Marksist medya eleştirelliği günceldir

Çiler Dursun / Ankara Üniversitesi

İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü

Dünyanın hemen her burjuva demokratik rejiminde büyük altyapı yatırımları gerektirmesi nedeniyle binbir zorlukla yayın hayatına başlayan basılı gazetelerin herhangi bir nedenle yayınlarına son vermeleri, öteden beri medya sektöründe tedirginlikle karşılanmaktadır. İki yüzyılı aşkın bir süredir gazetecilik faaliyetinin kamu yararını toplumsal sorumluluk ilkesiyle gerçekleştirmeye yönelik bir faaliyet olarak kodlanması, bu tedirginliğin temel nedenidir. Çünkü kapanan hemen her gazete, demokratik çoğulcu sistemdeki parçalı kamuların çıkarlarını dile getirdiği düşünülen bir yayın mecrasının da susması/susturulması olarak görülür.

Bu naif bakış açısı neredeyse bütünüyle liberal toplum ve medyaya dair 18. Yy’da geliştirilen öncüllere dayalıdır ve o öncüller, Marksist toplum ve medya eleştirelliğinin daha en başından saptadığı üzere 20. yy başında kesinlikle iflas etmiştir. Daha da radikalleşmiş biçimiyle bakarsak toplumsal sorumluluk ve kamu yararı ilkelerine dayalı bir basın, tarihsel olarak zaten hiç gerçekleşmemiştir. Toplumun emek sermaye çatışmasıyla hareketlenen mücadeleli alanı, daima kaynakların elde edilmesine ve dağıtılmasına yön veren hakim sınıfın kontrolündedir. Bu kalkış noktası bize, ilkesel olarak burjuva çoğulculuk anlayışı zemininde habercilik yapan bütün anaakım basın kuruluşlarının reddedilmesini ve tümünün bir mücadele düzlemi olarak görülmesini vaz eder. Doğrusu da budur. Pratikte sermaye sahibinin kişisel çıkarının dolaysız sözcüsü olurken modern basın, aynı anda sermaye sınıfının çıkarlarının da dolaylı yeniden üreticisidir. Buraya kadarki anlatı her ne kadar oldukça Ortodoks görünse de, bir yandan da zamanları aşan bir geçerliliğe de sahiptir.

TAŞLAR YERİNDEN OYNARKEN

Star Güneş ve Akşam gazetelerinin basılı yayın hayatlarına son vermeleri, öne sürülen kağıda dönüş ya da maliyetlerin azaltılması gibi bütün görünen ve ikincil nedenlerinin dışında, tam da medya ekonomi politiği ile ideolojik yeniden üretimin kesiştiği düzlemde kavranması gereken bir olgudur. Kesinlikle Türkiye’ye özgü de değildir. Dünyanın az gelişmiş ve tıkanan düşük yoğunluklu demokrasilerinde anaakım basın, daima siyasal iktidarların inayetleri ile ayakta kalmaktadır. Vergi avantajları, kamu kaynaklarından yapılan usulsüz ve ne idüğü belirsiz aktarımlar, krediler bu inayetin ekonomik görünümleri iken, habercilikte “anlatılmaması kaydıyla verilen özel bilgilere” dayalı içerik üretiminin güçlenmesi, siyasal elitlerin yaşama dünyası ile içli dışlı bir mesleki hayat kurmak ve himayeci ilişkiler de gazeteciler için sağlanan inayetlerdendir. Ne tirajın ne okur kitlesini gazete çevresinde tutmanın bir öneminin kalmadığı ve haberciliğin öncelikle, hatta yalnızca, siyasal elitler ve yöneticiler için ve onlar adına yapılan bir içerik üretimine dönüştüğü böylesi bir zemin, gazetelerin ömrü ile siyasal iktidarların ömrü arasında kaçınılmaz bir koşutluğu karşımıza çıkarmaktadır. Star ve Güneş gazetelerinin zaten şaibeli olan toplamda 200 bin civarındaki şişirilmiş tirajlarının gazeteleri döndürmediği ve özellikle yerel yönetimlerden aktarılan mali kaynaklarla yola devam edilirken onlardan da yoksun kalarak maliyetlerini iyice karşılayamaz hale geldiği bir dönemde tablo, bu gazeteler aleyhine gelişmiştir. Kapanmayı, öncelikle siyasal iktidarlarla yapılan “kader birliğine” bağlamak anlamsız olmayacaktır. Siyasal iktidarın toplumsallığının çözülmesi, bu kader birliği içindeki gazetelerin de okurlarıyla bağının çözülmesi anlamına gelmektedir.

Tarihsel ya da diyalektik materyalizm dizgesine bağlı bir gazeteci, ister ana akım medyada isterse bağımsız medyada çalışsın, her şeyden önce sermayenin dolaylı ve siyasal iktidarların ise dolaysız çıkarlarını savunan basın kuruluşlarının yolun sonuna gelmesinden hiçbir beis duymamalıdır. Bilakis, muhalif ya da bağımsız medyanın çıkarılan yasalarla, keyfi uygulamalarla, ekonomik basınçla (basın ilan kurumu gelirlerini durdurmak, vergi cezaları vb) derdest edilmesinin olağanlaştırıldığı bir burjuva liberalizminde, ister mali ister teknolojik isterse okurunu kaybetmek gibi sosyolojik gerekçelerle olsun, gücün türlü ve haksız uygulayımlarını meşrulaştırmayı görev edinmiş bir medya türünün ve habercilik tarzının güçten düşmesi, umulmadık hayırlara vesile olabilir.