Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan ara ara yolsuzluk meselesini kaşımayı çok seviyor. Eski Başbakan Davutoğlu’nun danışmanlığını yaptığı dönem çok kaşıyınca verdiği rahatsızlığın farkına varmış olacak ki “sistemik yolsuzluk” diye bir kavram geliştirmişti. Sistemik yolsuzluk kökü Kemalizme kadar giden önemli bir sorundu ve muhalefet bununla yüzleşmediği sürece başarılı olamayacaktı. Ne mutlu ki, 2002’de iktidara gelen AKP yolsuzluklarla mücadele etmek suretiyle bu “sistemik yolsuzluk” düzenini bitirmişti, bu dönemde olsa olsa bireysel yolsuzluklar vardı. Sonra işler biraz değişti, Mahçupyan’ın danışmanlığını yaptığı Davutoğlu kızağa çekildi ve Mahçupyan “Çekingen Muhalefet” pozisyonunu bir miktar geliştirdi. Mahçupyan Karar gazetesindeki dünkü yazısında yine yolsuzluk konusuna değinmiş. Diyor ki, “darbecilerin varlığına sırtımızı dayayıp hiç yolsuzluk olmamış gibi davranamayız” ve ekliyor “Ak Parti’nin adalete gerçek anlamda sahip çıkması gerekiyor.”

Hal böyle olunca bu haftaki Köşe Vuruşu’nda olguları sistem dahilinde incelemeyi seven Etyen Mahçupyan’a bir önerim olacak.

Darbe varsa yolsuzluk sayılmaz mı?
Aslında Etyen Mahçupyan yalnız değil. Muhtemelen bir kesimin ortak rahatsızlığını dillendiriyor. Nitekim, iktidara yakınlığıyla bilinen Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi geçen hafta köşesinde şöyle soruyordu: “Tamam anladım, 17-25 Aralık FETÖ’nün darbe girişimiydi. Tamam anladım, New York’taki mahkemede 17-25 Aralık’ın ABD versiyonu yaşanıyor. Ama bir şeyi anlamadım. Bu rüşvet iddiaları ne olacak? Sizi bilmem ama benim midem bulandı.Rüşvet aldığı iddia edilenlerin kuzuların sessizliğine bürünmesi ise en az Zarrab kadar rahatsız edici.” Abdülkadir Selvi’nin sözlerine bu köşenin okurları pek yabancı değil. Neredeyse o tapeler saçıldığından beri bu köşede aynı şeyler yazılıyor: Niyet kötü, karanlık olabilir ama iddialar gazeteciliğin de yargının da konusudur; hem bir kısmını yalanlamak hem bir kısmını doğrulamak adına böyledir. Üstelik 17-25 Aralık’ın üzerinden dört yıl geçmiş. Değişen tek şey, operasyonda adı geçen bakanların artık bakan olmaması. Herhangi bir hüküm giymedilerse neden bakanlıklarına son verildi diye soracak olursanız cevap yok.

Mahçupyan şunu sormalı?
“İki yıl önce sistemik yolsuzluk bitti” gibi bir muştuyla gelip en azından bunu itiraf edin diye muhalefeti sıkıştıran Etyen Mahçupyan, şapkasını önüne koyup şunu sormalı: Ne kadar kötü niyetle ortaya atılmış olursa olsun bir yolsuzluk iddiası 4 yıl boyunca görmezden gelinmişse, ardından gelen seçim sonuçları sanki yolsuzluk iddialarını da aklamış gibi değerlendirilmişse, asıl sistem bu değil midir? Sistemlere ne zaman sistem demek gerekir? Bugün Amerika’da süren Zarrab davasının aldığı komik şekil, yine yolsuzluklar hiç yokmuş anlamına mı gelecek? Eğer bu anlama gelecekse artık bu da bir sistem haline gelmiş sayılmaz mı? “Ortada darbe girişimi varsa aleyhte her iddia otomatikman aklanır” sistemi diyemez miyiz buna?

Sistemik gazetecilik
Eğer Etyen Mahçupyan, yolsuzlukları veya yolsuzluk iddialarını hâlâ kişisel düzeyde ayrıntılar olarak görüyorsa, “sistemik yolsuzluk” kavramının karşısına bir de “sistemik gazetecilik” kavramını koymalı. Çünkü bu ülkede gazeteciliğin aşama aşama getirildiği nokta tam olarak bu. “Sistemik Gazetecilik de ne?” diye soracak olursanız, sistem nasıl gerektiriyorsa öyle davranmak şeklinde özetlenebilir. Tabii ki, Mahçupyan daha iyi bilir.