Sanatçı Sabahat Akkiraz’ın 'Happa Nine’nin Masalları' isimli kitabı yeniden raflarda. Akkiraz, masallar için şöyle diyor: “Her masal daha iyi yaşamayı sağlamak için güç verir. İnsanın vahşileşmesinin nedeni de masallardan kopmaları olabilir. İnsan değişiyor, yaşam değişiyor. Ama bu değişim insanı vahşileştirip bencilleştiriyor.”

Masal insanı iyileştirir

BURAK ABATAY

Halk müziği sanatçısı Sabahat Akkiraz, türkülerin dışında başka bir kültürel mirasa, masallara dokunuyor. Akkiraz’ın 2015’te yayımlanan 'Happa Nine’nin Masalları' Ayrıntı Yayınları ile yeniden raflardaki yerini alıyor. Akkiraz ile kitabı, masalları, masalların bize verdiklerini konuştuk.

Beş sene öncesine dönecek olursak kitap fikri nasıl ortaya çıktı?

Güzel bir sevgiydi bizim için. Ali Hıdır (Ali Hıdır Akkiraz - Sabahat Akkiraz’ın kardeşi Hasan Akkiraz’ın oğlu) doğmuştu. Biz Ali Hıdır’ı hep severek büyümesini, uyumasını izlerken herkes masal anlattı. Babası, annesi, ben, halaları derken herhalde bütün dünya klasiklerini okumuşuzdur. O arada bir de baktık bütün masallar bitti. Masallar bitince bu sefer ninemin küçükken bize anlattığı masallara sıra geldi. Oturduk kız kardeşimle masalları hatırladık. Onları anlattık. Ali Hıdır uzun süre bu masalları dinledi. Tekrar istedi. Bayıldı o masallara. Benim babaannemin daha büyük nenelerinin, Happa Ninelerin yüzyıllardır bu toprağın masalları... Onları kardeşlerime sordum, anımsadık. Çünkü ben büyükleriyim. Küçük kardeşlerimin aklında daha iyi kalır diye. Hepsi de aynen anlattılar. Herkesin hafızasını masalsı bir şekilde yokladık. Vallahi çocukluk hafızaları harikaydı. Biz anlattık Fatoş Akkiraz da kaleme aldı.

Çocukken masalları kimlerden dinlerdiniz? Onlardan neler öğrendiniz?

Tabii, nasıl ki türkülerimizle hem ibadetlerimizi yapıp hem o türkülerin maneviyatı içinde o coşkuyu yaşıyorsak, masalların da muhakkak kazanımları vardır. Ve hatta eski zamanlarda ‘masalcı kadınlar’ diye bir kültür vardı. Tıpkı ‘dokumacı kadınlar’, ‘yemekçi kadınlar’ gibi. Sinema yoktu, televizyon yoktu, iletişim azdı o zamanlarda. Büyük kış gecelerinde ne yapacaklar? Oturacaklar büyükler de küçükler de masal anlatımı yapacaktı. O gelenek böyle devam edecekti. Hatta anlatmamak için bahane vardı. Yazın Ankara’da okul tatilinde babaanneme, “Babaanne bize masal anlat, uyuyalım” derdik. Babaannem de demek ki bağda, bahçede yoruluyordu ki şöyle derdi: “Yok kızım, masal kışın anlatılır. Kar yağar ve sonra anlatılır.” Bu masalların aynı türküler gibi kayıt altına alınması, derlenmesi de herhalde çok önemli. Bu torağın dili, bu toprağın yaşamı, bu toprağın, bu engin ruhlu insanların üretimi... O yüzden çok önemli. Nasreddin Hoca’yı da çok sevdiğimi söylemeliyim. Ben hep Anadolu insanını bilge olarak bilirim. Masalsı anlatımla hem güldüren hem düşündüren insanlardır. Ben, dünya sinemasının klasiklerine de bakıyorum. İlyada ve Homeros gibi destanlar bugün sinemamızı, bu klasikleri dahi etkiliyor.

Happa Nineler nerede yaşıyordu?masal-insani-iyilestirir-755537-1.

Happa’nın doğduğu köy 500 hanelik Mancılık köyü. Babaannemin bu kadar masal bilmesi oradaki başka inançtan, başka etnik kimlikten olan bir sürü komşular, bir sürü insanın olmasından dolayı. Kürtler, Türkler, Aleviler, Ermeniler vardı. Güzel yemek yapması da bu sebeptendi… Ben mesela şimdi o kabak dolmalarını yeni yeni görüyorum. Çok geniş bir mozaik... O yüzden de her şey farklı tabii. Tek tip olmaktan daha iyi.

Nesilden nesle aktarılan masallar bize bu yıllarda en çok neyi anımsatıyor?

İnsanlar televizyonların karşısında evlerinde biraz yalnızlaşıyor. Tabii ki değişim olacak, olmalı da. Hazreti Ali Efendi’nin dediği gibi değişmeyen de değişir. Masalların bize verdikleri var. Hecenle Çeçen’de birlikte yaşama kültürü ve yardımlaşma buna bir örnek. Masalda yolda kalmış yaşlı nineye yardım etmeleri gibi. Prenses Keloğlan masalında kendi yaşamlarının dışında insanların zor yaşamlarını göstermesi gibi. Masallara ihtiyacımız var. Masalsı bir dünyayı herkes ister. Masalların bize verdikleri var. Oradan bir hissi alabiliriz. Sinemanın klasikleri arasındaki filmlerde masal anlatımı kullanılabiliyor. Yüzüklerin Efendisi ya da Peter Pan… Hepsinin kökünde masallar var.

Umutlu olmak ve masallar arasında ne türden bir ilişki var?

Umut insanın ihtiyacıdır. Eskimo deyimi şöyle der: “İnsan ölürken dahi yaşamayı umut eder.” İnsana güven versin diye söylenir belki ama tanrı dahi der ki, “Benden umudunu kesen benim kulum değildir.” O yüzden masallar, Prenses Keloğlan’da olduğu gibi oradaki halkın yoksulluğunu, oradaki yaşamın ne kadar adaletsiz ve kötü olduğunu görürüz. Kraliçe olacak kişinin de bunları düzeltmesini umut ederiz. Masalların verdikleri büyük umutlardır. Hayata bakışımızı da olumlu etkiler. Türkülerde de bu vardır. Mahzuni Şerif der ya “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana.” Pir Sultan da der, “Bozuk düzende düzgün çark olmaz.” Türküler de bize bu gerçekleri gösterir ve anlatır. O yüzden insanların umutlarını hiç kaybetmemeleri gerekiyor. Çünkü mücadele güçleri olsun. Bu güç, güvendir.

Bu masallar çocuklara, gençlere ne gibi mesajlar vermeli?

Mücadele gücü vermeli. Avcı Hasan’da mücadele edilerek kazanmanın önemi söylenir. Bilime saygı sonsuz ancak hep bilgisayar ekranı da değil hayat. O da olsun ama dışarıdaki yaşamı da unutmamalı gençler. Her masal daha iyi yaşamayı sağlamak için güç verir. Anadolu’yu masalların kadim yeri olarak vurgularım. Destanların, türkülerin, hikâyelerin coğrafyasıdır Anadolu. Küçük Asya ve Küçük Avrupa. Böyle kadim bir coğrafya çok azdır. İnsanlar bu coğrafyada masallarla tabiatı sevmişlerdir. Babaannem güneşin batışına, doğuşuna da öyle sevinirdi. İnsanın vahşileşmesinin nedeni de masallardan kopmaları olabilir. İnsan değişiyor, yaşam değişiyor. Ama bu değişim insanı vahşileştirip bencilleştiriyor. Oysaki yaşam çok güzel, türküler de masallar da bize bunları çok güzel anlatıyor.

Masalların devamı gelecek mi?

Babaannemin de annemin de anlattığı çok masal var. İlk kitapta sadece dört masal anlatıldı. Biz de onları kaleme almaya devam edeceğiz. Masalsı bir dünya olsun, sevgi dolu olsun diye…