Başlık yanıltmasın, altı parti liderinin masaya koyduklarının dökümü Edip Cansever tadında kaleme alınacak değil. Ne klavyemin kapasitesi yeter buna, ne de liderlerin masaya koydukları mevzular uyar. “Güçlendirilmiş parlamenter sistemi koydular masaya”, dedikten sonra, örneğin “pencere yanındaydı, gökyüzü yanında / uzandılar masaya sonsuzu koydular” denebilir mi? Ortama uymaz, kulağı tırmalar. Altı liderin masaya koyduklarını estetize edebilmek kolay değil; Devlet Bahçeli’nin masaya bacak metaforu ile dalması da, ihtimal ki bundandır.


***

Ama yine de hakkı verilmeli, masa da masa hakikaten. Erdoğan tarz-ı siyasetin anti-tezi, mesela; kendi aralarında hiyerarşik mesafeler yok, eşitler arası iletişim 5,5 saat sürüyor ki Erdoğan tarz-ı bir siyasetçiyi böyle bir ortamda 5 saniye tutamazsınız. Masada geleneksel siyasi yelpazenin sol-sosyalist kanadı dışındaki hemen her rengi var; öyle ki Cumhur İttifakının siyasi yelpazedeki karşılıkları bile masada ziyadesi ile temsil ediliyor. Bu haliyle masa, Erdoğan hükümranlığındaki mevcut hükümet sistemini bir yol kazası olarak gördüğünü ilan ediyor ve bizi yeniden Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecindeki Türkiye’ye davet ediyor. Haksızlık da etmeyelim, olası yol kazalarını önleyici mahiyette, çoğu devlet idaresiyle ilgili tedbirler de o masada yer alıyor. Bu az şey mi, diyebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız; mevcut halimiz, her an her yerden her şekilde gelebilecek fenalıklar ülkesini fazlasıyla andırdığı için altı liderin masaya koyduğu “normalleşmiş ülke” vizyonu tabi ki az şey değil.

Masa bu haliyle Cumhur İttifakını fazlasıyla tedirgin etti. Siyasi rakibini yok hükmünde görüp üzerlerine düşman ve suçlu etiketini boca eden gerilim siyasetini bu masa varken sürdürmek, otobana ters yönden giren Temel fıkrasını fazlasıyla andırır bir manzara yaratacaktır. Eşik aşılmıştır, bu saatten sonra kutuplaştırma siyasetindeki şok edici her yeni hamle, Cumhur İttifakının bu toplumdaki meşruiyet alanının daralmasıyla sonuçlanacaktır.

Hazır söz buraya gelmişken, araştırmacı gazetecilerin güvenlik bürokrasisi kaynaklı uyarılarına da değinmeli: Buna göre mevcut seçim sürecinde tıpkı 7 Haziran–1 Kasım 2015 aralığında olduğu gibi, halkı yeniden can güvenliği paniğine sevk edecek büyük provokasyonlar beklenmelidir. Böylesi fenalıklar kuşkusuz mümkündür. Kendi öz imgesini memleket sanan bir lider ve onu buna inandıran ve bunlara inanlar toplamı ile yönetilen bir ülkede, seçim vakti her şey beklenir. Lakin burada da eşik aşılmıştır. Yaşam standartları itibarıyla her günü bir öncekinden daha kötüye giden bir halkınız var ise o ortamda can güvenliği kanlı provokasyonlarla tehdit edilenlerin öfkesini ve oyunu nereye yönlendireceği tahminlere açıktır.

Altı lider masaya normalleşmiş bir Türkiye’nin merkez siyaset alanını da koymuş bulunuyor. CHP varlığı ile Demokrat Parti ise simgesel olarak 100 yıllık Cumhuriyet’in merkez siyaset alanını belirleyen iki aktör olarak o masada. Akşener, merkez siyasal aktör olmak yerine ideoloji partisi kalmayı yeğleyen MHP’den kopuşu temsil eden ve Türkiye’nin yeni merkezi olma iddiasını taşıyan bir partinin lideri olarak orada yer alıyor. Babacan ve Davutoğlu’nun ise Erdoğan’ın liderliği ile kaçırılan fırsatı, Türkiye’de alternatifsiz yeni merkez olma fırsatını yeniden elde etme arzusu ile o masada yer aldıkları anlaşılıyor.

***

Altı liderli masa içermedikleri itibarıyla da tartışılıyor; eğer sonucu oy oranları tayin edecek ise hesap ortada, deniyor ve %10 bandındaki oyu ile gözler HDP’ye çevriliyor. Masadakiler “içermemek dışlamak anlamına gelmez”, görüşündeler. Masada yer alan parti liderlerinin siyasi tutum ve davranışlarını seçim aritmetiğinin etkilediği görülüyor. Son günlerde sayısı artan kamuoyu araştırmaları da bu ortamı besliyor.

Evet, Cumhurbaşkanlığı seçiminde 50+1 gerekirken, milletvekilliğinde Anayasa yapacak 2/3 çoğunluğa ihtiyaç bulunuyor. Bu durumda dikkatler seçim anketlerinin marjinleri yerine ortalama eğilimleri temsil eden siyasi aktörlerine çevriliyor. Ne var ki iktisadi buhranın belirlenimi altında siyasi rejim ve hükümet sistemi krizini eş anlı yaşayan Türkiye’de bu düğümü çözme iradesi, ortalama/averaj eğilimleri değil, ortak/kolektif varlığı gerektiriyor. Bu hususta da kimlerin mahir olduğu bilinir.