Marx lise sosyoloji kitaplarından çıkarılmış. Liselerde 2016-2017 yılında okutulan sosyoloji kitabında sırasıyla Auguste Comte, Karl Marx, Emile Durkheim, Max Weber anlatılırken; bu yıl okutulacak kitapta Saint Simon, Comte, Durkheim ve Weber anlatılacakmış. Kuşkusuz, bir şeyin anlatılıyor olması onu değerli kılmadığı gibi, anlatılmıyor olması da değersiz kılmaz. Hatta günde beş vakit küfür ederek anlatmaktansa anlatmamak yeğdir. Örneğin, “Ey Muaviye! Eğer bu sarayı kendi paranla yapıyorsan israftır, yok eğer halkın parasıyla yapıyorsan ihanettir!” diyen Ebu Zerr’den bahsetmeyen bir İslam anlatılmasa daha iyidir. Ya da “Dünyayı anlamak yetmez onu değiştirmek gerekir” diyen bir Marx yerine, onun doğum ve ölüm günlerinden bahseden bir anlatı olmasa da olur.

Onun kitaplardan çıkarılmasının nedeni, kuşkusuz, bir ölünün yüzlerce yıl sonra bile dünyayı değiştirme gücünden duyulan korkudur. İşte hayalet böyle bir şeydir. Resmi de, ismi de, cismi de korkutur. Karl Marx dünyaya bir sis gibi çöken kapitalizmin üzerinde dönüp duran ürkütücü bir hayalettir ve bu yüzden kendisini bu dünyanın efendisi sananların onu kitaplardan çıkarıyor oluşu şaşırtıcı değildir. Komik olan şey bir hayaletin herhangi bir yerden kendi isteğinin dışında çıkarılmasının mümkün olmadığı gerçeğinin görülmemesidir.

Kuşkusuz Marx’ın teorileri bugüne kadar bolca tartışıldı ve tartışılmaya devam ediyor. Hegel’in ve Engels’in onun üzerindeki “mistik” etkisi eleştirildi ve eleştirilmeye devam edilecek. Marx artık kendisine yöneltilen eleştirilere cevap verebilecek durumda değil ama Marksistler -hem de her türden ve duruştan Marksistler- kuşkusuz bu eleştirilerin cevaplarını veriyorlar ve vermeye de devam edecekler. Marx’ın ve onun sevgili arkadaşı Engels’in benim için anlamları belki de genelden biraz daha farklı olabilir. Engels’in, Marx’ı kendi yolundan Hegelci bir yan yola saptırdığını düşünenlerdenim. Kuşkusuz tersine hak verenler de çoğunluktadır. Ancak ne olursa olsun onlar benim için her şeyden önce ezilenlerin ve sömürülenlerin ahlakı, dik duruşu ve ezen ve sömürenlerin korkulu rüyasıdır. Sol ahlakın temel taşlarındandır.

Onların eserleri bugün hâlâ dünya üzerinde en çok okunan ve en fazla referans verilen eserlerdendir. Tam da bu nedenle senin o “sosyoloji kitabı”n Marx’ı çıkardığı için değer kazanmamış, aksine ederinden değer kaybetmiştir. Aklı başında hiçbir sosyolog içerisinde Marx olmayan bir kitabı sosyoloji kitabı diye evinin kütüphanesine koymayacaktır.

Onların dev eserleri hâlâ okunuyor. “Komünist Manifesto” Dünya Ekonomik Forum verilerine göre dünyada en çok okunan eserler arasında ilk onda. Marx’ın en sevdiğim kitabı “1844 El Yazmaları”. “Alman İdeolojisi” şaşkınlıkla okuduğum; “Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i” –konu Marx’sa- en çok referans verdiğim; “Anarşizm Üzerine” en çok kuşkuyla ve burun kıvırarak baktığım; “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” en soğuk bulduğum kitapları. Marx’a sevgiden çok daha büyük bir saygım var. Marksist olmanın kendisinin de -diğer bütün “olmalar” gibi- ne anlama geldiğini bilmiyorum. Bilsem de tanımlayacak ve benim Marx anlayışımın dışında kalanları dışarıda bırakacak kadar hadsiz olduğumu sanmıyorum.

Marx, bugün, öngörüleri ve söyledikleriyle hâlâ birilerinin umudu diğerlerinin korkulu rüyasıdır. O kapitalizmin ruhunu okuyan ve tam da bu nedenle içinde yaşadığımız girdabın büyüklüğünü bize gösteren bir bilgedir. Ve yine tam da bu nedenle kapitalizme tukaka diyenlerin, eğer azıcık kendi düşüncelerine saygıları varsa, onu da minnetle selamlamaları ahlak gereğidir.


Bazı meselelerde söylediklerinin kendi çağına ilişkin ve orada kalmış olduğunu düşünmekle birlikte, dünyada sömürü var oldukça, kitaplardan çıkarılsa bile, Marx’ın, ezenlerin ve sömürenlerin tepesinde dolaşacağını da iyi biliyorum.