Mahallemde DİNOZOR istilası
Fotoğraf: DepoPhotos

Umut AKDOĞAN (CHP PM Üyesi, Hukukçu)

Herkesin malumu. Bir Ankapark gerçeği var. Yalnız Ankara’nın değil, tüm Türkiye’nin olan acı bir gerçek. Devasa bütçesi, parsel parsel talan edilmiş Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) trajikomik bir rant hikayesiyle kitabı yazılacak bir konu bu.

Geçtiğimiz hafta Ankapark’taydık. CHP PM Üyesi, hukukçu ve iki çocuğumun babası kimliklerimin yanında bir şapkam daha vardı oradayken. Dinozorların istila ettiği mahallede doğmuş, büyümüş, yaşamış bir mahalleli olarak da oradaydım. Çocukken yürüyerek gittiğimiz, zaman geçirdiğimiz, doğayı tanıdığımız hayvanat bahçesine, dolaştığımız, dondurma yediğimiz AOÇ’nin talan edilmiş halinde ve adeta bir harabenin içinde kuşlara, çiçeklere ağaçlara ne olduğunu anlamaya çalışarak dolaştım.

ABB’nin internet sitesinde şöyle bir ifade vardı: “Ankapark en büyüğü olsun hastalığına kurban gitti”. Aynen de öyle olmuş. Gerçekten en büyüğü olmuş. İsrafın, kul hakkının, günahın en büyüğünü orada gördüm. Haksızlığın, hukuksuzluğun, yolsuzluğun en büyüğüne tanık oldum. Hesapsızlığın, vicdansızlığın, izansızlığın en büyüğünü içim kanayarak inceledim.

801 milyon dolar… Dolar kuruyla çarpıyorum. ABB Başkanı Sn. Mansur Yavaş eksiği yok fazlası vardır diyor. Bu ifadeyi de üstüne ekleyince 15 katrilyon gibi dev bir rakam buluyorum.

Parkı dolaşırken, bir iş insanı olarak düşünüyorum. 5 kere açılan bir ihaleye kimse neden girmemiş de 6. ihale 2019 yerel seçimleri öncesi aceleyle birilerine verilmişti? Kârlı bir işse neden 5 kere kimse almadı? Zarar edeceği belliyse 6. kez yapılan ihalede neden birileri zorlandı? Park yerel seçimden hemen önce açılacak, bedava yapılacak, gözler boyanacak ve milyon dolarlar oya tahvil edilecekti, olmadı. Olan Ankaralıya oldu…

Bizim incelemelerimizden hemen öncesinde Mamak Belediye Başkanı Murat Köse parkı gezmiş, basın toplantısı yapıyordu. Dinledim, kulaklarıma inanamadım. Bir belediye başkanı, mahkeme kararına rağmen parka giremezler miydi diyordu. Bu kez bir hukukçu olarak düşündüm. Bir belediye başkanının bu lafı etmesi akıl almaz geldi. Murat Köse’nin kiraya verdiği bir evi varsa, o evi kiralayanın vay haline dedim. Yani ev sahibi olan Köse kiracısı kirayı geciktirse veya kiralayanla mahkemelik olsa kapıyı kırıp eve girebileceğini düşünüyordu. Sözleşme, mahkeme, hukuk hak getire… Her ne kadar haksız olsalar, süreci uzatsalar, milyon dolarları çürümeye de bıraksalar bu yapılamazdı. Anladım ki hukuk hiç Köse’nin kapısını çalmamıştı, tıpkı zorla görevinden istifa ettirilen önceki belediye başkanı gibi.

Anımsıyorum, park açıldığında her şeye karşın yapılmış dendi ve park çalışsın diye otobüs tahsis edilmişti. Büyükşehir belediyesine ait reklam panolarında ilanları vardı. Parkın çürümesini isteyen bir belediye yönetimi bunları yapmazdı. İhaleyi verdikleri firma bırakıp kaçınca belediye hemen parka girmek istedi, kaymakamlığa birden çok kez başvurdu, dava sürecini titizlikle takip etti, yüzlerce milyar liralık parka elli bin TL ile tedbir konulunca tedbirin kaldırılması için 7 kez mahkemeye başvurdu. Park çürüyor, kamu zararı büyüyor diye haykırdı. Çevre Bakanı Murat Kurum’un iddia ettiği gibi sorumlu 2019 sonrasındaki ABB yönetimi olsaydı bunların hiçbiri yapılmazdı.

ZEHİR HAFİYE BELEDİYE DERE ÜSTÜNDEKİ KÖPRÜLERE KAPAN KURUYOR

Mahkeme süreci bitmeyip, ABB parkı teslim alamayınca küçük hırsızlara da gün doğmuştu. Malum büyük olanları işlerini yapmış ve bitirmişti zaten. Sahipsiz kalan parkta kablo, boya, demir, cihaz ne varsa çalınmaya başladı. Bunları duyuyorduk. Belediye de bunun belgelerini, tutanaklarını mahkemeye sunmuştu. 2021 yılından itibaren meseleye kayıtsız kalınamamış. Madem parkın içine girilemiyor, çevresinde devriye dolaştırılmaya başlanmış ve o aşamada yeni yol bulan küçük hırsızlar 87 vakası daha yapmışlar. İnceleme sırasında bize eşlik eden güvenlikçi arkadaşlar “o da bir şey mi diyorlar” ve anlatıyorlar: “Biz parkın etrafını sarınca yeni bir yol buldular. Büyük mavi bidonlara kablolara dolduruyorlar, bidonları parkın içinden geçen Ankara Çayı’na Yenimahalle’den atıyorlar, Sincan’dan tutuyorlar.” Akıl almaz vakalar. Buna da bir yol bulmuşsunuzdur siz dedim. Bulduk dediler: “Çayın üzerinden geçen köprülere kapan kurduk. Onlar attılar, hedefe varmadan biz tuttuk.”

Bir belediye bu hale düşürülür müydü? Peki vatandaşın vergileriyle yapıldı, her şeye rağmen bize emanettir diye bu çabayı sarf eden bir yönetim anlayışı parkı çürütmekle suçlanabilir miydi? Akıl tutulması…

ANNEMİN BAHSETTİĞİ TELEFERİK NEREDE?

Yıllar önce Yenimahalle’de teleferik direkleri dikilmeye başlandı. Şentepe’den Akın Caddesi’ne inerken bir sokağın tam ortasında dikkatimi çekti önce. Eski Yunus Emre İlkokulu’nun önündeki meydanda koca bir inşaat. Ne yapacaklar, nasıl yapacaklar belli değildi. Eve geldim, annem bizim mahalleden teleferik geçecekmiş dedi. Bizim mahalleliyi aldı bir kaygı. O kazulet gibi beton direkler güzelim mahallemize de mi saplanacaktı? Konu bir süre sonra bizim mahalle için kapandı. Unutuldu. Tüm bu işler gün yüzüne çıkınca sevinelim mi üzülelim mi bilemedik. Teleferik hattı projesinin bir bölümü yapılmış, yarısından çoğu ise yapılmamış. Bizim mahalle o yarıdan fazla olan bölümde kalmış. Peki parası? Parasının ise %76’sı ödenmiş. Kamu zararının güncel tutarının 776 Milyon Liraymış. Biz mahallemizin bu beton direklerden kurtulduğuna sevinirken bu devasa kamu zararı Ankaralıların hanelerine paylaştırılmış. Karı ise AK Partili siyasetçilere…

ANKAPARK’IN YERİNE NELER YAPILIRDI?

Sn. Mansur Yavaş’ın 2019 seçim kampanyasında tanıdığım, çalışkan basın danışmanı Volkan Gültekin’i aradım. Böyle bir çalışma yapsanız diye önerecektim ki, hemen gönderiyorum listeyi dedi. İçim bir kez daha yandı. 801 milyon dolar Polatlı’daki hemşerilerimiz asbestli borulardan su içerken yapılmıştı. En son Sn. Murat Karayalçın döneminde kapsamlı bir alt yapı çalışması yapılan Ankara’nın tüm acil alt yapı yatırımları bitirilebilirdi bu parayla. Belki Ankaralı musluktan su içebilirdi. Yap-İşlet-Zengin et modeliyle yollar köprüler yapılırken 6 FSM Köprüsü, 35.000 km yol yapılabilirdi. Yurttaşlarımızın evsizlikten dert yandığı, kira paralarının can yaktığı, öğrencilerin barınamadığı için kayıtlarını askıya aldığı dönemde 15.000 sosyal konut, 300 öğrendi yurdu yapılabilirdi. 5120 otobüs alınabilir, 2 metro hattı tamamlanabilirdi. Beceriksizlik, basiretsizlik ve rant bölüşümü galip geldi. Bir de bu acı gerçekler vizyonerlik sözüyle süslendi ama ışıldayan pullar döküldü.

GÖKÇEK’E BÜYÜK, KÖSE’YE KÜÇÜK DİNOZORU NEDEN GÖNDERDİM?

Tüm bu olup bitenlerin altında yatan büyük gerçeklikleri yargı aydınlatacaktır. Hukuki boyutla ilgili umutlarımızı korunurken siyasi bir ders de çıkartmak gerekir. Tek adam kafası işte budur. Tek adam hayalleriyle, ihtiraslarıyla, çıkarlarıyla bazen de yaşanmamışlıklarıyla hareket eder. Ankapark tam da böyle bir garabetin ürünüdür. Bu düşünceyle iki dinozor aldım. Biri küçük, biri büyük. Büyük Melih Gökçek içindi. Alsın, masasına koysun “ben ne yaptım” diye düşünsün istedim. Dinozor kargodayken o ekrandaydı. Dev dinozorlarının gözlerinin ışıltısını, kendi dinozorlarının yerine çürüklerinin koyulduğunu iddia ediyordu. Eyvah dedim, bizim dinozorlar için cepten verdiğimiz para da gitti. Tedavi cevap vermeyecek besbelliydi. Küçüğü ise Köse’ye armağandı. Ondan da dinozora bakıp bakıp ben neyi savunuyorum diye düşünmesini istedim. Kargo yola çıkmıştı bile ama o da ekranlarda bir kedi heykelini ayağa kaldırarak işte burayı ayağa kaldırmak bu kadar kolay diyordu.

Anlaşılan o ki vergilerimle finanse ettiğim Ankapark’taki dinozorların yanında ders alsınlar diye cebimden aldığım dinozorlara da yazık oldu.