Eski savcı ve Yargıtay hâkimi, şimdi avukatlık yapan Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun sürgünle başlayan “sanıklık yolculuğu”, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde sonuçlandı.

Bu yolculukta, öldürülen Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni ve BirGün Yazarı Hrant Dink’e açılan 301 davasını doğru bulmadığı veya Ergenekon davasının yürütülme biçimini eleştirdiği için ya da iktidarın dini icraatlarıyla ilgili görüşlerini açıkladığından bolca soruşturma ve davaya maruz kaldı. Tabii olmazsa olmaz “Cumhurbaşkanına hakaret” davalarından birinin de sanığı oldu bu süreçte.

Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) başkanı olduğu dönemde de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üniversite diplomasının incelenmesi için yaptığı başvuru YSK tarafından reddedilmişti. Bu arada Türkiye’de ilk kez yargı mensupları için dernek ve sendika niteliğindeki örgütlenme çalışmalarını başlattı ama YARSAV da YARGI-SEN de kapatıldı.

Burada bahsedeceğim son dava, 9 yıl önceki bir disiplin cezasıyla başlıyor:

O dönem ağır ceza hakimi olan Eminağaoğlu, yine eleştirel sözleri nedeniyle “yargı görevini yapanları etkileme” suçlamasından disiplin cezası aldı. Aynı dönemde başka bir soruşturma kapsamında telefonları dinleniyordu. Tamamen kanuna aykırı şekilde bu telefon tape’leri disiplin suçuna gerekçe gösterildi.

Bu konuyla ilgili açılan ceza davasından beraat etti ama bu onu sürülmekten kurtaramadı. Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı’nda görev yaparken İstanbul 34. Sulh Ceza Hakimliği’ne atanan Eminağaoğlu, bu disiplin cezası nedeniyle 13 Haziran 2012’de Çankırı’ya sürüldü. Ailesinin bulunduğu Ankara veya Gölbaşı Cumhuriyet Savcılığı’nda görevlendirilmesi talebinde bulunarak bu atamaya itiraz etti ama itirazı reddedildi.

Yani, İstanbul’da birinci derece hakimken, dönemin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca (HSYK) Çankırı’ya tenzili rütbe ile atanmış oldu.

Eminağaoğlu inat etti, itirazlarında iç hukuk yolları tükenince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Başvurusunda bu disiplin cezası sürecinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtti. Ayrıca o dönem telefonlarının dinlenmesiyle özel ve aile hayatına saygı hakkı ile eleştirel sözleri nedeniyle cezalandırılmasıyla da ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini savundu.

AİHM kararını geçen hafta açıkladı, Eminağaoğlu’nun şikayetlerini haklı buldu. Mahkeme, dönemin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) verdiği disiplin cezası ve Eminağaoğlu’nun görev yerinin haksız şekilde değiştirilmesine yaptığı itirazların incelenmeden ve temyiz hakkı olmaksızın reddedilmesinin ihlal olduğuna hükmetti.

Ayrıca AİHM, Eminağaoğlu’nun medyaya yaptığı açıklamalar nedeniyle, yani ifade özgürlüğünü kullandığı için HSYK tarafından cezalandırıldığına, disiplin cezasının makul bir gerekçeye dayanmadığına karar verdi.

Ama bu karar, pratikte Eminağaoğlu’nun haklılığını tescil etmekten başka bir işe yaramıyor. Zamanın yargıya hakim güçleri bugün çeşitli cezaevlerinde veya Avrupa kentlerinde olsa da, o dönem verdikleri zararlar da açtıkları davalar da aynen devam ediyor.

2015 öncesi açılan davalarda devamlılık esas: İddianameyi yazanın şimdi nerede, ne konumda olduğuna bakılmaksızın yargılamalar sürüyor. O dönem “makbul” olmayanlar, halen ve daha da çok yargı baskısı altında.

Yargılayanlar değişse de itiraz edenler genellikle aynı kişiler. Başlarına gelenler de aynı. “Konuşanın” başı hala dertte ama bugünümüzü yaratanlar, bu sorumluluklarını tamamen üstlerinden atıp ‘mağdur’ olma derdinde. Bu mağduriyet yarışında gerçekten haksızlığa maruz kalanlar ise kendilerine ‘mağdur’ denmesinden her dönem rahatsız olanlar.