Yaklaşık 5 yıldır tavşandan hallice bir köpeğin insanıyım. O’nla İstanbul’da Yedikule Barınağı’nda tanışmıştık. Birileri bebekken alıp bakamayınca sokağa bırakmış. Golden retriever cinsi bir köpek. Hani şu bebek bakıcılığı yapabilen, eve giren hırsızı görse hırsıza kendini sevdirmek için türlü numaralar yapan, görsel ve kokusal hafızasında onlarca insanı tutan ve o insanları birbirinden ayırt edebilen, tanıyan, sevgisini […]

Yaklaşık 5 yıldır tavşandan hallice bir köpeğin insanıyım. O’nla İstanbul’da Yedikule Barınağı’nda tanışmıştık. Birileri bebekken alıp bakamayınca sokağa bırakmış. Golden retriever cinsi bir köpek. Hani şu bebek bakıcılığı yapabilen, eve giren hırsızı görse hırsıza kendini sevdirmek için türlü numaralar yapan, görsel ve kokusal hafızasında onlarca insanı tutan ve o insanları birbirinden ayırt edebilen, tanıyan, sevgisini size bakışlarıyla anlatan, gözünüzün içine bakıp mutlu musunuz mutsuz musunuz diye kontrol eden, siz nereye gitseniz peşinizden gelen, oyuncak ayılardan yumuşak, ağzı var dili yok hayvanlardan.

Barınakta Molly demişler adına. Biz, Molly demedik ama isim de bulamadık. Öylesine kendine has huyları ve karakteri vardı ki, O’nu tanımlayacak bir isim bulamayıp çareyi O’nu Kızım diye çağırmakta bulduk. O da alıştı, ‘Kızım’ denildiğini işitirse şayet dönüp bakıyor artık.

Barınaktan eve geldiğinde boynunda mandalina kadar bir yumru vardı.

O’nu götürdüğümüz veteriner hekim, ‘’yaşadıkları stresten kaynaklanabiliyor bazen, biraz bekleyelim geçmezse cerrahi müdahalede bulunuruz’’ demişti, geçti.

Evde mamasının suyunun yerine alıştı, bize alıştı ve stresi kalmadı. Boynundaki yumru iki hafta sonra yerinde yoktu. Merak edenler için söyleyeyim, çişini kakasını saatlerce tutabiliyor, ne zaman evden dışarı çıkarırsanız o zaman yapıyor. O yüzden günde en az iki kez yürüyüşe çıkıyoruz Kızım’la. Elimde mutlaka bir poşet oluyor, kakayı alıp çöpe atacak bir poşet. Apartman yaşamına da alıştık artık. Ben, İstanbul’dan Ankara’ya taşınınca Kızım da Ankaralı oldu.

Özel arabam olmadığı için O’nu bir kafeste zor bela kabul edildiğimiz otobüsle getirebildim Ankara’ya. Kısa zamanda alıştı yeni evimize ve Ankara’ya Kızım.

Yeni komşularımızla da arası iyi. Çişe çıktığımızda çocuğu Kızım’ı sevsin diye yanımıza gelenler bile oluyor. Ancak geçen hafta, tam da zavallı bir papağana işkence edilen o video toplumsal infiale sebep olmuş ve kim bilir kaçıncı kez memleketin bir türlü çıkmayan hayvan hakları yasası yeniden konuşulmaya başlanmışken, apartman görevlimiz bizi uyardı. Arkamızdan ‘akşam evdeyseniz yönetimin uyarı yazısını bırakacağım size. Bundan böyle asansörleri kullanmanız yasakmış’ dedi Gülabi Bey, yönetim O’nu bizi uyarmakla görevlendirmiş.

Günde iki kez çişe ve yürüyüşe giderken apartmanın yük asansörünü yani mal asansörünü yani çöp asansörünü kullanacakmışız. Ama biz çöp değiliz, mal da değiliz, kimseye yük de değiliz. Neden böyle yapıyorsunuz sevgili komşularımız? Siz asansöre bindiğinizde rahatsız olmayın diye koca kabinin bir köşesine büzülmüyor muyuz Kızım’la birlikte?

Ama hani duyarlılığınız? Hayvan hakları hassasiyetiniz? Hani geçen gün facebook’ta yaptığınız hayvan sever paylaşıma ne oldu? Geçen gün bizi görüp ‘ay köpeğinizi kendinize doğru çekin’ diye bağıran komşumuzun işleri mi acaba bu işler? Kendisi çok severmiş hayvanları yanlış anlamamalıymışım ama geçmişte köpek sadırısına uğramış, ondan korkuyormuş.

Acaba bu komşuya korkusunu yenmek için tedavi önerdiğim için mi şikayet edildik. Neyse Kızım, senin insanın senin haklarını korumak için sonuna kadar direnecek. Tüm bunlar senin yüzünden değil üzülme. Biz, insanlar, böyleyiz genellikle.

Böylesine korkutucu, ikiyüzlü, samimiyetsiz. Konunun seninle bir ilgisi yok. ‘İnsanların bunca sıkıntısı varken yaza yaza köpeğinin sorununu mu yazdın?’ diyenlere de son bir not: Bu köpeğimin sorunu değil ki insanların sorunu!