“Tüm sağcı/gerici iktidarların yaptığı gibi sorumlusu oldukları krizin/skandalın mağduru diye pazarladılar kendilerini. Devleti beraber soydukları, hukuksuzlukları beraber kotardıkları Cemaat safrasını atıp biraz daha devam ettiler. Savunmaları ve açıklamaları çok basit: Kandırıldım!

Evet, birinci tekil şahıs olarak kandırıldım!

Köşe yazarları, işadamları, din adamları, bürokratlar, hâkimler, savcılar, hatta yüksek yargıçlar hepsi bir anda o tekil şahısın kandırıldığını anlayıp uyanmasıyla, hepsi birden aydılar. Adeta kolektif bir aldatılmadan kolektif uyanışa geçtiler. İnsanın uzaktan toplu zihin kontrolü, Telegram, Mançuryalı Aday fantezilerine inanası geliyor!”

25.03.2015 tarihli BirGün yazımda böyle yazmıştım. Artık bu uzaktan zihin kontrolü iddialarına inanıyorum!

Yoksa koca koca adamlar birbirine tamamen zıt görüşleri, koşullar değişmediği halde sanki aniden beyinlerine format atılmış gibi aynı gayretle savunabilirler mi? Parti olduğu iddia edilen bir organizasyonun toplantısında binlerce adam, bir faninin mesajını “göklerden inmiş kutsal bir metin” gibi huşu içerisinde dakikalarca ayakta dinler mi?

Daha önceden belirlenmiş bir ismi seçmek için toplanıp, o ismi seçmiş gibi yaparlar mı?

Bir gün önce çok başarılı, adeta bir dahi diye yere göğe sığdıramadıkları “hocalarını”, işaret gelince bütün kötülüklerin sorumlusu olarak anabilirler mi?

Ama hakkını verelim, eğlenceli anlar da yok değil; tercih nedenidir diye, başbakan olarak atanmak için bıyık bile bıraktı garipler!



İşareti nereden aldıkları da malum!

İşte taze “Başbakanımsı” ve açıklamaları:

Cumhurbaşbakanımsının, "Artık Türkiye’de Kürt sorunu yok, terör sorunu var” açıklamasının ardından “Kürt sorunu yok, Kürtlerin PKK sorunu var” dedi. Hem de bu açıklamayı Tavşanlı’daki TOKİ inşaatında çalışan Kürt işçilerin linçten kıl payı kurtulup, yakılan kulübelerinden henüz dumanlar tütüyorken yaptı.

Gene Cumhurbaşbakanımsı Anayasa'yı takmayacağını sık sık ilan edince, Başbakanımsı da ilk fırsatta yaptı açıklamasını: “Anayasa ne söylerse söylesin, Cumhurbaşkanımızın fiili olarak siyasi sorumluluğu doğmuştur. Anayasa, darbe anayasasıdır. Fiili durumla Anayasa'nın şu anda birbiriyle uyumlu hale getirilmesi gerekir. AKP'nin, AKP'ye gönül veren milyonların önündeki en önemli görev budur.”
Hele dün bir gelişme oldu ki tam eğlencelik: Alman parlamentosu “Ermeni Soykırımı Tasarısını” kabul edince haliyle soruldu; "Ne yapacaksınız?" diye. Başbakanımsımız daha inandırıcı bir bahane uyduramamış olacak ki; “Karar metnini gördükten sonra gereğini yapacağız” dedi! Günlerdir çarşaf çarşaf yayınlanan metni görmemiş olamayacağına ve geri çağırdıkları büyükelçi taslağı bildirilmemiş olamayacağına göre şöyle anlayabiliriz: Daha talimat almadım! Ee taa Afrika’dan sinyallerin alınması kolay olmasa gerek!

Sürekli anlatmaya çalışıyorum; AKP elitleri ve yağma düzeninden doğrudan beslenenlerin bu davranışları anlaşılabilir. Ama Başbakanımsının deyimiyle, “AK Parti'ye gönül veren milyonların” aynı şekilde davranmaları topyekün bir çöküşe götürüyor ülkeyi.

“AKP'ye gönül veren milyonlara” taze Başbakanımsının biçtiği en önemli görev: “Fiili durumla Anayasa'nın şu anda birbiriyle uyumlu hale getirilmesi gerekir.'' AKP'nin, AKP'ye gönül veren milyonların önündeki en önemli görev budur.

Gösterilen hedefte hukuk yok, adalet yok, barış yok, kardeşlik yok, iş yok, aş yok… Varsa yoksa tek adamın “fiili durumunun” güvenceye alınması... Bunun için sorgulamayan tek merkezden verilen komutları yerine getiren formatlanmış beyinlere ihtiyaç var.

İşte kendi seçmenlerine biçtikleri rol!

İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük kolektif aşağılama bu olsa gerek!