Marx’ın yolu politikayla bilimin, felsefeyle iktisadın, diyalektikle maddeciliğin buluştuğu eşsiz bir yoldu. Doğumunun 200. yılını kutladığımız şu günlerde (5 Mayıs 1818 doğumlu), ustanın yolunda yürüyenlere selam olsun

Marx’ın yolu

MELDA YAMAN - ÖZGÜR ÖZTÜRK

Platon’un ünlü mağara benzetmesine göre insanlar, bir mağarada zincire vurulmuş mahpuslar gibidir. Dış dünyayı yalnızca mağara duvarlarına yansıyan gölgelerden tanırlar, bu nedenle de yanılsamalar içinde yaşarlar. Bir gün birisi dışarı çıkar ve parlak gün ışığında, nesneleri oldukları gibi görür. Bu filozoftur. Fakat mağaraya geri dönüp gördüklerini anlattığında mağara insanları ona inanmayıp yansıma-yanılsama dünyasında yaşamayı sürdürürler. Oysa hakikât, filozofun da gördüğü gibi, dışarıdadır.

Robert Paul Wolff, Kapital’in edebi yapısını incelediği Para Babaları Çok Şanslı Olmalı (Moneybags Must Be So Lucky) kitabında, Marx’ın bu benzetmeyi tersine çevirdiğini belirtiyor: kapitalist toplumda hakikât dışarıda değil, mağaranın içindedir. Işıltılı piyasa dünyası yanılsamalar üretir; hakikât ise üretim alanında, fabrikanın karanlıklarındadır.

Bu hakikât artı değerdir, sömürüdür. Kapitalist işçiyi çalıştırır ve onun ürettiği değerden daha azını ücret olarak öder. Bunu olanaklı kılan, kapitalistin üretim araçlarının sahibi olması, işçininse yaşamak için emek gücünü satmak zorunda kalmasıdır; emek gücünün de bir meta haline gelmiş olmasıdır. Emek gücü, kendi değerinden daha fazla değer, artı değer yaratabilen özgül bir metadır. Para babası kapitalist, piyasada böyle bir meta bulduğu için şanslıdır, zira kârı bundan kaynaklanır. Sermayenin sırrı artı değerdir. Kapital’in bilimsel gücü ve güncelliği, sermayenin sırrını ortaya çıkarmasından ileri gelir.

Marx “bilime giden düz yol yoktur” diyor. Peki kendisi hangi yolu izledi? Smith’i, Ricardo’yu, Hegel’i ve diğerlerini nasıl aştı? Sermayenin sırrına nasıl vakıf olabildi?

• • •

Kuşkusuz, Marx tarihin en büyük düşünürlerinden biriydi. Daha da önemlisi, dehasını işçi sınıfının hizmetine vermiş, yaşamını emekçilerin davasına adamıştı. Gençliğinden itibaren siyasal mücadele içinde yer aldı. Kapital’i yazdığı dönemde, Enternasyonal’in de kurucusu ve fiili önderiydi. Marx’ın teorisi baştan sona politik nitelik taşır. Bir anlamda, Avrupa işçi sınıfı, Marx’ın şahsında, o çağın tüm bilgisini özümseyip aşmıştır. Gelgelelim tek başına politik tavır elbette ki bilimsel başarının garantisi değildir.

Teorisini inşa ederken Marx, Hegel’in diyalektiğinden yararlandı. Bu sayede Grundrisse’de politik iktisadın ötesine geçip, Kapital’de değer biçimi analizini geliştirdi. Nasıl Smith ile Ricardo klasik iktisadın doruğuysa, Hegel de felsefenin doruğuydu. Marx’ın ömrü boyunca hem iktisatla hem de Hegel felsefesiyle boğuştuğunu söylemek abartı olmaz.

Marx, Grundrisse’de, politik iktisadın tek başına üretim yapan Robinson kurgusunu eleştirip, toplum içinde üreten bireylerin toplumsal üretimine bakmak gerektiğini belirtti. Meta üretiminin Smith’in ileri sürdüğü gibi insan doğasından türemediğini, özgül bir tarihsel ve toplumsal biçim olduğunu gösterdi. Sermaye, emeğin kanından canından oluşuyor; emeğin kendi ürünü, kendisini sömüren bir canavar olarak karşısına çıkıyordu.

Marx bu dönemde Hegel’in yanı sıra Aristoteles’e de dönme ihtiyacı duymuştur. Marx-Hegel ilişkisi konusunda çokça yazılıp çizilmesine rağmen, Marx-Aristoteles ilişkisini ele alan külliyat henüz çok cılızdır. Marx’ın üç kaynağının Alman felsefesi, İngiliz politik iktisadı ve Fransız sosyalizmi olduğu söylenir. Belki de Aristoteles’i dördüncü kaynak sayabiliriz

Ne var ki Marx o dönemde politik iktisat ile kısmen aynı zemindeydi. Politik açıdan kapitalizme karşıydı, ama özgül bir sömürü ilişkisi olarak sermayenin teorisini henüz tamamlamamıştı. Artı değeri henüz keşfetmemiş, değer biçimini geliştirmemişti. Artı değeri, Engels’e bir mektupta yazdığı gibi, bu defterleri doldururken bulacaktı. Değer biçimi analizini ise Kapital’de geliştirecekti.

Değer biçimi analizinin kökleri, Marx’ın politik iktisatla hesaplaşmasının yanı sıra Fransız sosyalist Darimon’la tartışmalarına uzanır. Proudhon’u izleyen Darimon, kapitalizmin kötülüklerini aşmak için, işçilere ücret yerine emek zamanı kuponları vermeyi önerir. Marx, Proudhon’la Darimon’u, ücretli emeği kaldırmadan sadece ücretin biçimini değiştirmeyi önerdikleri için eleştirir. Üretim ilişkilerine dokunmadan parayı yok etmek çözüm değildir, bu ‘papalığı kaldırmadan herkesi Papa yapmaya’ benzer. Ayrıca, bir işçinin emek zamanı diğerlerinin emek zamanlarıyla dolaysızca mübadele edilemez; bunun için bir dolayımdan geçmesi, nesnel bir biçim alması gerekir. Para ile meta birbirlerini gerektirir, değerin iki farklı biçimini oluştururlar.

Marx’ın en verimli dönemi, 1857-58 tarihli Grundrisse’den 1867’de Kapital’in yayımlanışına kadarki on yıldır. Bu dönemde Marx, Hegel’i yeniden inceledi ve onun Mantık Bilimi’nden yararlandı. İlk kez 1930’larda yayımlanan Grundrisse, Marx-Hegel ilişkisi konusunda yeni tartışmalara yol açtı. Yazarak düşünme alışkanlığıyla bilinen Marx, düşüncesini netleştirmek için kaleme aldığı ve Kapital’in ham taslağı sayılan bu defterleri doldururken, Hegel mantığını maddeci ve epey yaratıcı biçimde kullanmıştı.

Diyalektik yönteme göre, şeyin (örneğin sermayenin) gerçek bilgisi, ancak onun kendi diyalektiğiyle ortaya konulabilir. Marx da sermayenin mantığını açığa çıkarabilmek için kategorilere başvuruyor, ulaştığı sonuçları ise sürekli olarak hem olgularla hem de mantıksal tutarlılık açısından sınıyordu. Böylece, Grundrisse’den Kapital’e giden yolda (ara basamaklar olan 1859 tarihli Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’yı ve -Artı Değer Teorileri’ni içeren- 1861-63 defterlerini unutmadan), Marx teorisini giderek yetkinleştirdi; metayı, parayı ve sermayeyi değer biçimleri olarak inceledi.

Marx bu dönemde Hegel’in yanı sıra Aristoteles’e de dönme ihtiyacı duymuştur. Marx-Hegel ilişkisi konusunda çokça yazılıp çizilmesine rağmen, Marx-Aristoteles ilişkisini ele alan külliyat henüz çok cılızdır. Marx’ın üç kaynağının Alman felsefesi, İngiliz politik iktisadı ve Fransız sosyalizmi olduğu söylenir. Belki de Aristoteles’i dördüncü kaynak sayabiliriz.

• • •

Kapital insanlık tarihinin en önemli yapıtlarındandır, ne yazık ki tamamlanmamıştır. Aslında Marx, ilk başta planladığı (sermaye, toprak, emek, devlet, dış ticaret, dünya pazarı konulu) altı kitabın ancak birincisini yazabildi. Ölümünden sonra, Kapital’in (yani ilk kitabın) II. ve III. ciltlerini kırk yıllık yoldaşı ve çalışma arkadaşı Engels derledi (birkaç yıl önce Fred Moseley, Kapital III’ün yeni bir derlemesini yaptı). Marx ve Engels’in toplu yapıtlarını yayınlama projesi henüz bitmemiştir. Yine de, elimizdekiler bütünlüklü bir Marksizm resmi sunar. Aradan geçen 150 yılda, Marksist akım çeşitli yönlerde gelişmiş, zenginleşmiş, dünyayı değiştirmek isteyenlere esin vermiştir.

Marx’ın yolu politikayla bilimin, felsefeyle iktisadın, diyalektikle maddeciliğin buluştuğu eşsiz bir yoldu. Doğumunun 200. yılını kutladığımız şu günlerde (5 Mayıs 1818 doğumlu), ustanın yolunda yürüyenlere selam olsun.