Bundan yıllarca önce yine bir aralık ayında, öğrenci lideri Mario Savio California Üniversitesi'nin Berkeley kampüsünde önemli bir konuşma yaptı. Mesele bugün Türkiye’de olanlardan pek de farklı değildi. Düşünce özgürlüğü başta olmak üzere birçok sorun vardı. Üniversiteler yavaş yavaş şirketleşiyor, akademik idareler de şirket yönetim kurullarına dönüşüyordu.

Bunun üzerine Mario Savio, üniversiteleri birer kapitalist işletme gibi gören bu zihniyeti eleştirerek öğrencileri direnişe çağıran şu unutulmaz sözleri sarf etti:

"Bir zaman gelir, makinenin işleyişi iğrençleşir. Midenizi öyle bulandırır ki, artık onun bir parçası olamaz hale gelirsiniz. Pasif kalarak bile onun içinde yer almak istemezsiniz. İşte o zaman, bedenlerinizi dişlilerin ve çarkların arasına, manivelalara, tüm aygıtın önüne atmanız ve onu durdurmanız gerekir. Bu makineyi çalıştıranlara, onun sahiplerine şunu söylemeniz gerekir: Özgür olmadığınız sürece, bu makinenin işleyişi engellenecektir.”

Bu hafta ODTÜ’de olanlar bana Savio’nun bu tarihi konuşmasını hatırlattı.

 “Göktürk-2” uydusunun fırlatılışı nedeniyle geçtiğimiz Salı günü, ODTÜ’deki TÜBİTAK binasında düzenlenen törene katılmak üzere kampüse gelen Başbakan ve diğer yetkililer, bir grup öğrenci tarafından protesto edildiler. Bunun üzerine, güvenlik güçleri (ki görgü tanıklarına göre 3000’den fazla polis vardı) öğrencilerin yolunu kesti ve onlara gaz bombaları atarak cevap verdi. Sonuçta, çok sayıda öğrenci yaralandı ve çıkan arbedede araçlar zarar gördü, üniversitede hayat durdu.

ODTÜ yönetimi, kampüste yaşananların hemen ertesinde bir açıklama yaparak öğrencilerin maruz kaldığı şiddeti kınadı ve güvenlik güçlerini bundan sonraki olaylarda daha dikkatli davranmaya çağırdı. Onlara göre öğrencilerin düşüncelerini barışçıl bir şekilde ifade etmesinin önü açılmalıydı, çünkü akademi tam da bu anlama geliyordu. Üniversite özgür düşüncenin üretildiği yerdi. Bunun yüksek sesle ifade edilmesinden daha doğal ne olabilirdi?

Rektörlükten yapılan açıklamanın sonundaki şu ibare, akademinin nasıl bir yer olması gerektiğini gayet güzel özetliyor: “Üniversite yönetimi olarak, şiddet içermeyen, başkalarının özgürlüğünü kısıtlamayan, eğitim-araştırma faaliyetlerimizi engellemeyen ve çevreye zarar vermeyen protestoları özgürlük ortamının parçası olarak görüyoruz.”

ODTÜ’lü öğrencilerin hükümetin eğitim ve bilim politikalarına karşı gösteri yaparken maruz kaldıkları şiddeti izlerken, Savio’nun tarihi konuşmasında sözünü ettiği makineyle yeniden yüz yüze geldik. Onun insan öğüten dişlilerinin ve çarklarının dayanılmaz sesini bir kez daha duyduk. Makine büyüktü. Güçlüydü. Ve kendisinden başka hiçbir şeyin sesine tahammül edemiyordu.

Ancak öyle görünüyor ki, öğrenciler 1964’te olduğu gibi şimdi de makineye teslim olmuyorlar. Akademinin bağımsız ve özgürlükçü yapısını savunmakta kararlılar. Kısaca şunu söylüyorlar bize: Öğrenci denen kişi her şeyden önce bir insandır. Mal gibi işlenip satılamaz. Üniversite de işletme değil, bir eğitim kurumudur. Tek tip insan üretmesi beklenemez. İçindeki herkesin aynı görüşü paylaşması düşünülemez. Aksine bu kurum, farklılıklardan beslenecek ve bunlardan yola çıkarak bilgiye ulaşmayı umacaktır.

Öğrenciler haklıdır. Akademinin bu yapısının yok edilmesine göz yummak mümkün değildir. Buna izin vermek, özgür düşüncenin ve bilimin önünü tıkamak anlamına gelir.

Bunu hatırlattıkları için ODTÜ’lü öğrencilere, onları yalnız bırakmadığı için de ODTÜ yönetimine teşekkür borçluyuz.