Kafalar fena halde karışık. Arınç ve Çiçek’in çıkışları yeni bir döneme mi işaret ediyor, yoksa Çakıcı’ya sahip çıkan Bahçeli ve olup bitene suskun kalan Erdoğan muhalefete yönelik bir cephe daha mı açmaya hazırlanıyor? Erdoğan’ın AB’ye sıcak mesajlar göndermesi, Arınç’ın iştahla Biden’ı kutlaması iktidarın yeniden Batıcı çizgiye dönmesi anlamına mı geliyor yoksa bu beyanatlar yalnızca taktik bir manevradan mı ibaret?

Tek adam rejiminin mimarı olarak görülen Erdoğan geldiğimiz aşamada ne partisine ne de ortaklarına sözünü geçirebiliyor. Herkes Erdoğan’a kafa sallayıp bildiğini okumaya devam ediyor. İktidar cenahında büyük bir dağınıklık, gözle görülür bir parçalanmışlık hali var. Saray etrafındaki irili ufaklı güç odakları birbirine pençe atıyor, kan gövdeyi götürüyor ancak Erdoğan olup bitenleri izlemek dışında dişe dokunur bir hamle yapmıyor. Damadın görevden alınması/istifası işi Saray’ın güç gösterisi olacakken tam bir fiyaskoya dönüştü örneğin. Ardından Erdoğan, Merkez Bankası’nın faiz artırmasına, defalarca aksini beyan etmesine rağmen yol vermek zorunda kaldı. Çakıcı meselesini de görmezlikten gelerek Bahçeli’nin ekmeğine yağ sürdü.

Eskiden AKP’nin oy desteği azalsa da Erdoğan’ın yıldızı parlamaya devam ediyordu. Artık öyle değil. Erdoğan’ın zikzakları partisini, partisinin iç çekişmeleri Erdoğan’ı aşağıya çekiyor. Bunu hem MHP’liler hem de mafya-tarikat gibi örgütlenmeler fark ediyor ediyor ve güç boşluğunu kendi lehlerine kullanmaya çalışıyor. Pazarlık paylarını arttırmakla kalmıyorlar, “aparat” olmaktan çıkarak eşit birer iktidar ortağı gibi muamele görmeye heves ediyorlar.

Politik zeminin kaydığını gören bazı AKP’liler günah çıkarıyor gibi yapıyorlar. Polis baskısını eleştiren de var hukuksuzlukları yeren de… Samimi olmadıkları muhakkak. Bir o kadar daha kesin olan ise kendilerini olası bir devran değişimi ihtimaline karşı güvenceye almak istemeleri. Bununla birlikte “bize tövbe lazım” diyen Çicek, Kavala-Demirtaş serbest kalsın diyen Arınç gibilerini ayrı bir yere koymak gerekiyor. Çünkü onların amacı tribünden inip sahalara geri dönmek.

15 Temmuz sonrasında AKP içindeki Amerikancı kanat geri çekilmek zorunda kalmıştı. Türk sağının NATOcu geleneğini temsil eden partideki “ak saçlılar” ve bürokrasideki uzantıları, yerlerini emperyalist güçler arasındaki rekabetten doğan boşluğa oynamak isteyen kadrolara bırakmıştı. Erdoğan ve Bahçeli dış politikadaki manevra alanını genişleten bu yeni stratejiyi kendi bekalarının sigortası olarak gördü. Trump ve Putin de orta vadeli çıkarları için Saray ittifakına yol verdi. Ancak iktidarın hırsı kapasitesini aşıp hatalar üst üste gelince hem dışarıda hem içeride çıkmaz sokağa girildi. Ekonomik krizin derinleşmesi ve Biden’ın seçim başarısı da tuz biber ekti.

Hal böyleyken “ak saçlılar” ibrenin aleyhine döndüğünü anlayan Erdoğan’ın yanına mevzilenme çabasında. Ona “seni ancak biz kurtarırız” mesajı veriyorlar. Amerikancı “fabrika ayarlarına” dönme, muhalefetin “restorasyon” kozunu elinden alma ve uluslararası ortamda AKP’li bir iktidara yeni bir kredi açma vaadini taşıyan kim varsa şimdilerde Saray’a yaklaşıyor. MHP’liler, Perinçekgiller, Pelikancılar ise Erdoğan’ın dümeni göstermelik de olsa Batı’ya kırmasını kendileri için bir tehdit olarak görüyor. İktidar bloku içindeki kızışmanın afişe olmasının nedenlerinden biri bu işte. Yine de hatırlatalım, iktidarın iki resmi ortağı, alternatifleri olmadığı için birbirine mahkûm. O nedenle AKP-MHP ortaklığı ha bitti bitecek beklentisinin gerçekçi bir zemini henüz yok.

Bununla birlikte “rejim” üzerine büyük bir kapışmanın çok yaklaştığı açık. Bu kapışmadan politik olarak ayakta kalan Türkiye’nin geleceğine yön verecek. Ancak düzen içi muhalefetin gidişatı doğru analiz ettiğine ve doğru pozisyon aldığına dair soru işaretleri giderek artıyor.

Mesela, Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’nu ve onun nezdinde tüm muhalefeti tehdit eden Çakıcı’ya arka çıkmasına karşı Türkeş’in sözlerine sarılmak ya da bugünlere gelişin taşlarını döşeyen Arınç’ta “AKP’nin vicdanını” bulmak siyasi taktik ya da manevra falan değil. Bilâkis bu beyanatlar, muhalefete saldırılara öfkelenen milyonlarca insanın aklıyla, izanıyla, yüreği ile bilerek ya da bilmeyerek dalga geçmek manasına geliyor. En haklı olunan yerde dahi haklılığını anlatmak için dümeni sağa kırmak zorunda hisseden bir siyasetin bırakın karşı hegemonya kurması, bir iktidar projesinin yürütücüsü olması dahi zor.