Başbakan Erdoğan’ın TÜSİAD’in 4+4+4 kesintili eğitim yasa değişikliğine getirdiği eleştiriler karşısında verdiği tahammülsüz yanıtta bir cümle çok dikkate değerdi: “Biz seçkinlerin, elitlerin, patronların hükümeti değiliz” (aa.com.tr  1 Mart 2012).  Bu ifade irdelenmeye değer. Patronların hükümeti değilseler, aşağıdaki uygulamaları kim yaptı? Patronların hükümeti olup olmamanın turnusol kağıdı işçi-işveren, emek-sermaye ilişkileridir. 10 yıllık AKP hükümeti döneminde işveren örgütlerinin çalışma hayatına ilişkin temel isteklerinin tümü yerine getirildi. İşte ispatı:

1) Toplu İş İlişkileri Yasası: Çalışma ve Sosyal Güvenlik  Bakanlığı (ÇSGB) ve sosyal tarafların üzerinde kısmen anlaştığı ve sınırlı iyileştirmeler getiren taslak, Bakanlar Kurulu’nda aylarca bekletildi. İşveren örgütleri ve kabinedeki bazı bakanlar (bir bölümü işveren kökenli) sendikalar haklarla ilgili kimi iyileştirmelere karşı çıktı. Nitekim sermayedar örgütleri TUSKON, TOBB, MÜSİAD, TÜSİAD ve TİSK yasa taslağına karşı bayrak açarak bakanlarla toplantı yaptı. İşveren örgütlerinin şikayetlerinin Başbakan Erdoğan’a da iletildiği bildirildi (Dünya, 9 Ocak 2012).Yasanın meclise sevkini engellediler. Sonuçta onların dediği oldu. Grev yasakları artarak ve binde 5 olan işkolu barajı yüzde 3’e yükseltilerek tasarı meclise yolladı. Dünyanın hiç bir yerinde olmayan bankacılık sektöründe grev yasağı korundu.

2) Esneklik ve Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS): 61. Hükümetin programında bir kaç kez işgücü piyasasının “katılıklarının” giderilmesi ve esnekleştirilmesi hedefine yer verilmiş durumda. Esneklik işveren örgütlerinin temel talebi değil mi? Bakanlık tarafından hazırlanan UİS taslağında çalışma yasaları ile ilgili yer alan değişikliklerin tümü işveren örgütlerinin taleplerini yansıtıyor. Kiralık işçilik, yeni esnek çalışma biçimleri, taşeron uygulamasının önündeki engellerin kaldırılması, geçici işçiliğin yaygınlaştırılması bu değişikliklerin belli başlıları. Türk-İş, işçi isteklerinin ısrarla göz ardı edildiğini belirterek UİS hakkında bakanlığın görüş isteğine yanıt vermeyeceğini açıkladı.

3) Kıdem Tazminatı Fonu: Sendikaların ısrarlı karşı çıkışlarına rağmen kıdem tazminatı fonunun kurulması hedefine ilk kez 61. hükümet programında yer verildi. İşveren örgütleri yıllardır kıdem tazminatının yük olduğunu iddia ederek kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını istiyor.  Peki şimdi kimin dediği oluyor?

4) Grev ertelemeleri: AKP hükümeti döneminde büyük ölçekli ve etkili grevlerin (özellikle lastik ve cam sektörü)neredeyse tamamı milli güvenlik ve genel sağlık gerekçesiyle ertelendi. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen bu grevler tekrar ertelendi. Dava dosyaları bu grevlerin açıkça işveren örgütlerinin istekleri doğrultusunda ertelendiğini ortaya koyuyor.

5) Teşmilde U dönüşü: AKP hükümeti 2009 yılında bankacılık sektöründe imzalanan bir toplu iş sözleşmesini sendikasız bazı bankalara teşmil etti. Ancak bu bankalar teşmil kararnamesini uygulamamakta direndi. Sendikanın teşmil kararnamesini uygulamayan bankalara karşı yasal yolları kullanmaya başlamaya hazırlandığı sırada hükümet teşmil kararnamesini aniden geri çekti. Böylece çalışanların değil bankaların dediği oldu.

6) İş Yasası’nda işverenlerin dediği oldu: 2003 yılında 4857 sayılı yasanın hazırlıkları sırasında bakanlık ve sendikalar iş güvencesi konusunda uzlaşmaya varmıştı. Yasanın iş güvencesi hükümleri 10’dan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde uygulanacak ve tazminat tutarı 6-12 ay arasında olacaktı. Ancak Meclis müzakereleri aşamasında TOBB devreye girdi. AKP grup başkanvekilinin verdiği önergeyle kapsam 30 kişiye çıkarıldı, tazminat tutarı da 4-8 aya indirildi.

7) Piyasa toplumu yaratma hedefi hedefi: Aslında AKP iktidarının çalışanlar ve işverenler  açısından gerçek anlamı, en berrak ifadesiyle, 59. Hükümet Programı'nda yer alıyor. Programda AKP "piyasa toplumu" yaratmayı birinci öncelik olarak saptıyordu. Bu kadar cüretkâr bir ifade sanırım hükümet programlarında ilk kez yer alıyor. 

Bu örnekler doğrudan işveren örgütlerinin talepleriyle yapılan kritik yasa değişikliklerini ve uygulamaları yansıtıyor. Bunları artırmak mümkün. Öte yandan çalışanlar aleyhine başka pek çok uygulama da saymak mümkün, ama gerek yok, yer de yok.

Şimdi soru şu: Madem patronların hükümeti değilsiniz, neden patronların bir dediğini iki etmiyorsunuz?