Sevgili arkadaşlar,

Mahpushane ile 12 Eylül’ün tanıştırdığı biri olarak, şu bayramda size yazmadan duramadım. Mahpusluğunuzu günlerle saysak da kiminiz haftalar, aylar, yıllar geçirdi içeride. Çok yıllar hem de!

Bu satırları yazarken, Kavala konusunda Türkiye’nin “AİHM kararlarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediğine” hükmedildi yine. Bu hükümler Kavala’dan çalınan zamanı geri getirmeyecek ki!

Kemal Tahir, Esir Şehrin Mahpusu’nda; “… insan hapishanede dışarıdakilerden daha ziyade dışarıdaki havadislerle alakadar ve havadis sahibi. Bilmediğimiz ve tahmin etmediğimiz hiçbir yeni haber, havadis yok. Ankara radyosu büyük bir sadakatle dünya haberlerini veriyor. Olup bitenleri anlamak tahmin etmek için bu haberleri dinlemek kafi. … Yani demek istediğim, gazete okuyup, radyo dinleyen, aklı selimi, gözlüğü, ölçüsü olan bir mahpus bu hususta dışarıdakilerden daha hürdür. Daha çok anlamak imkanına sahiptirler”, der.

Memleketin medyası K. Tahir’in Ankara Radyosu’nu mumla aratsa da sizin “Aklı seliminiz, gözlüğünüz, ölçünüz” sağlam. Sevgili Demirtaş’ın içeriden yazdıkları yeter bunu doğrulamaya.

Diyarbakır’da 16 Haziran’da tutuklanan 16 gazeteci arkadaş ilk bayramlarını geçiriyor içeride. Avukatlarından alıyoruz haberlerini, moralleri yüksekmiş.

Dün bizim gazetede “Babam saklandı sobeleyemiyorum” dediğini okudum Vera’nın. Gezi davasında haksız hukuksuz 18 yıla mahkum edilen arkadaşlardan (M. Yapıcı, T. Kahraman, C. Atalay, Ç. Mater, M. Özerden, Y. A. Ekmekçi ve H. Altınay) Tayfun Kahraman’ın kızı Vera. Babasıyla kutladıkları son bayram 23 Nisan’da birlikte uçurtma uçurmuşlar.

Cezalar Gezici arkadaşların mücadele azminden ve morallerinden bir şey götürmedi, onu da biliyoruz.

Kerim Korcan, hapishane yaşamından kesitler aktardığı Linç kitabında; “Bayramlar dört gözle beklenen bir barışıklık günleridir hapishanelerde… Ebedi küsler barışır, kan edenler kucaklaşıp öpüşür, bu ara idare de faydalanır havadan. O seneki tekmil haksız işlerini mahkuma iki çift tatlı sözle bağışlatmak ister ve çoğu kez de bunda başarı kazanır”, der. Memleket idaresinin bundan da haberi yok. Yasak, ceza ve baskı… Sadece daha çok baskı!

Sosyolog E. Goffman’ın “total kurumlar”ından biliriz; mahpushaneler toplumun tüm özelliklerini saptayabileceğimiz mikroskobik birer parçası gibidir. “Mahkum denilen ve sırtı taş bir duvara dayalı olduğundan daha geri çekilemeyecek olan, bu yüzden de ölmek yada saldırmaktan başka yolu kalmayan” (Korcan, Linç) insanlar sadece cezaevlerine olur sananların ne kadar yanıldıklarını anlamaları için Sri Lanka’ya bakmaları yeter!

Korcan; “İdare ölçülerine göre en iyi ve nizami mahkum günlerce, aylarca, hatta yıllarca bir kuru tayınla gık demeden geçinebilen adamdır. Ve çoğu böyledir mahkumların. Ama, dişleri biraz kesen ve yüreği söyleyenler vardır ki, gıda maddeleri ve yiyecek üzerine kişinin şahsen sahip olma hakkını katiyen tanımazlar, tanıyamazlar. Kuvvetleri, saldırgan ruh yapıları onları, insan münasebetlerini başka esaslarla yeniden kurma fikrine doğru iter… böylece garip bir komünizm çıkar ortaya” derken de mahpushaneyi tarif eder ama alın bu tarifi, koyun herhangi bir totaliter toplumun üzerine!

Mahpus damına neden ‘dar yer’ denilmişdir?” diye sorar K. Tahir ve “Her şey parayladır da ondan” diye cevap verir. Siz daha iyi bilirsiniz, dışarıda öyle daraldı ki parası pul olan insanlar.

Sevgili arkadaşlar,

Ne sizin ne de dışarıdakilerin “dar yer”de olmayacağı zamanlara olan inançla mektubuma son verirken, sizlerin ve adını anamadığım tüm hukuksuzlukla mahkum edilmişlerin bayramını kutluyorum.