Yakın dönem Kürt siyasi tarihinin en renkli adlarından biri idi Celal Talabani. Uzun sürmüş bir hastalık sonucu Almanya’da hayatını kaybetti. Artık tarihin malıdır.

Yazılmasında kendisinin de katkısının bulunduğu Kürt tarihinde ise özel bir yeri olduğu inkar edilemez. Devletsiz bir halkın temsilcisi olarak verdiği mücadelede gerillalıktan devlet başkanlığına giden değişken bir çizgisi oldu.

Bunda kuşkusuz usta bir müzakereci ama ondan da önemlisi müttefik değiştirmede olağanüstü hızlı olması etkendir. 1966 yılında içinde yer aldığı Irak Kürdistanı Demokrat Partisi (IKDP) karşıtı grup Irak merkezi hükümeti ile anlaştığında IKDP karşıtı olmakta bir sakınca görmedi.

Söz konusu grup, bu kez IKDP’nin Irak merkezi hükümeti ile barış yapması üzerine siyasi yaşamına son verince Talabani IKDP karşıtlığından yine de vazgeçmedi. Siyasetin nasıl yürütülebileceği konusunda çoktan deneyim kazanmıştı bile.

1975’te kurduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) feodalite karşıtı sosyalist bir parti olduğunu iddia etti ancak pratikte, her ne kadar partisi Irak Kürdistanı’nın büyük kentlerinde, orta sınıflar içinde taraftar bulmuşsa da bunu gerçekleştiremedi. Ağır feodal koşullara uyan bir yapıya dönüştü KYB de diğer Kürt kurumları gibi.

1991‘de kuzeydeki Kürtler Irak hükümetine karşı ayaklandıktan sonra Batı ülkelerinin oluşturduğu koalisyon Kürt bölgesini de kapsayan alanı “kapalı bölge” ilan edince KDP ile zoraki bir dostluk yaşadı Talabani ile partisi KYB. Yapılan seçimler sonucu KDP ile ortak bir yönetim kuruldu. Ama “dostluk” uzun sürmedi. İki parti 1994 yılında yeniden çatıştı. Irak Kürdistanı iç savaş yaşamaya başladı. Aralarını ABD ile İngiltere düzeltti. 1998 yılında Washington’da iki parti “Barış Anlaşması” yaptı.

Irak Kürdistanı’nın komşularıyla ilişkilerinde Türkiye’nin tercihi sürekli Mesut Barzani’den yana olurken, Talabani’ye İran sahip çıktı. Bu iki ülkenin bölgedeki “devlet olmaya” yakın tek Kürt gücü üzerinden rekabetlerinin de yansımasıydı. Ama pragmatist Talabani, Türkiye ile de ilişkilerini iyi tutmanın yolunu buldu. Turgut Özal tarafından kendisine verilen Türkiye pasaportuyla bir hayli ülke gezmiştir.

Barzani ile kıyaslandığında ondan daha fazla heyecanlı olduğu söylenebilir. Barzani elindekiyle yetinebilen biriyken (son referandum girişimine bakarak bir değerlendirme yapılmamalı) Talabani, Irak’ın işgalinden sonra kendisine önerilen Irak Cumhurbaşkanlığını kabul edebilmiştir. Son derece aktif, Irak Kürdistanı’nın son 40 yılına damgasını vuran bir mücadele adamı olarak o makam “sessizliğe” geçiş sayılmalıdır. Pasifize edilmiş, bunu adeta başkan olmak için gönüllü kabul etmiş bir Talabani vardı karşımızda.

Condoleezza Rice’ı, Donald Rumsfeld’i, elbette oğul Bush’u çok sevdi. Barzani uluslararası ilişkilerini partisi aracılığıyla yürütürken Talabani kişisel ilişkilerini kullanmaktan çekinmedi. Bunda başarılı olmadığı da söylenemez. Başta İngiliz BP olmak üzere birçok uluslararası şirkette ortaklığının olduğu iddiası eğer doğruysa, bunca mücadele dolu yıllar içinde ticarete zaman ayırması da becerileri arasında sayılmalı.

Hastalığı, ki çok uzun sürmüştü, herhalde onu değiştirmiş olmalı. Almanya’da tedavide iken, 2012’de, siyasi rakibi, kimilerine göre “can düşmanı” Mesud Barzani’ye yazdığı bir mektupta “Barzani ailesiyle hep dost kalacağım” demiş olması dikkat çekicidir. Duygusal ifadelerdir gerçekten: “ Sevgili kardeşim, hayatımda verdiğim son karar şudur: hayatta kaldığım sürece Barzani ailesiyle dost, yoldaş ve barış içinde kalacağım ve hiçbir şekilde bunun bozulmasına izin vermeyeceğim”.
Tam 40 yıldır kendisiyle çatışan birinden gelen bu mektuba Barzani’nin nasıl yanıt verdiğini bilmiyoruz.

Samimi miydi, yoksa dünyaya öyle mi görünmek istemişti asla bilemeyeceğiz ama Irak işgal mahkemesince yargılanan Saddam Hüseyin’in idam kararını onaylamayacağını açıklamıştı. Onaylamamıştı da.

Mam Celal, Kürt tarihinin en tartışmalı, en bilinen figürlerindendi.

Artık tarihin malıdır.