Size hiç yalan söylemedim. Yine dümdüz söyleyeyim. Son bir haftadır kendimi pek iyi hissetmiyorum. Kafamın içinde Mahzuni’nin türküsü var:

Kurban gelir payın yoktur
Haftan yoktur ayın yoktur
Ankara’da dayın yoktur
Mamudo kurban niye doğdun?


Ben, son 16 yılda haksızlığa uğramış herkes adına, ülkesine, demokrasiye, geleceğine sahip çıkmak isteyenlerin sesini Meclis kürsüsüne etkili bir şekilde taşımak için olmayacak bir iş yaptım. Duymuşsunuzdur. CHP’den milletvekili aday adayı oldum. Olmayacak iş dediğime bakmayın, olmadı zaten.

Merak edenler için kısaca anlatayım olay şöyle gelişti: Ankara’da gereken belgelerimi topladım, ikinci romanım Herlanda’nın telif gelirine denk gelen 11 bin Lira başvuru bedelini yayınevinden vaktinden önce istedim. Parayı denkleştirdim. Bir buçuk yıldır giymediğim takım elbiselerimden birini bulup giydim. CHP Genel Merkezi’ne gittim.

Kapıdan girer girmez müthiş ilgi gösterdi parti çalışanları. Milletvekili danışmanları, aday adayları, milletvekilleri, görevliler, hepsiyle selfie çektirdik. Başvuru dosyam elden ele uçtu. Hukuk biriminden bir arkadaş, dosyada eksik var mı diye bakarken, ‘abicim oldu mu şimdi? Tercih ettiğin seçim bölgesi olarak İstanbul’u yazmamışsın hemen ekleyelim dedi, eklendi. Beni aday adaylarıyla görüşmekle görevlendirilmiş Genel Başkan Yardımcılarının odalarına tek tek götüren gençten bir danışman, ‘abi sen ne olur ne olmaz üç büyük şehrin yanına Eskişehir’i de yaz. Hatta dur ben yazdırıyorum’ dedi, yazdırdı. Bildiğimiz işler değil bunlar. Ankara’da uzun yıllar beraber çalıştığım parlamento muhabiri arkadaşlardan CHP’yi iyi bilen birkaç kişiyi aradım. Tavsiyelerde bulundular.

Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın numarasını verdiler, aradım. Genel Sekreter Akif Hamzaçebi’yle konuştum. ‘Hayırlısı olsun’ dediler.

Bu sırada başta ailem olmak üzere çevremdekiler de benim adıma heyecanlanıp beklemeye başladı. ‘Yahu Kılıçdaroğlu’yla görüşsene’ tavsiyesi üzerine Genel Başkan’ın programını öğrenmeye çalıştım.

Açık konuşayım İstanbul’da Ataşehir’de bir anneler günü etkinliğinde ayaküstü iki dakika konuşayım diye beklerken kendimi selamsız bandosunun şefine benzettim. Genel Başkan geldi, elini sıktım, ‘hayırlısı olsun’ dedi, arkadaki kalabalığın yüklenmesiyle kendimi etkinliğin yapıldığı otelin dışında buldum. Muharrem İnce’yi de ilk Meclis’in önündeki ilk mitingini yaparken otobüsün kenarından alkışladım. Hepsi bu. Olmadı. Ben, tanınmış olma durumunu vekil maaşına tahvil etmeye çalışmadım ki. Ben vekil maaşının çok daha fazlasını, doğru bildiğimi söylemek adına elimin tersiyle itmemiş miydim? O zaman yalnız olmadığımı haykırmamış mıydı milyonlar? Kendi adıma yok bir sitemim. Yakın çevremi boşuna umutlandırdım. Özür dilerim.

Şimdi ne mi yapacağım? Ülkemiz, hak ettiği huzur ve özgürlüğe kavuşsun diye bulabildiğim her mecrada gücüm nispetinde konuşmaya, yazmaya devam edeceğim. Fazla da gücüm kalmadı zira. Herlanda’nın telifiyle bu yazımı geçiririm diye hesaplamıştım. Kısmet. Belki ikinci baskıyı yapar kitap. Televizyon işi yok yakın gelecekte. Bırakın iş teklif etmeyi, konuk diye bile çağırmıyorlar. Yeri gelmişken gazetemiz yazarı Ayşenur Arslan’a, Ayşenur ablaya da sitem edeyim oldu olacak. Abla, Emin Çapa’yı programına kaç kere konuk ettin. Beni neden unuttun?

Bak ben kovulduktan sonra bizim bülteni bir süre sunan Emin, şimdi Halk Tv’de kendi programına başlayacakmış. Ne güzel. Haftam yoktur, ayım yoktur, Ankara’da dayım yoktur sevgili okur ama bir can dostum var, erdemli, onurlu arkadaşım Ertuğrul Albayrak. Ertuğrul, ‘pes etme’ diyor, ‘tazminatımızı seneye alırız. Bir sene daha dayan, yıkılma’ diyor, arabasını sattı geçen, bireysel emeklilik hesaplarımızı bozdurmuştuk zaten. Ertuğrul bana birkaç gün kafa izni verdi. Birkaç gün twittera dahi bakmayacağım. Twitter’a değil buraya yazayım: CHP’den ricam 11 bin liramı Muharrem İnce’nin seçim kampanyası hesabına aktarsınlar. Belki o zaman kafamın içindeki Mamudo türküsü yerini yeniden ‘güzel günler göreceğiz çocuklar’ şarkısına bırakır. Allah sağlık versin herkese. Hayırlısı olsun...