Manchester City, kuzeyden esen kasırga...

Yaşı yetenler hatırlayacaktır, 1998 senesinde Ada futbolunun 3. Ligine kadar düşmüştü Manchester City, Sir Alex’in tanımıyla o futbol şehrinin gürültücü komşuları. Üstelik ilk düşüşleri de değildi, 1983-2001 arasında ülke futbolunun en üst liginden dört kez düştüler, o yıllarda asansör takım olarak nam salmışlardı. 1880 senesinde bir rahibin Anna Connell adındaki kızı tarafından mahallenin çocuklarını kütü alışkanlıklardan kurtarmak, sporu sevdirmek adına kurulmuşlar. 1960’lı yılların sonları yükselişte oldukları zamanlar; tanıdık bir isim, Malcolm Alison. Joe Mercer’in yardımcılığını yaptığı yıllarda lig şampiyonluğunu, Federasyon ve Avrupa Kupa Galipleri Kupasını kazanmışlar. 1976-1977 sezonunda Galatasaray’ı çalıştırmıştı Alison, Trabzonspor’un şampiyon olduğu sezonda ligi 5. sırada bitirdi sarı kırmızılılar. 2010 senesinin Ekiminde 83 yaşında aramızdan ayrıldı ‘Big Mal’, büyük futbol sevdalısı…

Hemen her futbol şehrinde olduğu gibi onların da komşusuyla olan rekabeti çok eski, ilk kez 1894-1895 sezonunda karşıya karşıya gelmiş şehrin iki takımı. Savaş yıllarına kadar, tıpkı günümüzdeki Liverpool derbisi gibi taraftarlar yan yana izlerlermiş maçları, dostane derbi anlayacağınız. Ama savaş sonrasında husumet girmiş araya, ne dostluk kalmış ne aynı tribünü paylaşma! Tribünler arasındaki gerginlikten takımlar da payını almış zaman içinde. 1970 senesinin Aralık ayında Old Trafford’da oynanan derbi maçında George Best, Manchester City’nin oyuncusu Glyn Pardoe’nin bacağını kırmış, sakatlığı o kadar kötüymüş ki neredeyse bacağını kaybedecekmiş savunmacı. Sonra, 2001 senesinin Nisanında oynanan derbide kemik sesi bu kez City’nin eski oyuncusu Haaland’dan geliyor, United’ın kaptanı Roy Keane sonraları yayınladığı biyografisinde, isteyerek rakibini sakatladığını, intikam anı için dört sene beklediğini yazıyordu. İngiliz futbol federasyonu kendisine beş maç ve 150.000 Sterlin para cezası verdi. Ceza açıklandıktan sonra pişman olmadığını söylüyordu Keane, Haaland ise futbolu bırakmak zorunda kaldı…

Manchester husumetini anlatıp Dennis Law’ı atlamak olmaz elbet. 1960–1961 sezonunda City forması giydikten sonra 1962 senesinde Kırmızı Şeytanlar’a transfer olmuş siyah beyaz yılların golcüsü. 11 sene forma giydiği takımda 404 maçta 237 golü var, Günümüzde Charlton ve Rooney’den sonra kulüp tarihinin en golcü oyuncusu. Ama zaman her şeyin düşmanı, eskilerin deyimiyle futbol dediğin de nankör meslek! 1973 senesinde kariyerinin bittiğini düşünerek City’e bedelsiz olarak dönmesine izin vermiş o yıllarda United’ın teknik direktörü Docherty. Pişman olmuştur zaar, zira 1973-1974 sezonunun sonunda oynanan maçta Law’un 81. dakikada kaydettiği topuk golüyle City maçı kazanırken, Manchester United o mağlubiyet sonrasında küme düşmüş. İki takım arasındaki husumeti anlatan yazılarda Law’un attığı gole hiç sevinmediği, maçtan sonra göz yaşlarına boğulduğu anlatılır…

•••

Tatsız bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda Premier lig’de bu sezon mağlubiyeti olmayan, son 13 maçını kazanmış lider Manchester City, Düşler Tiyatrosunda şehrin kırmızı takımı karşısında. Ligde 46 golü var Guardiola’nın öğrencilerinin, maç başına gol ortalamaları 3’ten fazla. Geçenlerde, Arsenal’ın Bate Barisov’u gole boğduğu maçtan sonra Wenger’e, Manchester City’yi kimin durduracağını sordu bir gazeteci. Gülümseyerek, “Shakhtar Donetsk” dedi Wenger, bir akşam önce City’nin Şampiyonlar Liginde yenildikleri maçı hatırlatarak. Eh, yenilmesi güç bir takımı sezon boyunca hiç yenilmemiş bir takımın hocasından kim daha iyi bilebilir ki! 2003-2004 sezonunu yenilgisiz kapatmıştı Arsenal, “The Invincibles” (yenilmezler) olarak geçmişti futbol tarihine.

Manchester derbisine dönersek, aralarında oynadıkları son 12 maçın 7’sini kazanmış olan mavili takım, 4-3-3 düzeninde hücumda Sterling, Jesus, ve Sane ile başlıyor maça. Mourinho ise orta sahayı kalabalık tutarak Silva ve De Bruyne’nun öldürücü paslarını Matic ve Herrera ile engelleme düşüncesinde. Manchester United’ın ilk 11’inin kadro değeri 279 milyon Sterlin ama el freni çekik süratli bir araba gibi Kırmızı Şeytanlar. Kendi evlerinde olmalarına rağmen savunma ilk planda, haliyle oyunun kontrolü deplasman takımında. İlk devrenin sonuna kadar City’nin ardı arkası kesilmeyen hücumlarına direnen United’ı izliyoruz, Mourinho’nun oyun planı kaptıkları toplarla hızlı hücumcuları Rashford, Lingard, Martial ile rakibi gafil avlamak. Ama devrenin bitimine yakın hoşnutsuz United taraftarından “Attack! Attack! Attack!” (Saldır) tezahüratı yükseliyor. 40’ta Sane’nin vuruşunu mükemmel çıkarıyor ligin açık ara en iyi kalecisi De Gea ama 41’de Silva yakın mesafeden kaçırmıyor. Ve sevinci yaşarken kalesinde golü görüyor City, savunmanın solunda Delph’in kaçırdığı topu çaprazdan sert vuruşla ağlara gönderiyor Rashford. Devre çok üstün oynayan City’nin uzatma anlarında yediği golle berabere kapanıyor. Bu yarıda City’nin topla oynama oranının yüzde 75 olması ve United’ın sadece üç gol denemesi iki takım arasındaki bariz farkı özetliyor.

İkinci devrenin başında City’de müzmin sakat Company’nin yerine İlkay Gündoğan sahada, takımı devam ediyor saldırmaya. 54’te De Bruyne’nin kullandığı duran topu uzaklaştırmaya çalışıyor Lukaku, savunmaya çarpan top Delph’in önüne düşüyor, kaçırmıyor 18 numara. Golden sonra daha fazla hücumu düşünüyor ev sahibi ama cezalı Pogba’nın yokluğunda orta saha kontrolü misafir takımda. Bu sezon ilk beş içinde hiçbir takıma gol atamamış Lukaku’nun etkisiz görüntüsünde Guardiola’nın öğrencileri bir maçı daha kazanıyor.

Velhasıl “kuzeyden esen kasırga” Manchester City 16. lig maçı sonunda 46 puana ulaşırken en yakın rakibiyle puan farkını 11’e çıkarıyor. 2004-2005 sezonunda Chelsea’nin başındayken 95 puan toplamıştı Mourinho’nun takımı. City bu tempoda yalnız o rekoru değil, çalıştırdığı takımlarda ikinci sezonunda hep şampiyonluk yaşamış Portekizlinin rüyalarını da yıkar. Eh, her hikâyenin bir sonu var, değil mi?