Bugün gelinen noktada kimlik ve eşit yurttaşlık hakkı mücadelesi yerini oligarkların “piyasa savaşına” bıraktı. Tıpkı hasat fareleri gibi Ukrayna topraklarını parsel parsel gasp etmişler. Tam bir aferistler rejimi inşa edilmiştir

Malorossiya (Küçük Rusya)

İsmet Konak - Dr., Tarihçi

Despotizmi kılavuz edinmiş tüm sistemler, otokratik ve ceberuttur. Aslında “gayya kuyusuna” (ahlaksızlıklar ve sapkınlıklar kuyusu) düştüklerinin farkındadırlar. Cüzzama yakalanmış bir hasta gibi etlerinin lime lime döküldüklerini de görürler. Bu buhrandan kurtuluşun tek yolu “infirat yönetimi” ve birlik tabusudur. Modern öncesi mutlakıyetçi rejimlere müpteladırlar.

Mussolini’nin “Roma İmparatorluğu görkemine geri dönüş vaatleri”, Tayyip Erdoğan’ın “Osmanlı İmparatorluğu ve saltanat hülyası”, Çetniklerin “Büyük Sırbistan fantezisi” ve tabii ki Vladimir Putin’in “Çarlık dönemi özentisi” pre-modern yönetim tarzını düşleyen bazı otokratik devlet numuneleri olarak karşımıza çıkmaktadır.


Kuşkusuz Putin’in “mürşitliğini” yaptığı oligarşik devlet, Ukrayna ve Suriye’de kolonyal bir savaş yürüterek (Batı karşıtlığı bulunmaz bir nimet) iç politikanın normalleşmesini engelleme ve muhalefeti “yapay bir patriotizm” içinde eritme amacı taşımaktadır. Hâlihazırda “ana muhalefetin” hadım edilmek ve Kremlin’in despotizmine itaat etmek için oldukça arzulu olduğunu da unutmamak gerek. Ne Vladimir Jirinovskiy (Rusya Liberal Demokrat Partisi), ne Gennadiy Zyuganov (Rusya Federasyonu Komünist Partisi) ne de Sergey Mironov’un (Adil Rusya Partisi) “radikal muhalefet” yapma niyeti ve istidatı var. Hepsi tıpkı Türkiye’de (tabii ki HDP dışında) olduğu gibi muktedirin şiirlerini okuyan birer “rapsodosa” benziyorlar. Bir başka deyişle efendisi tarafından mahmuzlanmayı bekleyen bir atı andırmaktadırlar. Oligarşik oyunun rolleri paylaştırılmış durumda. Tek yaptıkları “sahte bıçkınlık” ayaklarıyla kitleyi uyutmak.

Özellikle Ukrayna ile kurulan münasebetlerde Putinşina’nın (Путинщина) çarlık döneminin kodlarını kullandığı aşikâr. Son birkaç yıldır Donetsk ve Lugansk gibi topraklar üzerinde iki proje imgelediler: Novorossiya (Новороссия) ve Malorossiya (Малороссия). Yani “Yeni Rusya” ve “Küçük Rusya”. İki mefhum da çarlık döneminin yayılmacı politikasının bir tezahürüdür. Novorossiya, II. Yekaterina döneminin “eşsiz” eserlerinden biriyken, Malorossiya Aleksey Mihayloviç Romanov döneminden itibaren göz kamaştıran aksesuarlardan biri oldu.

Çarlık döneminde Rus milliyetçilerine göre Küçük Ruslar (Maloroslar), Beyaz Ruslar (Beloroslar) ve Büyük Ruslar (Velikoroslar) Rus etnik kimliğini oluşturan üç temel unsurdu. Bu bağlamda Malorosluk yerine “Ukraynalılık” kimliğini savunanlar ise ayrılıkçı, bölücü ve haindi. Malorossiya sözcüğü, bölünme fobisinden dolayı Ukrayna sözcüğünün yerine tercih edilirdi. Zira Malorossiya, Büyük Rusların çekirdeği (ядро: yadro) olarak kabul edilirdi. Bu minvalde Ukrayna sözcüğünün menşei ile ilgili de bir izahatta bulunmak gerekir. İpatevsk Yıllığı’na (Ипатьевская Летопись: İpatevskaya Letopis) göre ilk defa 1187 yılında Oukraina olarak geçen sözcük, daha çok sınır hattındaki kentler ve topluluklar için kullanılırdı. Mesela Pereyaslavskaya Oukraina veya Galitskaya Oukraina gibi. Burada meskûn topluluklardan bahsedilirken “bizim sınır hattımızdaki insanlarımız” (наши оукраинные люди: naşi oukrainnıye lyudi) şeklinde telaffuz edilirdi. Ancak sözcük, zamanla semantik ve morfolojik olarak değişime uğradı. Önce okraina sözcüğüne dönüştü sonra 16. yüzyılın sonunda ve 17. yüzyılın ortalarında Ukrayna kelimesine evrildi. Artık bir ülke adı olarak ittihaz edilmeye başlandı. Sonraki süreçte peyderpey bu bölgede yaşayan halkın dilini, etnisitesini ve kültürünü sembolize eden bir kimlik adını aldı. Yani Ukrayna halkı veya Ukraynaca dili gibi unsurlar tebarüz etti.

Bu açıdan 20. yüzyıla girildiğinde Ukrayna’nın müstakil bir kültüre, etnisiteye ve dile sahip olduğunu iddia etmek, Büyük Rusların nazarında “güney Rus seperatizmi” algısı uyandırmaktaydı. Ezcümle Çarlık Rusya’sının “Ukraynalılık (Украинство: Ukrainstvo)” kimliğine yönelik tutumu patolojikti. Bir anlamda Türkiye’deki “Müslüman kardeşlik” hezeyanıyla eşdeğerdi. Ulusal sorunla yüzleşmemenin en kolay ve kurnazca yolu “kardeşlik ve birlik” edebiyatı yapmaktı.

Ukrayna halkının müstakil bir etnisite ve anadil talebi, Rusya’daki komünist hareketin zuhur etmesiyle karşılık bulmaya başladı.

Özellikle Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin 1903 tarihli II. Kongresi'nde demokratik cumhuriyet, özyönetim (самоуправление: samoupravleniye), anadilinde eğitim ve ulusların kendi geleceğini tayin etmesi gibi ilkelerin benimsenmesi, Ukraynalılık kimliği için de önem arz etmekteydi. Bu bağlamda Bolşevikler, Rus sosyal-şovenizminin popüler olduğu dönemde Ukrayna halkının “eşit yurttaşlık hakkını” yüksek sesle haykırmışlardı. Nitekim Ekim Devrimi’nden sonra bu hak tevdi edilmiş ve Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti teşkil edilmişti. Bilhassa Lenin’in Ukrayna proletaryası ve yoksul köylüsünün ulusal beklentilerine yönelik özel bir çaba gösterdiği ve hassasiyet sergilediği bilinmelidir. SSCB’de sonraki süreçte Ukraynalılara karşı Büyük Rusluk eğilimi taşıyan eserlere ise katı bir tutum takınıldı. Örneğin Çarlık Rusya’sında Kiev eyaletinden bir milletvekili olan Anatoliy Savenko’nun Ukraynalılar mı yoksa Küçük Ruslar mı? (Украинцы или Малороссы: Ukraintsıy ili Malorossıy?) adlı eseri, Sovyetler Birliği’nde yasaklanmıştı. Bu broşürde üst kimliğe “yaranmaya” çalışan Savenko, 1914 yılında dumada yaptığı bir konuşmada kendilerini Ukraynalı olarak görmediklerini, aksine Rus olarak gördüklerini dile getirmişti.

Bugün gelinen noktada kimlik ve eşit yurttaşlık hakkı mücadelesi yerini oligarkların “piyasa savaşına” bıraktı. Tıpkı hasat fareleri gibi Ukrayna topraklarını parsel parsel gasp etmişler. Tam bir aferistler rejimi inşa edilmiştir. Bir taraftan Lenin’in heykellerine saldırı, Komünist Parti’nin kapatılması, desovyetizasyon ve Rusofobi’yle iktidarını konsolide eden Pyotr Poroşenko diktası, diğer taraftan çarlıktan miras kalan fetihçi motiflere bürünmüş Putinşina. İşte size SSCB’nin parçalanmasına el çırpan iki ülkenin şikemperest oligarklarından küp doldurma merasimi. Egemenlere karşı halkı direnişe davet eden Ukraynalı Taras Şevçenko, 1845 yılında Pereyaslav şehrinde Vasiyet adlı şiirinde şunları haykırıyordu: “Gömün beni ve kalkın ayağa! Kırın zincirlerinizi.”