Masal beni eril dilin tuzaklarından koruyor

SONER SERT

Şair Neşe Yaşın ile geçen günlerde yayımladığı son şiir kitabı Kar Uykusu’nu konuşmak için bir araya geldik. Kıbrıs Edebiyat Birliği’nden aldığı ödülü, şiirinin biçimlenişini, geçirdiği evreleri ve bugün geldiği yeri konuştuğumuz Yaşın’la siyasetten de bahsettik. “Sol politik iklim içinden biriyim, otorite karşıtıyım, motorların maviliklere sürüleceği günleri hayal eden biriyim ama benim esas ideolojim özgürlüktür” diyen Yaşın, şu günlerde Gümüşlük Akademi için Akdeniz şairlerini konu alan potcast dizisini yürütüyor.

>> Kar Uykusu’na sizi getiren şiir serüveniniz hangi evrelerden geçti?

Şiir serüvenimin en başında yer alan Sümbül ile Nergis’teki bazı şiirler ciddi bir edebiyat dergisinde (Sanat Emeği) yayımlanmasına rağmen Erdal Öz’ün isteği ile Sümbül ile Nergis bir çocuk kitabı olarak çıkmıştı. Ben de çocuk yaştaydım zaten. Savaşların Gözyaşları’nda da o çocuksu ses, savaşı hayretle izleyen çocuk bakışları vardır. Kapılar kadın olmanın trajedisinin farkına varışın kitabıdır biraz da… Biraz hırçın, isyankâr bir kitaptır. Ay Aşktan Yapılmıştır’da sesimin yumuşadığını, daha sofistike bir yere geçtiğimi düşünüyorum. Bellek Odaları biraz da hatıra ve hatırlama kültürü üzerine kafa yorduğum ve erotik özgürleşmenin daha belirginleştiği bir kitap ama esas mesele özgürlük arayışı. Yani erotik ya da başka türlü bütün mesele tabuya, otoriteye, verili olana karşı durmak. Üşümüş Kuşlar’da da bellek ve anlatılar üzerine epey derdim var ve bireysel olanın politik olana dönüştüğü, ikinin ilişkisini temel alan bir dünyayı anlama çabasının sürdüğünü düşünüyorum. Kar Uykusu ile ilgili değerlendirmeler gelmeye başladı. Her yorum beni heyecanlandırıyor şu sıralar.

>> Kıbrıs Edebiyat Birliği’nin her sene verdiği Edebiyat Ödülünün sahibi siz oldunuz. Bu ödülün sizde nasıl bir duygusal karşılığı oldu? Sizi motive mi etti, tedirgin hale mi getirdi? Ne düşünüyorsunuz?

Bu ödül benden çok çevreyi sevindirdi sanırım. Kıbrıs’ın güney tarafından faaliyet gösteren ağırlıkla Rum yazarların bulunduğu bir edebiyat örgütü tarafından verilmiş olması, ödülü Kıbrıslı Rum yazar Kostas Katsonis ile paylaşmam heyecan yarattı. Yunanca’ya çevrilen Yasak Bahçeler isimli seçme şiirlerden oluşan Atina’da Vaxikon Yayınevi tarafından geçen yıl basılan kitabım getirdi bana bu ödülü. Şiirlerimin ülkemin diğer dilinde daha yaygın okunuyor olması ve ödülün kitabıma ilgiyi çoğaltması beni esas mutlu eden.

masal-beni-eril-dilin-tuzaklarindan-koruyor-878394-1.

>> ‘Kar Uykusu’nda düşsel bir anlatım hâkim. Masalsı bir dünya kuruyorsunuz. Son yıllarda özellikle biçimsel olarak şiirinizin dönüştüğünü düşünüyor musunuz?

Bu kitapta bir yenilik var benim için. Tek bir tema etrafında dönen, biraz da bir librettoyu andıran bir kitap. Masalsı ve mitolojik göndermeler Üşümüş Kuşlar’da da vardı. Masal anlatısının dişil bir dili olduğunu, sözlü kültürün parçası olan anonim masalların genelde dişi bir anlatıcı taşıdığını, okuma yazma bilmeyen kadınların bin bir gece masallarının anlatıcısı Şehrazat gibi hikâye kurucular olduklarını düşünüyorum. Masal beni eril dilin tuzaklarından koruyor sanki biraz da.

>> Şiiriniz, gerek Kıbrıs’ın ‘bu tarafı’nda, gerek ‘diğer tarafı’nda hep her daim barış duygusuyla karşılık buldu. Halklar şiirinizi sıcak karşılarken, siyasiler nasıl algıladı sizce? Aynı soruya ek olarak, sanatın siyaset üzerinde belirleyici bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Şiirdeki masumiyet dilinin kalplere ulaştığını düşünüyorum. Şiir aslında herkesin kalbinde olanı, söylemek isteyip de dile getiremediklerini sunuyor onlara. Siyasiler şiirin bu gücüyle başa çıkamıyorlar. Siyasetin dili ile şiiri yenemezsin. Sanat bir siyasi projeye angaje olmamalı ama aynı zamanda da derin bir siyasi duyarlık taşmalı bana kalırsa.

>> Orhan Kahyaoğlu, ‘Kar Uykusu’nda da olmak üzere, sizin şiirlerinizin bir ‘yalnızlık’ barındırdığını söylüyor. Şair zaten ‘yalnızlık’tan çıkmaz mı? ‘Kalabalık insan’dan şair olur mu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Yalnızlık aslında içinde kendini yalanlayan bir kavuşma, bir başka insanla derin bir buluşma arzusunu barındıran bir haldir benim için. Bu arzunun varlığı ve yaşanan andaki olanaksızlığı içimdeki müziğin tellerini hareketlendirir ve yaratıcılığı tetikler. İç tırmalayan, insanın dengesini bozup sabırsız bir ağrıyla kuşatan, hayıflanmayla yaşanan bir yalnızlık değil söz ettiğim. Rıza gösterilmiş bir teklik hali kast ettiğim. Bir dinginlik alanı… İçin için kaynıyor, arada tanımsız bir iç çekişe dönüşüyor olsa da. Dünyanın uçsuz bucaksızlığının hayattaki olasılıkların sonsuzluğunun ayırdına varmaya, anın, mekânın, güncelin, başka insanların kafa karıştıran enerjisinin tutsaklığından kurtulmaya yardımcı olan bu yalnızlık, yaratıcılığa çevirir rotasını. Yaratıcılık ise en güzel, en çoğul buluşmayı getirir başkalarıyla. Yaratılanla yaşanır kavuşma.

Orhan Kahyaoğlu’nun şiirlerimde gördüğü sanırım ötekine ulaşma çabalarının getirdiği yorgunluklara eşlik eden bir kırılma. Dünyada kaybolmuşluk hali biraz da algıların güçlü olmasından. Şairin kendinden çıkıp kendine doğru bakarken kendini bile bir öteki olarak görmesinden.

>> Şairin coğrafyası, dilini nasıl etkiler sizce? Karasal iklimden, sert mekânlardan çıkan şairler daha öfkeli sanki… Sizin şiirinizse, Akdenizlilikle mi bilinmez, daha lirik akıyor. Şair ve mekân konusunda ne düşünüyorsunuz?

Şiirin şairin kimliğinin bir aynası olduğunu düşünüyorum. Coğrafya ise kimliğin önemli bir parçası. Akdenizliliğin en önemli yanı “kültürel melezlik” bana kalırsa.Akdeniz’i bir kimlikler marangozhanesi olarak daha doğrusu diyalektik bir ilişki içinde yenilenen bir kimlikler mekânı, buna dair didişmenin de sürdüğü dinamik bir coğrafya olarak görebiliriz. Braudel bundan söz eder Akdenizle ilgili kitaplarında. Bir yandan birleştirici özellikler, diğer yandan değişimi getiren dinamikler söz konusu Akdenizlilik’te. Şiirimin ruh ve atmosfer olarak Akdenizli olduğunu söyleyebilirim.

>> Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Bu zor zamanlarda olabildiğince meşgul tutmaya çalışıyorum kendimi. Gümüşlük Akademisi için Akdeniz şairlerini kapsayan podcast dizisini sürdürüyorum. Bu sıralar haliyle Kar Uykusu’nun heyecanı içindeyim ve böyle röportajları yanıtlamakla uğraşıyorum. Onun dışında İstanbul Bienali kapsamındaki bir şiir projesinin de parçasıyım. Yenidüzen gazetesi için her pazar bir köşe yazısı yazıyorum. Kar Uykusu bir tema etrafında yazılı özel şiirleri kapsayan bir proje olduğundan Üşümüş Kuşlar’dan sonra yazdığım diğer şiirleri de kapsayan, büyük olasılıkla adı ‘Avlu’ olacak diğer şiir kitabımın da gecikeceğini sanmıyorum.