Müzisyen Haluk Çetin, Şiiriçi Şarkılar ve Çaresi İsyan Olmuştur albümlerinden sonra Yürüdüm Sana Doğru albümünü de dinleyenleriyle buluşturdu

‘Marş söylemiyoruz ama biz de politiğiz!’

BURAK ABATAY @abatayburak

Müzisyen ve TV programcısı Haluk Çetin, yeni albümü Yürüdüm Sana Doğru’yu Ada Müzik etiketiyle dinleyicisiyle buluşturdu. Her cumartesi gecesi saat 01.00’de ‘Şiiriçi Şarkılar’ programı ile Halk TV ekranlarında olan Haluk Çetin, yeni albümünde Ataol Behramoğlu, Nâzım Hikmet, Hüseyin Haydar, Tuğrul Keskin, Namık Kuyumcu, Oğuz Mucurluoğlu, Ruhan Odabaş ve Gökhan Hoştürk şiirlerini besteledi. Çetin ile, engelli bireylere ithafen, şiiri Oğuz Mucurluoğlu’na ait Dinle Kardeşim adlı beste ve Türkan Saylan’a ithaf edilen, şiiri Hüseyin Haydar’a ait Türkan Saylan Türküsü adlı şarkının da yer aldığı albümünü konuştuk.

»Kent ozanlığı ve kent müziği diye bir şey varsa siz bunun neresindesiniz?
Ben tam içinde, ortasındayım. Çünkü benim yaptığım iş edebiyatı, şiiri de içine alıyor, o anlamda tam ortasındayım. Nejat Yavaşoğulları’nı da katabilirsin kent ozanlığı tanımına; Türkçe rock yapılamaz yargısını kıran bir müzisyendir, tartışmasız. Unutuyoruz bunları ama çok tartışılıyordu yapılır mı, yapılmaz mı diye, sonra bir adam çıktı ve yaptı. Sonra da bu mesele kapandı, bir daha hiç konuşulmadı. Şimdi kimse yadırgamıyor Türkçe rock yapan grupları ama o dönem çok konuşuluyordu.

»60’lı ve 70’li yılların rock müziğinden sonra 80’de Nejat Yavaşoğulları çıktı ve bambaşka bir şey yaptı. Ondan da etkilendiniz mi?
İşte kent ozanlığı tam da bu yani, bu meselenin temel taşlarından biridir Nejat Yavaşoğulları. Çünkü İstanbullu, burada yaşıyor ve buranın müziğini yapıyor, hikâyenin özeti budur. Cumhuriyet’ten sonra aydınlanma değerlerinin yükselmesi; tiyatro, müzik ve pek çok alana verilen önemin artması ile birlikte kentli bir kuşak oluşmaya başlıyor. Tabii ki daha ziyade İstanbul, Ankara, İzmir gibi o dokunun daha yoğun olduğu yerlerden çıktı bu müzisyenler. Gerçi ben Bursalıyım ama benim de ağabeyim ODTÜ’lü. Yani o devrimci kuşaktan bir etkilenme var muhakkak. Onun sayesinde pek çok müzik türüyle tanıştım; The Beatles’ı, protest müziği duydum ve oradan yürüyerek geldim bugüne.

»Peki kentli müzik bize ne söylüyor ve sözünü neye dayandırıyor sizce?
Mesele bana göre şudur; duyguya ve düşünceye hitap eden müzik. Kendi müziğimi bu şekilde tanımlıyorum ve dilinin kent dili olduğu bir müzik yapıyorum. Şimdi burada oturuyoruz, orada bir AVM var, kahveciler var, çıkıyorsun Mecidiyeköy’de başka, Taksim’de başka türlü bir şey var. Yaşadığın, hissettiğin şeyler ve gördüğün, duyduğun şeylerle ilintili yaptığın iş. Kentlisin, burada doğmuş büyümüşsün, bu değerlere sahipsin ve bu değerlerin doğal olarak hem duygusal anlamda ifadesi de kentli oluyor. Mesela makamsal tınılar yok benim müziğimde, bu bilerek yapılmış bir tercih değil, doğal olarak öyle etkilendim, gitar çaldım ve öyle yürüdüm.

»Şiir ve müzik arasındaki bağı nasıl kurdunuz, bu nasıl çıktı ortaya?
Birincisi, her sanat dalı tartışmasız, iç içedir. İkinci olarak şiir ile müzik zaten dünyada da iç içe, bizim ülkemizde de. Münir Nurettin ve Yahya Kemal birlikteliğini, âşıklık geleneğini düşün mesela. Ama bazı şairlerin eserlerinin bestelenmesi çok zordur. Hakikaten müziğe, bestelenmeye çok yatkın şiirler de vardır ama bir kısmı için de müzikle uyum yakalamak kolay iş değildir.

»Şiir ve şarkı sözü gibi bir ayrımınız var mı?
Tabii ki var, şarkı sözü başka bir şeydir. Çok iyi şarkı sözleri var, bana göre şiir kalitesinde, mesela Ortaçgil’in sözleri öyledir. O şarkı sözlerini bir şiir olarak yazmış olsa aynı etkiyi yaratırdı sanıyorum. Ama ikisi ayrı şeylerdir, çünkü bazen melodinin üzerine giydirilir sözler ve ona göre yazılır.

»Şiir ve müziği bütünleştirmiş ve bununla anılan bir müzisyen olduğunuzu söyleyebiliriz. Üçüncü solo albümünüz ‘Yürüdüm Sana Doğru’da, çağdaş ve yaşayan şairlerin eserlerini de bestelemişsiniz. Bu şiirleri nasıl seçtiniz?
Çok sık şiir okuyan bir insanım ve çok etkilendiğim şiirlerin fotokopisini alıp yanımda taşırım çoğu zaman. Onlara hep ara ara bakarım ama sanırım birçok şairin arkadaşım olması da çok etkili oluyor. Nevzat Çelik, Hasan Öztoprak, Haydar Ergülen gibi isimlerle arkadaş olmak ve onların şiirleri üzerine çalışmak ayrı bir keyif veriyor elbette. Ne yalan söyleyeyim, bir öncelik de veriyorum onlara ama tabii ki tek başına belirleyici bir şey değil bu.

»Şair Betül Dünder bir röportajında “Hiç tanımadığım bir şairle de kardeş olabilirim” diyordu. Sizin bu albümünüzde bestelediğiniz şiirler de gerçekten böyle bir kardeşliğin ürünü mü?
‘Yürüdüm Sana Doğru’, 12 Eylül öncesi Bursa’da öldürülen devrimci bir öğretmen için yazılmıştır. Şairi Metin Güven benim çocukluğumun devrimci şairlerinden ve ağabeyimin arkadaşı. Benim için değeri, hayatımdaki yeri çok büyüktür, ben de ona bir vefa olarak besteledim bu şiiri. Bir şekilde hayatına dokunan yerlerden çıkıyor bu işler.

»Kentli müziğin politize olamayacağı noktasında korkunuz var mı?
Aslında bana göre basbayağı da politiktir. Belki marş söylemiyor ya da kırsalın dile getiriş biçiminden farklı bir dile sahip ama Nejat Yavaşoğulları’nın şarkıları politik değil mi şimdi? Politiktir ama dili farklıdır sadece. Bir de şu kadın şair meselesinde yaramı açtın, kesinlikle kadın şairlerin eserlerine de yer vermem gerektiğini düşünüyorum ve gerçekten çok iyi kadın şairler var özellikle son dönemde. Bundan sonraki albümde yer alacak kesinlikle.

»Popüler olmak gibi bir kaygınız var mı?
Yok, hiç olmadı.

»Bir sanatçı için popüler olmak, daha tüketilebilir olmak bir korku mudur peki? Sanatçı, kendine ait büyüsünü kaybedebilir mi popülerlikle birlikte?
Kaybedebilir ama diğer yönden de yarattığın şeylerin insanlara ulaşmasını istiyorsun. Popülerlik düşüncesi beni rahatsız ediyor ama öte yandan da bestelerin dinlenmesini, değerlendirilmesini istiyorsun. Bizim en büyük sıkıntımız dinleyiciye ulaşamıyoruz. Bir haberin bile yapılsa ana akım gazetelerde, bizim için yüzbinlerce insana ulaşmak demek bu. Ama işte korkuyorlar, çekiniyorlar ya da ilgilenmiyorlar ve ulaşamıyorsun. Sonuçta ne yaptığımız belli, siyasi görüşümüz belli ve mümkün değil senden bahsetmeleri, ülke böyle bir hâlde ne yazık ki.

»Günümüzde nasıl buluyorsunuz sanatın ve sanatçının özgürlüğünü?
Sanatçılar da toplumun diğer katmanları kadar özgür. Çok sıkıntılı bir dönem, Türkiye’de hep çok sıkıntılı şeyler yaşandı ama bu kadarı hiç olmadı. Bu anormal bir durum. Ama ben umutlu olanlardanım ve aşacağımıza inanıyorum bunları.

»Sanat da belki bu yüzden hâlâ ısrar ediyor, değil mi?
Tabii ki, işlevi de bir anlamda odur zaten sanatın. Çünkü sanatın kendisi aydınlıktır.

»Bir sonraki albümde kendi yazdığınız sözler de olacak mı?
Söz denemelerim var. Yalnız şairlerle ve şiirle bu kadar yakın ilişkide olunca artık kendi sözlerim çok aşağıda kalır diye korkuyorum. O yüzden o topa hiç girmedim ama bundan sonra olabilir diye düşünüyorum.

»Bir yandan da televizyonculuk yapıyorsunuz, bir sanat programı yapmak ve orada diğer sanatçı dostlarınızı ağırlamak nasıl hissettiriyor size?
İnsanları yakından tanımak, onlarla sohbet etmek çok hoş bir şey, yakından müzisyenleri ve şairleri görmek, onları dinlemek çok güzel. Kendimi çok şanslı hissediyorum bu anlamda. Zaten tanıdığın ve sevdiğin sanatçılarla yakınlaşmış oluyorsun ve bu çok kıymetli bir şey. Sahne dışındaki en güzel tarafı müzisyen olmanın bu insanlara vakit geçirmek, paylaşımda bulunabilmek olsa gerek.