Meşhur ve meşum JİTEM’le ilgili davalardan birinde mahkeme, “bir ölünün SEGBİS ile dinlenmesine” karar verdi.

Mardin’in Kızıltepe ilçesinde gözaltında kaybetme, öldürüp yol kenarına atma, işkence gibi suçların yargılama konusu olduğu, kısaca Kızıltepe JİTEM Davası dediğimiz davanın müdahil avukatlarından Erdal Kuzu, Mayıs ayında görülen son duruşmasında, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin umursamazlığına şöyle isyan etti:

“Davanın son 1,5 yılı, öldüğü Adli Tıp Kurumu raporu ile sabit olduğu, bu ülkede kamu hizmeti yapan savcılarca tespit edilen Nurettin Yalçınkaya’nın ölüp ölmediğini araştırılması ile geçti. Hatta bir ara kararda, ölü olduğu çok net olan, mezarı dahi belli olan, bütün resmi formaliteler yerine getirilmek suretiyle gömülmüş olan Nurettin Yalçınkaya SEGBİS ile mahkemeye bağlanmak istendi. Burada bir yargılama faaliyeti yapılmadı.”

Kaldı ki Nurettin Yalçınkaya, 20 Temmuz 2014’te hazırlanan iddianamede JİTEM’in kurbanlarından biri olarak yer alıyor. Yani öldüğü devletin birçok farklı kurumundaki kayıtlarla sabit.

Yani mahkeme, bir ölüyü mahkemede dinlemek için karar yazdı ama bu olay, davadaki tek absürdlük değil.

Davanın tanıkları da “kayıp”.

1992-1996 yılları arasında 22 kişinin öldürülmesi ve gözaltında kaybedilmesine ilişkin dokuz kişiye dava açılmıştı. İlk suçun işlenmesinin üzerinden 27 yıl geçti. 2019 yılındayız ve mahkeme son dört yıldır tanıkları arıyor. Çünkü tanıklar “adresinde bulunamıyor”. Devlet, adresi ve mesleği, kim olduğu belli olan kişileri, üstelik sadece tanık olarak dinlemek için bile bulmaya tenezzül etmiyor.

Nedeni basit, devlet kendi suçunu yargılamak istemiyor.

Kızıltepe JİTEM Davası, dönemin konjonktürüne uygun olarak açılan ve siyasi amaca hizmet etmesinin ardından adliyenin tozlu raflarına gömülen dosyalardan biri.

Oysa iktidar o dönem şuna benzer gizli tanık ifadelerini propaganda malzemesi olarak sonuna kadar kullanmıştı: “Hasan Atilla Uğur’un ‘Bıçak Timi’ adıyla kurduğu 11 kişilik bir tim faaliyetteydi. Timde askerlerle birlikte itirafçılar ve korucular da vardı. Evlerinden alıp götürdükleri insanların birçoğu öldürüldü, kaybedildi. Gözaltına alınan bazı kişiler yüksek paralar karşılığında serbest bırakıldı. Bu oluşum daha çok kendi çıkarına hizmet ediyor, birçok kişiyi yargı makamlarına çıkarmaksızın sorgulayıp infaz ediyordu. Birçok kişi öldürüldükten sonra ya yol kenarlarına atıldı ya da ‘PKK mensubu olarak çatışmalarda öldürüldü’ diye duyuruldu.”

Ama esas sanıklar emekli Albay Hasan Atilla Uğur ile dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu yargılanırken hiç endişe duymadı. Hatta Hatipoğlu ifade verdiği duruşmada mağdur avukatların sorusunu tüm mağrurluğuyla “PKK yandaşlarının sorularına cevap vermeyeceğim” diye yanıtladı. Hasan Atilla Uğur bir adım daha ileri gidip “Ben emrimdeki korucularla aslanlar gibi terör örgütüyle mücadele ettim” dedi.

Hukuki deyimle “pişmanlık göstermediler”. Savcı da bu güvenin karşılığını verdi, ikisinin de beraat etmesi yönünde mütalaa verdi.

Mahkeme de dün nihai kararını verdi. Zamanaşımı ve beraatla biten davada, öldürülen 22 kişinin yakınları, 27 yıl sonra bir kez daha devletin gerçek yüzüyle karşı karşıya kaldı.