Banksy, son günlerde açtığı, batıdaki Disneyland ve lunapark kültürünün kara mizahla çarpıtılmış bir hali olan “Dismaland” sergisiyle yine çok konuşuluyor

Masal bitti,  hoş geldin gerçeklik!

> ESRA TANRIBİLİR @irritablerains

Bilinen en eski ressamlardan biri olan Antik Yunanlı Zeuksis’in çizdiği üzümler o kadar sahiciymiş ki, kargalar onları gagalamaya çalışırmış. Artık sanatın doğayı bire bir taklit etmekten ibaret olduğu o günlerden çok uzaktayız.
Sanatın iyi bir taklitten öte anlamlar taşıdığı günümüzde sanat eseri de gördüğünüzü sandığınız şeyden başka bir şey olabilir. Mesela parlak taşlarla süslenmiş bir kurukafa aslında kurukafa değildir. Bir objenin sırtına sanat tarihi, mitoloji, metaforlar ve sanatçının hayatı nasıl gördüğü de yüklendiğinden, çağdaş sanatı anlamak için sadece bakmak yetmez; bütün bunları da bilmeniz gerekir. İstisnalar tabii ki var. Kendi geliştirdiği stensil tekniğiyle yaptığı duvar resimleriyle tanınan; savaş karşıtı, çevreci, anarşist, anti emperyalist bir sanatçı diye nitelenen Banksy de bunlardan biri(ydi). Gerçek kimliği hakkında çeşitli spekülasyonlar yapılsa da hâlâ gizemini koruyor.

Bana göre, Banksy’yi çağdaşlarından ayıran en önemli fark, onun resimlerinin herkes tarafından anlaşılır olmasıydı. Bu sistemin içine doğmuş olmanız ve günlük hayatınızı yaşamanız onun resimlerini okumanız için yeterliydi. O, sokaktaki insanın anladığı dilden konuşuyordu. Başlarda sanat eleştirmenlerince küçümsenerek, resimlerinin “ancak aptallara göz kamaştırıcı geldiği”nin iddia edilmesi de bu kolay anlaşılırlık mevzusu yüzündendir.

Banksy’nin 90’larda Bristol duvarlarına yaptığı resimlerle başladığı yolculuğu, 2000’lerde sergiler ve ünlü müzelerde yaptığı satirik performanslarla devam eder. Özellikle Filistin’in duvarlarına yaptığı stensiller hafızalara kazınır. 2006’da Los Angeles’daki sergisi içlerinde birçok ünlünün de bulunduğu insanların akınına uğrar. Günümüzde resimlerinin süslediği duvarlar yerlerinden sökülüp ünlü müzayede evlerinde milyon dolarlara satılırken, kendisi de o çok eleştirdiği popüler kültürün bir parçası olmaktan kurtulamaz.

Sokak duvarlarından milyon dolarlık hedge fonların portföylerine ve ünlü koleksiyonlara uzanan yolculuğunda hayran kitlesi de değişerek çoğalır. Şu anda Banksy ne yaparsa yapsın bayılan, Mars’ta sergi açsa ne yapıp edip oraya da gidecek olan sanatsever(?) bir güruh mevcut. Yapıtlarının sarsıcılığıyla kendi popülerliği arasında neredeyse ters bir ilişki var. 2011’de Bristol’deki ayaklanmalar sırasında insanlar sokaklarda gerçekten çatışırken, onun, isyan hatırası diye “Tesco markalı Molotof Kokteyli” posteri tasarlaması eski hayranlarınca hiç hoş karşılanmaz. Onun için söylenen, “Şampanya Sosyalisti” ve “Light Anarşist” benzetmeleri de ilk defa o günlerde dillendirilmeye başlar.

Distopik Park
Banksy, son günlerde İngiltere’nin güneybatısında terkedilmiş bir tatil kasabasında açtığı, batıdaki Disneyland ve lunapark kültürünün kara mizahla çarpıtılmış bir hali olan “Dismaland” sergisiyle yine çok konuşuluyor. “Dismaland”, Disneyland’ın vadettiği ütopik ve masalsı dünyaya karşılık, onun kötü ikizi olarak büyükler için tasarlanmış distopik bir tema park. Sadece altı hafta açık kalacak ve bilet bulmayı başaran şanslı insanlar görebilecek...

Sergi, sadece Banksy’nin 10 yeni yapıtından ibaret değil; çoğunluğunu çağdaş İngiliz sanatçıların oluşturduğu, Filistin, Suriye, İran, İsrail gibi birçok farklı ülkeden 58 sanatçının da işleri var. İnternete düşen görsellerden, Banksy’nin kendisinin yayınladığı videolardan ve gidenlerin yorumlarından gerçekten de farklı bir sergi olduğu anlaşılıyor.

Kalabalık bir mülteci botunun ve onu kovalayan başka bir teknenin yüzdüğü cesetlerle dolu bir gölet, serginin en rahatsız edici yapıtı gibi görünüyor ama, neredeyse sahillerine mülteci cesetleri vurmayan tek bir gün geçmeyen Akdeniz kadar gerçek değil. Teknelerin ambarlarında havasızlıktan boğulan, haddinden fazla bindirildikleri botlarla Akdeniz’in sularına gömülen mültecilerden haberdar olmak için illa Dismaland’e gitmek gerekmiyor. IRA eylemlerinden kalma içinden çocuk kaydırağı çıkan o tomanın benzerleri de burada bizi hâlâ kovalıyor. Kısacası biz zaten distopyanın içinde yaşıyoruz. “Gerçeklerden kaçış eylemi” artık bizim için olası değil! Arada kaçmayı deneyenlerimiz olsa da, tatile gittiğimiz otellerin iskelesinde yoga yaparken, karşımızda turuncu can yelekleriyle botları batmış mültecileri görünce acı gerçeklerle yüzleşiyor.

Dismaland’ı son zamanlardaki en iyi sistem eleştirilerinden biri olarak görenler var, haklı da olabilirler. Ama bana göre Banksy çoktan o sistemin çarklarının dişlilerinden biri haline geldi bile. Maalesef sistemi kendi silahlarıyla vurmaya çalışmak iyi niyetli bir çaba olmaktan öteye gitmiyor.