Olağanüstü Hal (OHAL) koşulları ile birlikte artan baskıdan, süren operasyonlardan, sokakta, karakolda ve cezaevinide rutin hale gelen işkenceden avukat da payına düşeni alıyor. ‘Avukata bunu yapan yurttaşa ne yapmaz’ sorusu akla takılıyor

Hukuk ihlalleriyle ilgili önemli dosyaların bilinmesini ve sahiplenilmesini sağlayan ‘halkın avukatlarının’ tutukluluk hali devam ederken, seslerinin topluma yeterince ulaşamaması düşündürücü. İktidar tarafından terörize edilen toplum ve medyanın en somut halini tecrit ya da cezaevi sürgününde olan avukatlar üzerinden görmek mümkün.

17 Ekim 2017 tarihinde, 5 gün gözaltında tutulduktan sonra, ‘örgüt üyesi olmak’ iddiasıyla tutuklanmasına karar verilen Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı cezaevine giderken şunları söylüyordu: “Bu Soma’nın, Suruç’un, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın bedelidir öderiz.”

Türkiye’de özellikle iki mesleğin; avukatlık ile gazeteciliğin, gün geçtikçe daha riskli hale gelmesi ve nedenleri Kozağaçlı’nın sözleri üzerinden okunabilir. İktidar karanlığını yayarken, ışığı açıp biraz olsun etrafı aydınlatmak isteyenlere tahammül edemiyor. Bizzat kendisine ait suçları deşifre edenlere karşı, ‘haklı olarak’ tavır alıyor.

Bütün dairelerin kaplılarını kırıyorlar
Türkiye’de 600’e yakın tutuklu avukat var. ‘Neden’ sorusu ile birlikte savunmaya yönelik baskının ‘nasıl’ ve ‘ne şekilde’ arttığı, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ile Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarına karşı süren keyfi operasyonlar üzerinden görülebilir. HHB, son 8 ayda 3 kez basıldı. 12 Eylül ve 18 Aralık 2017 tarihinde, müvekkiller ve stajyerler bürodayken operasyon yapıldı. Binadaki tüm daireler de bu operasyonlardan payını aldı. Diğer evler de arandı, evde olmayanların kapıları kırıldı. Böylece avukatların, çevre tarafından provakasyonuna yönelik bir zemin hazırlandı, terörize edilip, yalnızlaştırılmaları hedeflendi.

“Keyfimiz böyle istiyor”
Avukat Ezgi Çakır, keyfi uygulamalara ve ‘tuhaf polis operasyonlarına şöyle dikkat çekiyor: “Polisler arasında koordinasyon yok. Sanki büronun nerede olduğundan haberleri yok gibi davranıyorlar. Çatılara, damlara çıkıyorlar, film çeviriyor gibi bir halleri var. Anlaşılmaz bir durum ve keyfilik söz konusu. Mesela ilk baskında Avukat Yaprak Türkmen ofisteydi ancak onu 3 ay sonra bir operasyon daha düzenleyip gözaltına aldılar. Dosyada suç yok, isnat yok. Tamamen keyfi baskın, gözaltı ve tutuklamalar bunlar. ‘Kuvvetli şüphe ne?’ diye sorsak cevaplayamayacak duruma geldi sorgu hakimlikleri. Son olarak geçen ay, 20 Nisan’da gerçekleşen operasyon da aynı şekilde keyfiydi.”

Kimi tecritte, kimi sürgün cezaevinde
Avukatlardan Selçuk Kozağaçlı ve Yaprak Türkmen Silivri Cezaevi’nde tecritte. Diğer 15 avukat ise farklı hapishanelerde sürgünde. Avukatların talepleri Silivri’de bir arada kalabilmek. Herbiri ayrı ayrı dilekçe yazarak, bu talebin karşılanmasını istiyor. Ancak dilekçeleri okuyan yok.

SEGBİS dayatması
Sürgün cezaevilerinde bulunan avukatlar, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile yargılanıyor. Bu adil yargılama hakkı ve yüz yüzelik ilkesinin açık ihlali olarak değerlendiriliyor.

Cezaevindeki avukata adli kontrol!
Avukat Çakır; “Mahkeme heyeti dosyaları okumuyor” diyerek aktarıyor: “Dosyada hakkında hiçbir delil niteliğinde belge, bilgi olmayan avukatlar var. Heyet dosyalardan öylesine bir haber ki skandallara imza atıyor. Mesela mahkeme tarafından, tensipte, Edirne F Tipi’nde tutuklu avukat meslektaşımız Ahmet Mandacı için adli kontrol kararının devamına denmiş. Verdiğimiz tahliye dilekçelerinin incelenmediği de açığa çıkmış oluyor böylece.”

Avukata bunu yapan halka ne yapmaz
Olağanüstü Hal (OHAL) koşulları ile birlikte, sokakta, karakolda ve cezaevinide rutin hale gelen işkence avukata da uygulanıyor. Avukatlardan Süleyman Gökten ve Engin Gökoğlu’nun savunmaya ilişkin kitapları verilmiyor. Hemen hemen tüm avukatlar, haberleşme ve görüş cezaları alıyor. Yine avukat Engin Gökoğlu’nun gardiyanlar tarafından işkence ile kırılan kolunun uzun süre alçı da kaldığı biliniyor. Gökoğlu, 3 aydır fiziki tedaviye götürülmüyor, devamlı olarak bir bahane ile oyalanıyor. ‘Cezaevinde avukata bunu yapan vatandaşa ne yapmaz?’ sorusu akla takılıyor.

Ailelere de ceza: Gezi’yi unutamıyorlar
Avukat Ezgi Çakır; “Hakimler ve savcılar iktidarın güdümünde öç alma duygusu ile hareket ediyorlar” derken bir kez daha Kozağaçlı’nın sözleri önem kazanıyor: “Bu Soma’nın, Suruç’un, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın bedelidir…” Ancak öç alma duygusu daha eski dosyalar üzerinden de sürüyor. Gezi Direnişi’ni unutamıyorlar. Savunmaya yönelik iktidar baskısı, onların ailelerini de hedef alıyor. Avukat Şükriye Erden’in kızı Merve Erden, geçtiğimiz günlerde 2013 Gezi dosyası üzerinden tutuklandı.