Seçimlerin üzerinden bir haftayı aşkın bir zaman geçti. AKP-RTE rejiminden rahatsızlığı bulunan kitlelerin üzerindeki moral bozukluğu, karamsarlık havası sürüyor.

Seçimlerin üzerinden bir haftayı aşkın bir zaman geçti. AKP-RTE rejiminden rahatsızlığı bulunan kitlelerin üzerindeki moral bozukluğu, karamsarlık havası sürüyor. Gezi direnişiyle ele geçirilen moral üstünlüğün, mücadele azminin, kalıcı bir yılgınlığa, umutsuzluğa, vurdumduymazlığa dönüşmemesi için toplumun en politik, en örgütlü kesimlerine, toplumsal muhalefet örgütlerine ciddi bir sorumluluk düşüyor. Ama her şeyden önce 30 Mart seçimlerinin objektif bir muhasebesini yapabilmek gerekiyor. Bu 10 maddelik yazı, şu ana kadar ortaya konan çok sayıda değerli analize kendi çapında bir katkı niteliğinde değerlendirilmelidir.

 

  1. 2000’li yıllarda küresel ekonominin düşük faiz-bol likidite koşullarında, Rusya, Güney Afrika, Brezilya, Arjantin gibi Türkiye ile aynı kategoride bulunan ülkelerin hiçbirinde iktidardaki partiler seçim kaybetmedi. Üstelik Brezilya Emekçiler Partisi, Afrika Ulusal Kongresi gibi soldan gelen partiler ile AKP gibi sağ bir parti benzer biçimde neoliberal ekonomi politikaları eşliğinde küresel rüzgarlardan yelkenlerini şişirmeyi başardılar. Değişen dünya konjonktüründe bu modelin karaya oturması yakındır. Vurgulanması gereken, ekonomik büyüme bağlamında AKP’ye özgü bir başarı hikayesi bulunmadığıdır.

 

  1. Buradan en küçük bir ekonomik tökezlemede seçmenin AKP’ye sırtını döneceği sonucu çıkarılmamalıdır. Sağ seçmen bir kriz anında DSP-MHP koalisyonuna olduğu gibi hemen faturayı kesmeyecek, geride bırakılan onu aşkın yılın göreceli ekonomik istikrar tablosunu kolayca hafızasından çıkarmayacaktır. Ne var ki olası birkaç puanlık gerileme, zaten yüzde 50’yi aşkın oy oranına sahip kararlı muhalefete eklenince RTE için sonun başlangıcı anlamına gelecektir.


 

  1. AKP iktidarının kendi çelik çekirdeğine sadece makarna, kömür yardımları ile açıklanamayacak geniş bir ekonomik-kültürel-manevi ilişkiler ağı, sosyal çevre sunduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Seçmen özellikle taşrada, kendi yakın çevresinde hem bu ilişkiler ağından sebeplenmekte, hem de AKP’li-Tayyipçi kimliğiyle özdeşleşmektedir. Bu nedenle üzerlerindeki bu gömleği çıkarmaları zor zahmetli bir süreç gerektiriyor.Merkez sağın perişan hali de geleneksel sağ seçmene MHP’den başka seçenek sunmuyor.


 

  1. 30 Mart’a eşi benzeri görülmemiş ölçüde bir karartma, korkutma operasyonu, inanılmaz bütçeli bir seçim kampanyası ile gelindiği; “Sağlam İrade” benzeri RTE’nin gücü ve kudretini ilan eden, yenilmezliğini vurgulayan mesajlarla, TRT’deki, yandaş kanallardaki tek yönlü yayın faaliyetiyle sade yurttaşın aklını çelme-sadakatini koruma stratejisi izlendiği akıldan çıkartılmamalıdır. Özetle, eşit koşullarda bir seçim kampanyasından söz edilemeyeceği aşikar bir sürecin sonunda 30 Mart’a gelindi.


 

  1. RTE’nin kurduğu biz-onlar ikilemi, büyük bir dava söylemi, mukaddesatçı bir kitlenin karşısına laik, şehirli, cumhuriyetçi, solcu, ayrıcalıklı bir bloku koymayı başardı. Bu ruh hali içerisinde Cemaat’in kendi camiasına ihanet eden, ABD’nin kanatları altına sığınmış gayr-ı milli, gayr-ı dini güruh olarak damgalanması zor olmadı. Muhalefetin de Cemaat’in tapelerine muhtaç görüntüsü AKP seçmeninin saf değiştirmesini zorlaştırdı.


 

  1. Ayrıntılarını bildiğiniz ayyuka çıkan yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvet kanıtları, medya manipülasyonları, hukuksuzluklar, karalama operasyonları aslında RTE ve şebekesini net bir biçimde teşhir etti. Bıkmadan usanmadan Bir Gün benzeri muhalif yayın organları bu zemini terk etmeme, yeni malzeme gelmese de eski külliyat üzerinden günlük hayatta AKP seçmenine bu pisliklerin yardakçısı, işbirlikçisi muamelesi yapmaktan çekinilmemelidir.Bu çaba onları aşağılama değil,saflara kazanma perspektifiyle yürütülmelidir.


 

  1. RTE sandık başarısı uğruna ABD, AB, faiz lobisi, Yahudi entrikası, Financial Times, Deutsche Bank derken bir dönem iyi ilişkiler kurmakla öğündüğü dış çevrelerle köprüleri attı. 30 Mart’ta alınan sonuç bir parça eline güçlendirmiş, pazarlık gücünü artırmış bile görünse, yurtdışı itibarını tekrar kazanması mümkün değildir. Giderek yalnızlaşacak, dışlanacak, Ortadoğu politikası nedeniyle başı beladan kurtulmayacak, dış alemde yaşadığı sorunlar iç politikada da irtifa kaybına hız kazandıracaktır.


 

  1. Kadıköy-Çankaya-Konak ile simgelenen eğitimli orta sınıfların AKP iktidarını külliyen reddetmeleri oldukça önemlidir. Bilgi üretim süreçlerinde, yaratıcı etkinliklerde büyük payı olan; analitik, dil, bilgisayar becerilerine sahip; çok yönlü dış bağlantıları bulunan tabakaların bırakın onay ve rızasını kazanmak, bunları cepheden karşısında bulmak bir iktidarı mutlak faşizme yönelmek seçeneği dışında, giderek yıpratacak, itibarsızlaştıracaktır. Sınav yolsuzlukları gibi liyakat yollarını tıkayan cürümler bu kesimlerin öfkesini daha da kabartacaktır. Cemaat kadrolarını da tasfiye etmeye çalışan AKP hükümeti önümüzdeki dönemde bürokraside de daha büyük sıkıntılarla karşılaşacaktır.


 

  1. TÜSİAD, merkez medya gibi RTE ve şürekasından hoşnutsuz, ama açıkça muhalefet etmekten kaçınan kesimler de aslında köprüleri atmıştır. El altından usturupluca yıpratma çabalarını sürdürecek, hükümetin usul usul altını oyacaklardır. Hırsızlık-yolsuzluk-sosyal medya yasakları, hukuksuzluklar gibi liberal demokrat bir eksende bir sosyalistin muhalefetiyle bir TÜSİAD üyesinin tutumları neredeyse çakışmaktadır. Laiklik-yaşam tarzı-düşünce özgürlüğü çerçevesinde bir hat önemli, ne var ki, etki alanı sınırlıdır. Bu nedenle zaman içerisinde mücadeleyi sınıf eksenine taşımak; neoliberal politikalara, sömürü mekanizmalarına karşı barikat örmek, TEKEL direnişinde olduğu gibi kültürel anlamda sağ-muhafazakar cephede konumlananları da kazanmak zorundayız. Aksi takdirde AKP’ye kalıcı bir darbe vurmak mümkün olmaz.


 

  1. RTE aldığı yüzde 43-45 oyun üzerine Kürt oylarını da katarak, cumhurbaşkanlığı yolunu açmayı arzuluyor. Bu mutabakatı sağladığı izlenimini verirse hem dış dünyada meşruiyetini artıracağını, hem de kaybedenler safında yer almak istemeyenlerle desteğini artıracağını düşünüyor.Muhtemelen de bu kanalla zaten bir bahane arayan liberallerin desteğini tekrar kazanmayı planlıyor. Konumunu sağlamlaştırdıktan sonra da muarızlarına amansız bir saldırıya geçmeyi kafasından geçiriyor. Bu kavşakta sosyalistler, sosyal demokratlar ve Kürt muhalefetinin yan yana, aynı saflarda durması tarihsel bir sorumluluktur. CHP artık Kürtlerin özgürlük mücadelesinin,meşru taleplerinin yanında olduğunu net bir biçimde ifade etme cesareti göstermeli; BDP de batısında faşizmin hüküm sürdüğü bir ülkenin doğusunda özgürlük rüzgarlarının kalıcı olamayacağını bilmeli,sol,aydınlanmacı referanslarını hatırlamalıdır.