Köyün zurnacısı Durali Amca, davulcunun aşka gelip gelip patlattığı davul derisi tedarikine bir çare bulmak için olsa gerek o sene, köyün davarını otaran çobanın kayınbiraderini davulcu yapmıştı. Deri problemi olmayınca köyde davul zurna sesi dinmiyor…
Kuzenimle ben yaz tatilini geçirmek için Erzincan’da, köydeyiz. Evde televizyon var ama pek çekmiyor. Biz iki çocuk, İstanbul’da olsak oyalanacak başka şeyler bulurduk. Köyde olunca sürekli halay çekiyor, Durali Amca’dan ezberlediğimiz ezgileri mırıldanıp üç ileri üç geri adımlarla evi dört dönüyorduk. Köy bizim için rahat halay çekilen yer demekti. Arada semah da dönüyoruz ama biz ibadet boyutunu bilmiyoruz o zaman. Halay niyetine dönüyoruz.
Akşam Durali Amca çalmaya başlayınca halay adımlarıyla koşturarak sesin geldiği harmana yollanırdık.
En zoru, halay sonu olmak. Kimsenin elinden tutmayan tek elini nereye koyacağını bilemezsin. Kolunu dirseğinden katlayıp beline koyarak halay çeksen dengen bozulur. Havaya kaldırsan alçıya alınmış gibi kolla halay çekmek olmaz. Vücuduna bitiştirip ayağı salsan bir kolun halay çekiyor bir kolun hazırolda… Acemiysen yahut yeterli coşkuya sahip değilsen elindeki mendil tereddütle sallanır.
Durali Amca hem halay başılıkta hem halay sonunda mahirdi. Mendilsiz ve kimsenin elini tutmadan. Çaldığı havayı halay başı bilmiyorsa, yanına geçer hem zurnasını çalar, hem halayın ayak vuruşunu gösterirdi.
Durali Amca’nın çalmadığı bir akşam televizyonda… “göstericilerin ateşe verdiği Madımak Oteli olaylar sırasında yanmaya başladı. Yangın sırasında ilk belirlemelere göre…”
İstanbul’dan otobüsle Erzincan’a gelirken dinlediğimiz kim varsa otelde. Arif Sağ, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen… Köy evinin duvarına resmi asılmış 12 İmam’ın adını söylediği deyişlerden öğrendiğimiz kim varsa otelde.
Pir Sultan Abdal şenlikleri… Heykeli kırılıyor. Hani şu, türkülerde geçen Pir Sultan mı? Evet. Bildiğimiz ne kadar türkü varsa alevlere bakarken hatırlıyoruz.
Aziz Nesin otelde. Henüz adını bilmediklerimiz; Behçet Aysan, Metin Altıok… Otelde.
Aziz Nesin 2 Temmuz gecesi Madımak Oteli’ndeki odasında yaşadıklarını sonradan şöyle anlatıyor;
“Öyle bir biçimde öleyim ki, korkarak ölmüş bir adam durumuna girmeyeyim diye düşünüyordum. O da mümkün değildi çünkü kıvranıyordum o dumanlardan ve kendi kendime bunun mücadelesini veriyordum. Yalnız köşeye büzüşmüş bir adam olarak ölmeyeyim.”
Takatsizce yere çökmüşken, yanındaki Lütfi Kaleli’ye; “Beni yatağa yatır. Bu güruha kötü bir ceset vermiş olmayayım.”
Sivas Katliamı’ndan sonra bir fotoğraf… Pir Sultan Abdal şenlikleri için Sivas’a gidenler, halay çekmeye, semah dönmeye gidenler yan yana… Bir hastanenin morgunda birleştirilmiş yataklara boylu boyunca uzatılmışlar.
Öldürülenlerden ikisinin yaşı bize yakın; Koray Kaya ve Menekşe Kaya… Kardeşler. Oraya semah dönmeye gitmiş çocuklar.
İkisi otel çalışanı 35 can… Sonrasında dönemin başbakanı Tansu Çiller: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” dedi. Cumhurbaşkanı Demirel; “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır.” İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, katliamı; Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir” diye yorumladı.
Aziz Nesin’in, ölmek üzere olduğunu düşünürken bile, ‘korkarak ölmüş kötü bir ceset vermeyeyim’ dedikleri; sadece dışardan oteli yakıp “kahrolsun laiklik” diye bağıranlar değildi muhtemelen, dönemin yöneticileriydi de…
Otelin önündeki binlerce kişinin içinden numunelik olarak seçilenleri yargılar gibi yaptılar. Refahyol hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan, Sivas Katliamı sanıklarının avukatıydı.
Sonra… Dava zamanaşımına uğradı. Erdoğan “Hayırlı olsun” diyerek bu konudaki tavrını bir kez daha ortaya koydu.
Sivas Katliamı’nda ‘etkisiz kalan’ emniyet teşkilatı, zamanaşımı kararının protestosu esnasında Sivas’ta öldürülenlerin çocuklarına gaz sıkarak saldırdı…
Şimdi adalet, acemi halay sonunun tereddütlü mendili gibi havada sallanıyor.