Kadınların, kız çocuklarının kıyafetine dair anayasal düzenleme yapılması AKP’nin iktidar olduğu ilk günden itibaren gündemiydi.

Eylül 2007. AKP tarafından Ergun Özbudun başkanlığında alelacele bir Anayasa taslağı sunuldu. Taslak ile kadın mücadelesi ile kazanılan ‘kadınlar erkeklerle eşit haklara sahiptir, devlet bu eşit haklardan sorumludur’ ifadesinin çıkarılması amaçlanıyordu.

Ocak 2008. Tam kapsamlı bir Anayasa tartışılırken AKP-MHP’li milletvekilleri arasında yapılan pazarlık ortaya çıktı. Pazarlık yaptıkları madde Anayasa’nın eğitim-öğretim başlıklı 42. maddesiydi. Üniversitelerde “genel ahlak, örf ve adetlere” aykırı giyinilmemesinin pazarlığını yapıyorlardı.

Nisan 2012. 4+4+4 yasası sonrası özgürlük adı altında okullarda 9 yaşından itibaren çocukların saçları, bedenleri kapatıldı. İmam hatip ortaokul/liselerinde okul giriş-çıkışları, sınıflar, koridorlar kız-erkek diyerek ayrıştırıldı. Karma eğitim ortaöğretim kurumları yönetmeliğinden çıkarıldı.Öğrencilerin nişanlanması, evlenmesi durumunda okulla, örgün eğitimle ilişiği kesilir düzenlemesiyle çocuk yaşta evlilikler yasallaştırıldı.

Çocukların hakları “özgürlük” diyerek ellerinden alındı. Çocukların saçları, bedenleri “özgürlük” diyerek kapatıldı. Çocukların evrensel, bilimsel karma eğitim hakkı “özgürlük” diyerek ortadan kaldırıldı.

1-3 Aralık 2021. Şura’da okul öncesinde din eğitimin yaygınlaştırılması kararı sonrası toplum temelli kurumlar adı altında açılan yerlerde 4 yaşından itibaren kız çocuklarının saçları, bedenleri kapatıldı. Karma eğitim fiilen okul öncesinden itibaren kaldırıldı.

***

Ve şimdi son Anayasa tasarısı ile kadınların, kız çocuklarının haklarına son darbe vuruluyor. Laikliğin son kırıntıları da yok ediliyor. Kadınların, kız çocuklarının bedenleri üzerinden siyasal islam rejimi ilan ediliyor.

İnanılmaz tuzak bir teklifle karşı karşıyayız. Öyle bir propaganda yapıldı ki tüm kadınların “özgürlüklerini” güvence altına alan bir anayasal düzenleme yapılacağı algısı yaratıldı. Bu düzenleme yalnızca başörtüsüne hatta başörtüsünün de ötesinde boyundan aşağı tüm kıyafetlerin biçimlendirilmesinin de önünü açan tek tip örtünmeye güvence getiren, bu tek tip örtünme dışında tüm kıyafetleri güvencesiz bırakan bir düzenleme.

Anayasa tasarısı; toplumsal yaşamın tüm alanlarını, tüm kadınları kapsayan devlet denetimini hayata geçireceğini söylüyor. Biz bu “devlet tedbirlerinin” ne anlama geldiğini İran’da, Afganistan’da kız çocuklarından, “ahlak polislerinin” katlettiği hayatlardan biliyoruz.

Evlilik/aile maddesi ile “Aile eşler arasında eşitlik ilkesine dayanır” ibaresi, Medeni Kanun buharlaştırılıyor. Dini nikahlı birlikteliklere anayasal statü kazandırılıyor. Erkek çokeşliliğinin önü açılıyor.

6 yaşında bir çocuğa gelinlik giydiren tarikat düzenini konuştuğumuz günlerde tasarıda evlilik yaşı ile ilgili bir düzenleme, "18 yaş altı evlilikler yasaktır” diye bir ifade de yok. Tasarı bu haliyle çocuk yaşta evliliklerin de önünü açıyor.

***

Taliban açıkladığı son kararla kadınların üniversiteye girişini yasakladı.

Son 1 yıl içerisinde Taliban kadınların tüm haklarını ellerinden aldı. Kadın bakanlığı kapatıldı, “fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanlığı” kuruldu. Bu bakanlık “iffetsiz” giyinen, yanında erkek olmadan sokağa çıkan kadınları döven “ahlak polisleri” bakanlığı.

Bu Anayasa tasarısı ile memleketi İran molla rejimine, Afganistan’ın Taliban rejimine çevirecek yaşamlarımızı, mücadele ederek kazandığımız tüm haklarımızı ellerimizden alacak korkunç bir Anayasa teklifi ile karşı karşıyayız.

Bu Anayasa tasırısı bırakın oylamayı,müzakere bile edilemez.

Anayasa tasarısı ile ilgili Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun düzenlediği etkinlikte yaşamı boyunca kadın,eşitlik mücadelesi veren Hülya Gülbahar’ın kurduğu cümle bu tasarının özetidir.

Mahsa Amini örtünmediği için değil, rejimin istediği gibi örtünmediği için katledildi.

Sol Feminist Hareket “Şimdi her türlü şiddete, emek sömürüsüne, ırkçılığa karşı, laik, kamucu, eşit ve özgür bir gelecek için mücadele zamanı!” diyerek birlikte mücadele çağrısı ile yola çıktı.

20 yıllık karanlık ve bu tasarı ile birlikte en başat soru ise her zamankinden daha da güçlü en geniş kadın mücadelesi cephesini, feminist mücadeleyi örgütlememiz gereken günlerde, laiklik demeden, emek, sınıf, kamuculuk demeden bir mücadele yürütmek mümkün mü?