Çok derin bir tarihsel değişim döneminden geçiyoruz. On yılı aşkın süredir devam eden küresel ekonomik krizin üstüne gelen salgın kapitalizmin yapısal krizini daha da derinleştirdi. Değiştirmekle de kalmadı, daha krizin başlarında olmamıza rağmen sistemin bütün makyajını da döktü.

Söz konusu olan sadece ekonomik bir olgu değil. Kriz hayatın her alanına yayılmış durumda. Bu durum toplumsal çürümede, artan şiddette, her tarafı saran egoizmde, başkalarının çektiği acılara kayıtsızlıkta, burjuva ahlakının, kültürünün ve felsefesinin krizinde yansımasını buluyor.

Başka türlüsü de olamazdı!

İflah olmaz bir çöküşe yakalanan her toplumsal sistem kendini kültürel çürümeyle ifade eder. Bunun yüzlerce görünüş biçimi var. Özellikle entelijansiya arasında, geleceğe ilişkin genel bir endişe ve karamsarlık hali yayılır. Daha dün kendinden emin bir biçimde insanın ilerlemesinin ve gelişiminin kaçınılmazlığından söz edenler, artık sadece karanlık ve belirsizlik görür.

Kapitalizm, savunucularının inanmamızı istedikleri gibi ebedi ve mutlak bir şey değil. Çalkantılı bir geçmişi, belirsiz bir bugünü olan, ama asla bir geleceği olmayan bir sistem. Geçmişin rahatlatıcı illüzyonları serbest piyasa ekonomisinin ilerlemeye ve evrensel mutluluğa giden yolu kapatan tüm kilitli kapıları açacak anahtar olduğu fikri tuzla buz oldu. Tüm çelişkilerin su yüzüne çıkması hiç de uzun sürmedi. Durum, dünya ölçeğinde aşırı kargaşa ve belirsizlik şeklinde ortaya çıkıyor. Sistem ardı ardına şoklarla sarsılıyor. Analizler, makaleler felaket beklentisi ile dolu.

Burjuvazinin ideologları, belli belirsiz de olsa savundukları sistemin sona yaklaşmakta olduğunu hissediyor. Elbette bunu kabul edemiyorlar, etmek istemiyorlar. Uçurumun kenarında duran bir insan mantıklı düşünemez. Akıldışı eğilimlerin, mistizmin ve dinsel fanatizmin yayılması da bunun bir yansıması.

Kapitalizm pandemiye tutulurken kamusal, sosyal, halkçı politikaların önemi bir kez daha yakıcı biçimde ortaya çıktı. Çöken sağlık sistemi, güvencesiz kitleler, kaderleriyle baş başa bırakılan milyonlar, kamuculuğun nasıl da yaşamsal bir değere sahip olduğunu gösterdi.

Bu sürecin en iyi tarafı başka bir düzenin mümkün olabileceğine dair düşüncelere, Marksist fikirlere duyulan ilginin giderek artması. Sosyal politikaların, kamuculuğun yeniden gündeme gelmesi küçük ama önemli bir adımı. Liberal düşüncenin kaleleri Amerika’da, İngiltere’de ve daha başka yerlerde milyonlar acı gerçeği bizzat tatbik etti.

İnsanlığın artık hiçbir şekilde salgın öncesine dönmeyeceğine dair tezler hayli yaygın. Dünyanın ne yönde değişeceği, bu sürecin sonunda ne tür bir toplumsal, siyasal düzenin çıkacağı meçhul.

Her haliyle ucu açık bir süreç söz konusu. 1929’daki Büyük Buhran’da olduğu gibi bu kaotik süreç neo faşist dalgalanmaya da yol açabilir, tersine daha adaletli, sosyal, bir düzene de evrilebilir. Solun dağınık hali, sendikaların içler acısı durumu, enternasyonal dayanışma ağlarının hiç olmadığı kadar kopuk olması dezavantaj.

Nasıl yapmalı? Bu durum elbet değişecek. Solun, sosyalistlerin önünde muazzam bir fırsat var. Yaklaşık 150 yıldır her sene öldüğü ilan edilen, eşi benzeri görülmemiş bir saldırıya uğrayan ama inatçı bir dokuz canlılık gösteren Marksizm tüm saldırılara inat insanlığın kurtuluş reçetesi olmaya devam ediyor.

Pek mi bir iyimseriz?

“Aklın İsyanı”ndan alıntılarsak; “Marksistler şu iki şey nedeniyle doğaları gereği iyimserdir; diyalektik materyalizm felsefesi ve işçi sınıfına, insanlığın sosyalist geleceğine duydukları inanç. Çoğu insan hayatlarının şekillendiren ve kaderlerini belirleyen olayları sadece yüzeysel olarak ele alır. Diyalektik ise insana görünenin ötesine bakmayı, istikrar ve sükûnet görüntüsünün altındakine nüfuz etmeyi ve yüzeyin altında fokurdayan zıtlıkları ve kesintisiz hareketi görmeyi öğretir. Her şeyin er ya da geç zıddına dönüştüğü bir sürekli değişim düşüncesi, bir Marksist’in mevcut durumun ötesine geçmesine ve büyük resmi görmesine imkân verir.”

Büyük resmi gördüğümüz için iyimseriz!

*Yazıda Ted Grant ve Alan Wood’un Marksizm eleştirilerine cevap verdikleri “Aklın İsyanı” (Yordam Kitap) çalışmasından yararlanılmıştır.