şubesi polislerine ateş açabilmiş, hatta etrafları polis doluyken olay yerinden kaçabilmişlerdi.

Araçtaki iki kişi, Mahsum Gürkan ve Uğur Yakışır hiçbir zaman yakalanamadı. Mahkemeye verilen bilgide, Gürkan’ın 13 Mart 2016’da Sur’daki çatışmalarda öldüğü söylendi. Diğeri halen ‘firari’.

Oysa Mahsum Gürkan bir gün önce de Bağlar ilçesindeki Kadın Doğum Hastanesi önünde polislere uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlemişti. Ertesi gün, Elçi’nin öldürüldüğü 28 Kasım 2015’te ikinci saldırısını gerçekleştirdi. Ve yine onlarca polisin arasından kaçtı.

YEDİĞİNDEN İÇTİĞİNDEN HABERDAR

Dosyaya giren en önemli belgelerden biri, Adalet Bakanlığı’na gönderilen ihbar mektubu.

Cinayetin ardından önce imzalı daha sonra isimsiz olarak gönderilen mektup, “Bir polis olarak” diye başlıyor. Yazan kişinin gerçekten polis olup olmadığını kesin olarak bilmiyoruz, ancak içerisindeki bilgiler, bu beyanıyla örtüşüyor.

Mektupta, polis müfettişlerinin olayda sorumluluğu bulunanların ifadesini almadığı yazıyor: “Onlara dokunan yok. Bu iş dönüp dolaşıp sokaktaki polislerin başına patlatılacak. Basına da yansımıştı. Eylemi yapan terörist, bir yıldır dinleniyordu. Kim dinliyordu, istihbarat. Yani adamın yediğinden içtiğinden haberdarlardı. Bu terörist eylemden bir gün önce de Kadın Doğumun orda bir saldırı yapmıştı. Ertesi gün de Sur’daki saldırıyı yaptı. Madem bu adamı dinliyorsun niye yakalamıyorsun... Dinlemesi yapılan bir adam neden Kadın Doğumdaki eyleminden önce yakalanmadı. Hadi onu geçtik, Sur’daki eylemden önce neden yakalanmadı.”

İhbar mektubunda, saldırganın aracının da uzun süre boyunca takip edildiği ama durdurulmadan işlek caddeye gitmesine izin verildiği ileri sürülüyor: “Sur’a gelmeden önce istihbaratın ekipleri teröristlerin aracını 8 km takip etmiş… 8 km takip ettiğin araç için neden Sura gelmeyi bekledin? Trafik bahane değil. O 8 km’lik güzergâhta sadece Sur’da yoğunluk vardı herkes biliyor.”

Bu araç takibi, dava dosyasına giren kamera görüntüleriyle de tespit edildi.

ELÇİ DE TAKİP ALTINDA MIYDI?

Mektupta istihbarat amirlerinden birinin aracı durdurma talimatı vermediği, aynı amirin ifadesinin bile alınmadığı ileri sürüldü: “Telefonunu dinlediği teröristi elinin altındayken neden yakalatmadı da teröristlerin fink attığı Sur’a gelmesini bekledi. Tahir Elçi’nin de orada olduğunu biliyordu. Çünkü istihbaratın bir ekibi de o sırada Tahir Elçiyi takip ediyordu.”

Ayrıca mektuptaki iddiaya göre, istihbarat şubesi, araçta kimin olduğu bilgisini Terörle Mücadele Şubesi polisleriyle paylaşmamış, öldürülen polisler de o sebeple aracı tehlikeli görmeyerek yaklaşmıştı.

Mektuptaki son ve en çarpıcı iddia da saldırganlardan birinin istihbarat şubenin elemanı olduğu.

Tüm bu iddialar araştırmaya muhtaç ancak mahkeme, Elçi ailesinin avukatlarının bu yöndeki taleplerini reddediyor.

Hayatı boyunca faili meçhul cinayetlerle mücadele eden bir avukatın cinayeti, faili meçhul bırakılma yolunda.