Nafaka, kadın ya da erkek, kim evlilik birliğinin bozulması ile yoksulluğa düşecek ise ona bağlanmakta ve süre konusu da öyle bahsedildiği gibi süresiz değil. Eğer süresiz olarak bağlanmış varsa itiraz eder yargıya ve durumun yani mağdurun hali araştırılır, eğer bir zenginleşme var ise nafaka kesilir.

Mağdurum edebiyatını saz yapanlar

CANAN GÜLLÜ - Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı

Özellikle malum medyada ‘erkek mağduriyeti’ üzerinden ele alınan nafaka düzenlenmesine dair son zamanlarda çok vakit ve enerji harcıyoruz. Gittiğimiz konferanslarda ya da katıldığımız toplantılarda erkekler, özellikle ‘neden?’ diye soruyor. Bıkmadan usanmadan anlatıyoruz. Nafakanın süreli hale gelmesi, kadınlar için kazanılmış haklardan kayıplara yol açabilecek bir konudur. Nafaka olayında asıl mağdur kadınlardır. Çünkü nafakalarını tahsil edemiyorlar.

Aslında bütün mesele o erkek egemen sistem. Egemen sistem erkekler üzerinden devam ederken Medeni Kanun ve Ceza Yasası üzerinde yapılan değişikliklerden pek hoşnut kalmamışlardı. Şimdi bunu değiştirme adına bir zemin yakalamışken de üzerine giderek mağduru oynamaya başladılar.
Ama es geçmeyelim aynı mağdur erkek rolünü üstlenenler ikinci eşleri yani kadınları da yardımcı rol arkadaşları olarak göstererek kadınları kazanılmış hakları üzerinden vazgeçer konuma getiriyorlar ki işte bu durum çok acı. O desteğe soyunmuş kadın bir adım sonra kendi başına da bu durumun geleceğinden habersiz.


Ortada durumun bir sorun olduğunu gösterecek araştırma yok. Yani ne Adalet Bakanlığı ne de Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu konuda bir araştırma yapmamış. Aklına esen bir rakam yazıyor o rakam üzerinden gündem oluşuyor. Çünkü veri bankası diye bir olayımız yok. Siz son on yılda Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu kadar kadına şiddet var şu kadar kadın erkek şiddeti sonucu öldürülmüş ve şu kadar kişi çocuk istismarına uğramıştır diye bir beyanatını gördünüz mü? Ancak medyaya yansımış haberler üzerinden konuşuyoruz. İşte nafaka konusunda da durum bu. Nafaka konusu gündemimize Aydın Üniversitesi’nde tek taraflı katılımcıların yer aldığı bir panel haberi ile girmişti. Deklare edilen “İki milyon mağdur var” haberinin bir gazetenin tweet’inde gördüğümüzde itiraz etmiştik. İtirazımız üzerine haberin içeriği değiştirilerek rakam daha küçük bir sayıya düşürülmüştü. Yani mağdurunu kendi elimizle sayısal olarak yükseltip itiraz halinde azaltılan bir süreç başlamıştı.

Biz Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) olarak diyoruz ki sadece ben mağdurum diyerek avazı çıktığınca bağıran ve asılsız beyanlarla ortalığa ayağa kaldırmayı amaçlayan erkeklerle birlikte köşesinde sessizce duran asıl mağdurları bir dinleyelim.

Ve dinlerken de şu bilgiyi aklımızdan çıkarmayalım: Nafaka, kanunda sadece kadına bağlanan yoksulluk giderici bir mekanizma değil. Kadın ya da erkek kim evlilik birliğinin bozulması ile yoksulluğa düşecek ise ona bağlanmakta ve süre konusu da öyle bahsedildiği gibi süresiz değil. Eğer süresiz olarak bağlanmış varsa itiraz eder yargıya ve durumun yani mağdurun hali araştırılır eğer bir zenginleşme var ise nafaka kesilir.

Burada sap ile samanı karıştıran bir topluluk ve bu topluluk sayısını oya dönüştürmeye fırsat olarak bilip bekleyenler var. Benim itirazım bu noktaya. Eril zihniyet bas bas bağırıp mağdurum da mağdurum edebiyatını saz yapıp çalarken, asıl o sazı çalanların ödemediği nafaka konusu cenaze marşı olacak kadar ağır ve hüzünlü. En son Diyarbakır’dan avukat arkadaşımızın dediği bağlanan bir nafaka miktarı 50 TL. Bunun bile tahsili sorunlu.

Hükümetin Adalet ve Aile Bakanlığınca düzenledikleri çalıştayda her iki bakana şu soruyu sormuştuk: Elde son yıllarda ve yasanın değişiminden bu yana yani 30 yılda yapılmış bir boşanma ve nafakayı içeren bir araştırma var mı? Her iki bakandan aldığımız yanıt HAYIR idi. Arkasından şöyle bazı sorular sormuştum: Elimizde kaç kişinin nafaka mağduru olduğuna dair araştırma yok ise; kaç kişi mağdur? Kaç kişi yoksulluk nafakası almakta? Kaç kişi bu nafakaya karşı itiraz davası açmış? Kaç kişi 30 yıldır nafaka ödemekte sorularına yanıt bulamamışken nafakanın sorun olduğunu kim nerede nasıl tespit ederek Cumhurbaşkanlığının 100 günlük eylem planında yer almasını sağladı? Ve neye dayanarak bu konu sorun oldu?

Bu ülke bir çadır devleti mi? Dayanağı olmadan meseleler ben yaptım ya da ben söyledim oldu olabiliyor. Bu sorularıma cevap alamamıştım.
Ancak bu soruların kendisinin ortaya çıkardığı cevap çok vahimdir. Bu ülkede seçim zamanı oy toplama adına verilen sözler yapılan icraatlar düşünülünce bir grubun baskısının da bu amaçla gerçekleştirmesi kaçınılmaz oluyor. O toplantıda öğretim görevlisi arkadaşların da İzlanda ve İsveç gibi ülkeleri örnek göstermesi ise olayın kendisinden daha acıdır.

Çünkü Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği açısından Dünya Ekonomik Forum’u 2018 yılı raporuna göre 149 ülke arasında 131. sırada yer alan ülkemizin ilk 10 sırada yer alan ülkeler uygulamalarını örnek gösteren öğretim görevlilerine güvenerek yol alan hükümetin düştüğü durum açısından üzüntü vericidir.
Aç tavuğun kendini darı ambarında zannetmesi gibi sahadan habersiz, nafakayı ortaya çıkaran boşanma nedenlerinden bihaber kılavuzlarla yürünecek yol bu ülkede çözüme değil çözümsüzlüğe götürür bizleri. Bence Kanun idealdir. Düzenlemeye ihtiyacın hangi konularda olduğunu anlayabilmemiz için saha araştırması lazım. Boşanma dosyalarının incelenmesi ve ortaya çıkmış olan reel durum üzerinden karar verilmesi doğru olandır. Çünkü bu kanun der ki: “Yoksulluk nafakası mağdur kişiye bağlanır.” Yani kadın ya da erkek fark etmez. Yine bu kanun der ki: “Hakimin takdirine göre belirlenir.” Kanunda şu kadar evli kalınmış bu kadar TL diye bir madde yok. Yetki hâkimin. O halde hâkim karar verirken çevresel faktörleri anlatan beyanlara değil belgelere bakacak. Bu karar itiraz edilmişse yerinden değil araştırmasını incelemesini yaparak yeniden bir düzenlemeye gidecek ve en önemlisi asıl sorun olan bu nafakayı ödememek için kırk takla atanları yakalayarak ödemeyi sağlayacak mekanizmaları işletecek. Tüm bu konular için kanun değişmez. Kanun kendi içinde yönetmeliklerle düzenlenir. Benim ve kurum olarak TKDF’nin itirazı bu yönde. Bakanlık olarak sen üzerine düşeni yapma. Ee sonra bu kanun olumsuz oldu eskiye 30 yıl geriye dönelim diyen Yargıtay 2. Daire Başkanı olan bürokratına neye dayanarak bunu savunduğunu sorma ama kanunu değişelim diye gayret göster. Akla ziyan hareketler bunlar. Bilimin ışığından vazgeçmeyeceksiniz. Yol yöntem araştırma diyorsa onu yapacak sonucu analiz edecek ve sonuca göre varsa sorun çözüme ulaştıracaksınız.

Bu konuya dün olduğu gibi bugün ve yarın da karşı çıkmaya devam edeceğiz kanunlar kolay yapılmaz ha deyince yapılan kanun da toplumun sorunlarına cevap vermez. Siz şimdi erkek egemen bir rüzgârın hâkim olduğu süreçte Medeni Yasayı, 6284 ve İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıralım diyenlerle, 15 yaşa altı evliliklere af getirilsin diyenlere ve şiddet içeren boşanmalarda uzlaşmaya evet dersen Hukuk topluma güven vermez. Toplumu oluşturan bir cins olan kadın üzerinden negatif düzenlemelerle yürümek toplum düzenini yıkar.

Daha da açık bir söylemle biz kanunları yaparız kadınlar da bundan korkar evlerinde her türlü şiddete maruz kalmayı tercih ederler diye düşünenlerin aklına şaşarım. Unutmayın ki kadınlar 1850’li yıllarda kafes arkasındayken bile mücadelesine başlamış, Kurtuluş Savaşı’nda sırtında bebeği vatan savunmasına gözünü kırpmamış 2000’li yıllarda yasal haklarına sahip çıkarak koca şiddetine göz yummamış, öldürülmüş ve yine de bu süreçlerde pes etmemiş şimdi mi pes edecek.

Şunu herkes bilecek. Bu ülke nüfusunun yarısı kadın. Kadınları yok sayan ve görmezden gelen düşünce çok barınamaz. Bedeli ağır olur. Öyleyse önce önlemeye dair çocuk istismarı konusunda düzenlemelerini yapacak, şiddeti önlemek için mekanizmalarını işletecek. Laik bir ülke olduğunu unutmayarak İslam Kalkınma Örgütüne imrenip tüzüğünü onaylamayacak, Anayasa Mahkemesi’nin ‘resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyılamaz’ maddesini yeniden ceza yasasına koyacak ve imzalayıp TBMM onayladığı İstanbul sözleşmesinin arkasında duracak. Ve tüm bunlar bir yana toplumsal cinsiyet eşitsizliğine son verecek uygulamaların arkasında duracak.

3-5 tarikat şeyhinin, sanal din tüccarlarının, cemaatiz diyen güruhun cumhuriyetin kurulması ile tarihin derinliklerine gömüldüğünü, uzaya turist götürmenin planlarının yapıldığı uçan taksilerin şehirler üzerinde çalışmaya başlayacağı ve ters parende atan robotların hâkim olacağı dünyada biat sistemlerinin geçersizliğinin bilindiğini anlamalı herkes.

Zamanda yolculuğun tartışıldığı bir bilim dünyasında kocaya itaat et rahat et, dayak atmasına izin ver çocuk istismarına göz yum diyenlere cevap verecek nefesimiz ve sesimiz var hem de çok yüksek.

cukurda-defineci-avi-540867-1.