“Hoş geldin komşu”… Farkında mısın sana yıllardır böyle hitab ederim. Sen de gözünü meyve sandıklarından ayırmadan “Hoşbulduk” der, sonra mevsimine göre eklersin. “Bir kilo şeftali, iki kilo portakal ve elbette ki kavun…” Yıllardır böyle bu durum. Bütün bu süre boyunca bir kez bile yüzüme bakmadın. Bunca yıl senle bir kez farklı bir konuşma yaptık, onda da benim sözümü tesadüf sanıp üstüne gitmedin. Ama normal bu, bir tek sen değilsin.

Orada bir köy var ya uzakta, işte o köy benim köyüm… Çocukken bizim köye yılda bir kez siyasiler ziyaret ederdi. Bir iki gün sonra dağ kadrosu gelir. Dağa katılacak gençleri ayırırlar. Ben o zaman yeni delikanlı oluyorum. Canım nasıl dağa gitmek istiyor bilemezsin. Neden dersen, bana göre dünyanın en yakışıklı abileri, en güzel ablaları orada. Ben de kararlıyım, kesin çıkacağım dağa… Derken babam omzumu tutup benim önüme geçti. Dağdan gelenlere dedi ki: “Geçen gün köye ziyarete gelen siyasi arkadaşın oğlu benim oğlumdan iki yaş büyük… Duydum ki o oğlunu Ankara’da Bilkent’e vermiş, bir de spor araba almış. Size söz oğlumu dağa yollayacağım ama bir şartım var: Önce o Bilkent’teki delikanlı dağa çıkacak, sonra onun arkasından hepimiz çıkacağız…” Hiçbir karşılık vermediler ve gittiler. Babam “Bu köyde uyunmaz artık” dedi. O gün biz tüm eşyalarımızı kamyonete yükleyip İstanbul’un yolunu tuttuk.

***

Esenyurt’a taşındık, oralar köy daha, bizimkilerden pek insan yok, çoğu Karslı. Annem temizliğe gider, babam pazarcılığa… Annem çok güzel, babam da çok yakışıklıydı benim. Benim kraliçe annem “kadın” oldu. Bahçeşehir’de kızı yaşındaki şehirlilerin evlerine gidip onların evlerini temizledi. Benim kral babam zabıtadan dayak yedi, koşarken kaçarken, yokuş yukarı araba iterken erkenden çöktü. İkisi de mezarda yan yana yatıyorlar şimdi. Sen hiç arabesk şarkıların sözlerini okudun mu? Tayyip de bana öyle geldi. Dedim ki, “Bu adam da gençliğinde ezilmiştir, aşağılanmıştır benim gibi.” Biz ailecek AK Parti seçmeni olduk.

Bu sokakta büyük bir sosyoloji profesörü yaşardı. Bana “Cahid oğlum, sen sosyolog olmalısın” derdi. Çok kitap verdi okudum. Faşo bakkal diyorum ya, o da okur. Bir kez bana “Bu meyveler organik mi?” diye sormuştun. Ben “Bizde dayanışma bile organik” deyince duraksamıştın. Senin kitaplarını da okudum ama hep çok acelen olduğu için konuşamadık bunları.

O gün daha bıçkın bir ekibe denk gelsek, bizim hikaye belki o köy meydanında bitecekti. İstanbul’a geldik, burada tutunduk. Bir Kürtlüğümüze tutunduk, bir de Allahımıza.

Ben anayasa referandumunda çekimser filan durmamıştım mesela, yetmez ama evet de dememiştim, yekten evet demiştim. Sonra işler birden değişti. O sevdiğimiz Ak Parti, devlet oldu.

Şimdi diyorlar ki, HDP’nin PKK ile bağı var. Günaydın. Adamın bir oğlu dağda, bir oğlu Ankara’da devlet dairesinde. Biz o uzaktaki köyde doğduk kardeşim, bu bizim suçumuz mu? Bu şey bizden önce başlamış, biz kavganın içine doğduk. Bana Türk ordusu güçsüz diyemezsin. Türkiye savaşsa, İngiltere’yi yener. Peki bu “Bir avuç PKK” nasıl elli yıldır bitmiyor? Demek ki konu orduyla ilgili değil… Biz Selahattin Demirtaş’a PKK güçlensin diye oy vermedik. PKK olmasın diye oy verdik. Zengin Kürt ağalarının çocukları Ankara’da spor arabalarla dolaşırken, gariban köylü çocukları kendini ispat için dağa çıkmasın diye oy verdik. Şu liderler içinde Demirtaş’ı en iyi anlayacak kişi Erdoğan olmalıydı, adamı beş yıldır hapiste tutuyorlar. Barış süreci yanlış bir şey değildi. Neden rafa kalktı?

***

Buraya yazmamı öneren Samsunlu Faşo Bakkal kim biliyor musun? Benim dünürüm. Oğlum onun kızıyla evlendi. Babaları birbirlerine düşmanken, çocuklar birbirlerine aşık olmuşlar. Oğlum inşaat mühendisi, gelin kızım avukat. Bize bizi bu çocuklar öğretti.

Biz değiştik. Bizi hayat değiştirdi, kent değiştirdi, çocuklarımız değiştirdi. Tayyip’in çocukları gelinleri damatları da en iyi okullarda okudular, takip ediyorum, çok da zeki çocuklar. Emine Erdoğan hanımefendi bir Anadolu kadını. Böyle güzel bir ailen var sen niye değişmiyorsun? Elinde Atatürk’e bile nasip olmayan bir fırsat geçmiş, niye israf ediyorsun? Türkiye bütün dünyaya model, barış ve refah ülkesi olabilir. Seçmenin yüzde 13’ü, çocuklarıyla beraber 12 milyon kişi oy ve gönül vermiş Demirtaş’a… 12 milyonun hatırını ve kalbini kırmak, onları “aldatılmış” saymak elitistlik değil mi? Konuşanı susturmak, dövüşeni azdırmaktan başka ne işe yarar?

Sen gözünü meyve sandığına diker, beni görmezdin. Şimdi insanların çoğu da gözünü seçim sandığına dikip bizi görmüyor. Oysa mesele politik değil, sosyolojik... Hep diyorlar ya, seçimin sonucunu Kürtler belirleyecek. Ben buna eksik buluyorum: Seçimin sonucunu Samsunlu bakkal ve Mardinli manav belirleyecek. Ne biri ne de ötekisi, ikisi birden… Sor bakalım dünürüme belediye seçiminde oyunu kime vermiş? Hoş geldin komşu.