İran’da Mahsa Amini saçları göründüğü için Molla rejiminin ahlak bekçilerince dövülerek öldürüldü. Bu devlet cinayetine karşı başlayan protestolar isyana dönüşmüşe benziyor. İsyanın yaygınlığı hakkında gerçekçi bilgilere ulaşmak pek mümkün değil, neye evrileceği de. Molla rejimine karşı kurulduğu 1979 yılından bu yana çok sayıda isyan oldu. Hepsi de acımasızca kanla bastırıldı. Yenilgilerin biriktirdiği tarih, isyanın yine bastırılacağının kanıtı değil elbet. Dövüşe dövüşe yürünülüyor işte.

İran’da ne olacağını bilemeyiz ama kadınların (ve onlara katılan erkeklerin) isyanının Türkiye’ye etkilerini görebiliriz. En öne çıkanı siyasal islamcılar ve özellikle siyasal islamcı kadınlarda yarattığı etki. Cinayetin “baş örtüsü ve İslam düşmanlığı için” bir gerekçe olarak kullanılmasından yakınan epey “insan” var. Protestoları Amerikanın kışkırttığı da ekleniveriyor bu tepkiye. Bu durumu basitçe “gına gelen mağduriyet psikolojisi” açıklamak yeterli olmayabilir.

Siyasal islamcılar ve reislerinin en başından bu yana kitlelerine verdikleri mesaj mağdur edildikleri değil, mahrum bırakıldıklarıydı. İki kavram arasındaki anlam farkı siyasal islamcıların rıza üretme yöntemlerini anlamak bakımından açıklayıcı olabilir. Mağdur edilmek, haksızlığa uğramak demek, mahrum edilmek ise yoksun bırakılmak anlamını taşıyor.

Mahrum bırakılmak, “doğuştan, doğal olarak hakkı olanın” ondan alınmasını içerir. Mağdur edilmek ise herhangi bir şeyin bir özelliği nedeniyle ona verilmemesini imler. Başörtüsü üzerinden örnek verilebilir. İş başvurusu yapan iki kişiden başı örtülü olanın, sadece başörtüsü yüzünden işe alınmaması mağduriyettir. Başörtüsü ile mutlu olan bir kişinin başörtüsü takmasının engellenmesi ise mahrum bırakılmaktır.

Siyasal islamcılar 1960 lı yıllardan itibaren başörtümüz olduğu için dışlandık demediler, ağırlıklı olarak başörtümüzü Kemalistler zorla çıkarttırdı dediler. Bu amaçla aslında erkeklerin giyimi için çıkarılan Şapka Kanunu’ nun kadınların örtünmesini yasakladığı, bağımsızlık savaşı karşıtı olan İskilipli Atıf’ ın şapka kanunu yüzünden asıldığı propagandasını yaptılar.

Bu söylem saldırısı ile Osmanlıyı bir altın çağ, kayıp cennet, cihan imparatorluğu olarak pompalayan bellek çarpıtması bir arada yürütüldü. Kitleye dayatılan fantezi böyle şekillendi.

“Osmanlı bir cihan İmparatorluğuydu ama İngiliz ve batı işbirlikçisi Kemalistler onu yıkarak, laiklik aldatmacası ile kadınlarımızın başını zorla açtırarak bizi batının uşağı yoksullar haline getirdi!”

Böylece savaşta yenilmiş, parçalanmış ve emperyalistlerce işgal edilmiş bir ülkede bağımsızlık savaşı ile kurulan ulus devlet gerçeği, yerini, cihanın sahibiyken laik Kemalistlerce satılıp sömürgeleştirilmiş bir uşak devlet anlatısına bıraktı. Bu anlatının gücünü hala Lozan’ın gizli maddeleri olduğuna inanan üniversite mezunlarından da anlamak mümkün.

Mahrumiyet hissi, ben aslında ne çok şeye sahiptim ve nelere layıktım ama hainler/ düşmanlar onları, benim olanları elimden çaldılar, fikrini besler. Böylece siyasal mücadelenin kapsamı değişir. Farklı siyasi düşüncelerin demokratik rekabeti değil, elinden çalınanları her türlü yola başvurarak geri almak için savaşan bir siyasal islamcı anlayış gelişir. Bu yüzden siyasal islamcı propaganda kendinden olmayanı hem düşman hem de her an elindeki almaya çalışacak hainler olarak niteler.

Mahrumiyet hissinin, ben nelere layıktım fantezisinin sonuçlarını bize en iyi gösteren siyasal islamcı zenginlerin yaşadıkları abartılı, lüks, şatafatlı hayattır. Şahikası Beştepe olan bu görkemlilik tutkusu, siyasal islamcı propagandaya rıza veren yoksullar içinse “içimizden biri bunu yapabilirse bir gün ben de yapabilirim” olarak alımlanır.

İran’ da başını açtığı için öldürülen kadına en azından üzülmek yerine, ya benim de başımı açtırırlarsa diyebilen kadın, başörtüsünü “doğuştan gelen bir zorunluluk, bir hak” olarak gördüğü için böyle tepki veriyor. Bu yüzden Mahsa Amini’ nin dış güçlerce kandırılmış ya da bir hain olabileceğini düşünüyor.

Şimdi siyasal islamcıların hep yaptıkları ama bu seçim yılında daha da yoğunlaşacakları stratejiyi öngörebiliriz. Biz gidersek senin başörtünü zorla çıkarttıracaklar ve eski görkemli günlerine ve zenginliğine ulaşma umudunu paramparça edecekler!

RTE’nin gelecekteki olası zenginliğe ikna etme becerisi azalmış olabilir ama düşmancıl siyaset yürütmede kimsenin eline su dökemeyeceği de açık. Ekonomi o kadar kötü ki hiç bir şey yapmasak da seçimi kazanırız rehavetinde olanlar kendilerini birden bire ekonomideki kötülüğün sorumlusu olarak halkın önüne atılmış, linç edilirken bulabilirler!