Masal kitabının sayfalarından  yüreklere uzanan Anka

1993 sonları olmalı… Sivas’ın ateşi henüz sönmemiş, yitirdiğimiz 35 canın acısı taze.

MURAT MERİÇ muratmeric@gmail.com

1993 sonları olmalı… Sivas’ın ateşi henüz sönmemiş, yitirdiğimiz 35 canın acısı taze. Olgunlar Sokak’taki (henüz ders kitabı satmaya başlamamış ve sokağın iki yanına dizilmiş) eski kitap tezgâhlarından birini karıştırırken geldi elime o incecik kitap. Ankaralı yayınevi Dost’un [şu anki kitapeviyle karıştırmayın, ayrı şeyler] 88 numaralısı. Mayıs 1976’da “üç bin” basılmış. Ankaralı genç bir şaire ait: Metin Altıok. Adı Gezgin. Altıok’un basılmış ilk kitabı. Bulduğum başka kitaplarla birlikte Gezgin’i çantama atıp eve gelmem ne kadar sürdü bilmiyorum ama evde heyecanla karıştırırken fark ettim asıl sürprizi: Metin Altıok, kitabı ünlü opera sanatçımız Ayhan Baran’a imzalamış! Bununla kalmamış, o meşhur el çizimlerinden birini kondurmuş üçüncü sayfaya… Gördüğümde hıçkırıklara boğulduğumu söylememe gerek yok sanırım. O gün bugündür kitaplığımın en değerlilerinden olduğunu da…
Ankara’ya 1988’de geldim. Kimya mühendisliği okumak için. Başta her şey güzel gidiyordu ama sonra okuma faslını boşladım, kendimi avareliğe verdim. Avarelik dediğim gezmek tozmak ya da “kız peşinde koşmak” değil: Kitapçı kitapçı dolanıp kendime küçük bir şiir kitaplığı oluşturma çabasına girmiştim. Önce piyasada baskısı olan kitapları –ki ilk aldıklarım Cemal Süreya’nın Sevda Sözleri’yle Turgut Uyar’ın Büyük Saat’iydi– sonra sahaflardan baskısı tükenmişleri toplamaya başladım. Hatırı sayılır bir koleksiyona kısa sürede ulaştım. Şiir kitapları ucuzdu ve Ankara’da kolay bulunuyordu. Yeditepe, Varlık, Dost, Tan derken (Edip Cansever’den Cahit Külebi’ye) pek çok şairin ilk baskılarını topladım ve külliyatlarını kısa sürede tamamladım. Arada eksikler vardı elbette. Ankaralı şairlere ya da yolunu bir dönem Ankara’ya düşürmüşlere ayrı bir sempati besliyordum. Ahmet Telli’den Şükrü Erbaş’a, Ahmed Arif’ten Behçet Aysan’a pek çok şairi bu dönemde tanıdım. Kimiyle aynı masaya oturdum, kimini uzaktan izledim. Bilerek ve isteyerek tanışmadıklarım vardı: Hayal kırıklığına uğramak korkusu bir yana, “ya çok seversem?” endişesini taşıyordum. Israrla tanışmadığım şairlerden biriydi Metin Altıok, daha çok ikinci nedenle.
O yıllarda, 60’ların “şiir matineleri” geleneğini yeniden canlandırmak için bir adım atılmıştı: Yaşayan şairler ABC Kitapevi’nden Sanat Kurumu’na pek çok yerde buluşuyor ve burada düzenlenen şiir gecelerinde şiirlerini okuyordu. Metin Altıok’u, ilk kez bunlardan birinde gördüm. Kolay bulunan eski Küçük Tragedyalar ve henüz çıkmış Süveyda, kitaplığımdaki iki Metin Altıok kitabıydı. Dinledikten sonra hızla diğerlerini buldum. Gezgin hariç. Yukarıda anlattığım güne kadar, değil bulamamak, kitabın ilk baskısını görmedim bile.
Gezgin’le birlikte, Metin Altıok koleksiyonum tamamlandı ama bir eksikle: Artık Altıok yoktu. Sivas’ta, 34 arkadaşıyla yanarken acını yüreğimizde duyduğumuz şair. Meşhur fotoğrafı bilirsiniz: Metin Altıok, Uğur Kaynar ve Behçet Aysan, otelin merdivenlerinde oturmuş, ellerinde birer sopa... Her birinin yüz ifadesi farklı: Öfke, korku, çaresizlik gibilerin yanında Metin Altıok’un yüzünde şaşkınlık var. “İnsan insana bunu yapar mı?” şaşkınlığı. Birileri bunu ona yaptı oysa. O birileri, yıllar sonra gencecik insanları döverek öldürdü. Yaşasaydı, Gezi’ye sevinir, Ali İsmail ve diğerlerinin ölümüyle kahrolurdu Metin Altıok.


Şarkılarla Metin Altıok şiiri
Gezgin’i, kızı Zeynep Altıok Akatlı’ya imzalarken, “Fare deliğindeki sinek babadan kucak dolusu sevgiyle” ifadesini kullanmış Altıok ve o meşhur elleri kitabın kapağına çizmiş bu kez. Kitapları “resimlemeyi” severmiş. Zeynep’in beşinci doğum gününde ona hediyesi, Pertev Naili Boratav derlemesi Az Gittik Uz Gittik: İçine Zümrüdüanka’lar çizmiş. O çizimlerden biri, şimdi bir albümün kapağında: Anka / Metin Altıok Şarkıları. Bu kez Zeynep’in babasına hediyesi bu. Yaşasaydı, havalara uçacağı bir hediye! Hayranlarını havalara uçuran cinsten… Gündoğarken’den Ogün Sanlısoy’a, Selim Tarım’dan Candan Erçetin’e pek çok sanatçı ve topluluğun elinden çıkmış 27 şarkı var albümde. Bir de Metin Altıok: Albümün açılışında “Kor Düşseydi”yi okuyor.
Anka, iki CD’den oluşuyor. İlk CD, Serenat Bağcan’ın seslendirdiği bir Fazıl Say şarkısıyla açılıyor, yine onlarla kapanıyor. İkinci CD’nin açılışı için üç isim bir araya gelmiş: Albümün sanat yönetmenliğini de üstlenen Çiğdem Erken, Umay Umay ve Birsen Tezer’i almış yanına ve “Havı Dökülmüş Sevincin” adlı şiire ses vermiş. Kapanış, Zülfü Livaneli’den. 1996’da yayınlanan albümüyle aynı adı taşıyan, Ataol Behramoğlu şiirinden bestelediği “Yangın Yeri”, bunun için biçilmiş kaftan: “Kucaklıyor beni Metin Altıok / Aldırma diyor gülerek / Yaşamak görevdir yangın yerinde / Yaşamak insan kalarak…”
Albümde ekseriyetle yeni kayıtlar var ama eski dostlar da çıkıyor zaman zaman karşımıza… İlk CD’nin sonlarına doğru duyduğum Kumdan Kaleler şarkısı “Evde Yoklar”, beraberinde eski Ankara kokusunu getirdi bana: Metin Solmaz’la Müzük’ü çıkarttığımız günlere gittim. Kumdan Kaleler albümü yeni çıkmıştı, heyecanla dinliyorduk ve her seferinde kapanış şarkısı bizi çok hüzünlendiriyordu. O dönem rakı masalarında çok dinlediğimiz bu şarkı, hâlâ anason kokar. Anka’yı dinlerken rakıya uzanmamız bundan belki de. Gündoğarken yazmış zaten albüm kapağına: “Yarasın Metin Ağabey… Sağlığına…”
Sezen Aksu’nun, Metin Altıok’un sağlığında Onno Tunç bestesiyle yorumladığı “Kavaklar”, albümün bir diğer tanıdığı. İklim Tamkan’ın piyanosuyla dokunduğu iki şiir, yeni olmasına rağmen yıllardır dinliyormuşuz gibi sevdiriyor hemen kendini: Senem Demircioğlu’nun seslendirdiği, Doğan Duru bestesi “Sevmiyorum Seni” ve Güneş Duru’nun besteleyip seslendirdiği “Sis”. Mehtap Meral’in seslendirdiği “İzin Verin de”, Orhan Alkaya’yı konuk etmiş. Sivas’ta, Metin Altıok’la beraber yakılan Nesimi Çimen’in torunu Saki Çimen, piyanosuyla ses vermiş şiire. Babası, “oğul” Mazlum Çimen ise “Kuşlu Gazel”i seçmiş. Yasemin Göksu’nun Hilmi Yarayıcı’yla seslendirdiği “Hançerin Sapı”, şahane bir aşk şarkısı olmuş: “Sevgi adınaydı / Milis beraberliğimiz / Sabahtan akşama / Günü tarar örerdik / Ve kedileri / İkimiz de çok severdik.”
Tek tek şarkıları yazmanın, anlatmanın manası yok. Anka, dinledikçe seveceğiniz sakin bir albüm. Tıpkı Metin Altıok şiiri gibi. Tanıyorsanız bilirsiniz, tanımıyorsanız tanışmak için büyük fırsat! Bugüne dek Seza Kırgız’dan Kök’e pek çok güzel albüm yayınlamış olan Anadolu Müzik mamulü, Anka. Gül Öz’le birlikte albümün yapımcılığını üstlenen Cem Yılmaz, yıllardır Unkapanı’nda ve Grup Yorum’dan Zuğaşi Berepe’ye pek çok albümde imzası var. Bu buluşma, elbette şaşırtıcı değil.


Sevmeyi deneseydiniz…
Yazıyı bitirmeden, albümün en iyilerinden birine kulak verelim: Kardeş Türküler’in seslendirdiği “Kimliksiz Ölüler / Merde Bekamıye.” Metin Altıok’un Bingöl’de öğretmenlik yaptığı dönemde, öldürülen iki gerillaya yaktığı şiir, yıllardır peşinde koştuğumuz “çözüm” önerisini beraberinde getiriyor aslında: “Sevmeyi deneseydiniz, bu yolu seçmezdi belki.”
Kilit kelime bu aslında: Sevmek. Daha da önemlisi, sevmeseniz bile saygı göstermek… Bunlar eksik olduğunda sevdiklerimiz de eksiliyor tek tek. Elimizden alıyorlar onları. Gidiyorlar ve gelmiyorlar. Her an bir yerden çıkacaklarmış gibi bekliyoruz, şarkılarla avutuyoruz kendimizi. Kadehleri onlar için kaldırıyoruz ama gülüşleri eksik kalınca, rakımız “bir türlü beyazlaşmıyor.”
Metin Altıok, Zeynep’le saklambaç oynamayı çok severmiş. Zeynep kolay bulsun da sevinsin diye küçük hileler yapar, saklandığı yerden ona “hungaragiguuuu” diye seslenirmiş. Belki de bu sesi duymayı istiyoruz, hepimiz. Onun yerine, Metin Altıok’un derinden gelen sesini duymak, eski bir dostla karşılaşmışçasına güzel, bir o kadar da can yakıcı: “Hoşça kal diyebildim güçlükle / Sesimi iğneden geçirerek / Dönüp arkama yürüdüm / Adım adım gittikçe küçülerek…” “Sevginin solgun güzelliğiyle” önümüze sunulan bu şarkılar derdimize biraz derman olsun. Neydi Roboski sonrası dilimize düşmüş cümle: Unutursak kalbimiz kurusun.