Aynı zamanda Akşam gazetesi yazarı olan Etyen Mahçupyan, Başbakan Başdanışmanı olduktan sonra, tam gaz yazmaya başladı. Önce kendince AKP’nin hatalarını yazdı ki, havuz medyasındaki “Padişahım çok yaşa!” sesleriyle iyice komik hale gelen niteliksizlik sorunu bir aşılsın. Doğrusu içeriden eleştiri duymak her şeye rağmen güzeldi. Ancak tahmin edeceğiniz üzere eleştirilerin dozu, kuyumcu terazisiyle ayarlanmış gibiydi. Dokunmaması gereken yerlere dokunmuyordu.

Mahçupyan bu eleştirilerin ardından eski mahallesiyle ilgili ifşaata başladı.İlk yazıda, 8 Ocak 2014 tarihinde yapılan bir Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı toplantısından bir diyalog aktardı. Mahçupyan’a göre; bir gazeteci, hizmet mensuplarından birine 17-25 Aralık’a ilişkin olarak “Ne oluyor?” diye sormuştu. Hizmet mensubu ise “Bizde değişen bir şey yok… Bir ay içinde netice alırız” diye cevaplamıştı. Mahçupyan’ın bu aktarımının anlamı açık. Cemaat darbesinin açık kanıtı olarak yazılıp çiziliyor.

Mahçupyan’ın ilk ifşaat yazısının yankısı büyük olunca, ikinci ifşaat yazısı geldi. İkinci yazının konusu, Cemaat’in sınav sorularını sızdırma iddiasıydı. Yine 8 Ocak tarihli Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı toplantısından bir tanıklıktı. Mahçupyan burada bir iş kadınının söz aldığını ve “(…) geçenlerde lisedeki öğretmeni bu yıl Hizmet dershanelerinin eskisi gibi avantajlı olmayacağını söylemiş. ‘Bu sene farklı olacak, başarı garanti değil’ demiş. Oğlum gelip bana sordu. Eğer bir avantajı olmayacaksa nasıl olacak? (…)” Mahçupyan, bu diyaloğun Ali Bulaç, Mümtaz’er Türköne ve Ergun Özbudun gibi isimlerin önünde yaşandığını ve sessizlikle geçiştirildiğini de belirtiyor.

Mahçupyan bütün bunları yazmasının sebebini ise yine kendi cümleleriyle “Son iki yazı Hizmet içindeki ve çevresindeki bazı kişilerin etik sınırı aşmaları ve bunu müdanasız bir tavırla yapmaları nedeniyle yazıldı” şeklinde belirtiyor. Yani sınav soruları iddiası doğruysa, geleceği çalınan gençler filan değil. Eğer hizmet içindekiler etik sınırları aşmasa, müdanasız olmasa Mahçupyan tıpkı toplantıdan bu yana geçen 9 ayda olduğu gibi susacak. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda bu ifşaatla ilgili sorularımı derlemek istiyorum:

1- Madem bu toplantılarda her şey böyle ulu orta konuşuluyor, daha önceki toplantılarda hiç Mahçupyan’ı rahatsız edecek bir diyalog olmadı mı? Hay Allah, yoksa bu Mahçupyan’ın katıldığı ilk Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı toplantısı mıydı?

2- O toplantıları geçelim, AKP ve Cemaat’in el ele yürüdüğü zamanlarda hiç mi Cemaat’in içinden insanlarla bir arada olmadı? Cemaat’in gazetesinde yazacak kadar içindeyken o yıllarda olup bitenden tamamen habersiz mi yaşadı, yoksa o da diğerleri gibi kandırıldı mı? Bu kadar kolay kandırılan biriyse, sağlıklı bir danışmanlık hizmeti verebilir mi?

3- O yıllarda yapılan tüm hukuksuzluklarla ilgili küçücük de olsa bir diyalog duyduysa, “Ben bu Cemaat’in gazetesinde yazmam arkadaş” deme ihtiyacı hissetmedi mi?

4- Mahçupyan, Türkiye’deki herkesi ilgilendiren başka sırları varsa, yine birisi kendine saygısızlık yapana kadar içinde mi bekletecek? O toplantıyı tam 9 ay, yeni bir gazete ve yeni bir makam bulana kadar sır olarak saklaması etik bir hareket mi yani?

Mahçupyan’ın ifşaatlarından geriye kalan sorular kabaca böyle. Bu ifşaatları okuduktan sonra diyorum ki, Mahçupyan’ın bu Başdanışmanlık macerasından da epey anısı olacaktır. Bu yüzden AKP sonrası dönemde de etkin makamlarda kalmasını dilerim. Ondan öğreneceğimiz çok şey olacaktır. Bakarsınız yine birine kızar, ne bileyim birileri yine etik sınırları aşar, müdanasız davranır filan. İşte bu yazı, yaşıyor olursak, o günlerde tekrar hatırlatılmak için yazıldı.