Masallarla yaşıyor bazıları

Az bir bedel ödeyerek cahilliğinizi limitsiz alır mısınız?

Al sana cahilbaşu Trump’ın mantığı. Trump camdan kafayı çıkarıyor “Yav havalar çok soğuk, yağlı yerlerimiz dondu, hani küresel ısınma vardı?” diyor ya. İşte cahillik böyle güzel bir şey.

Hiçbir şey bilmene gerek yok, yeter ki konuş. Mesele konuşmayla işlese başka. Ama artık günümüzde rantın dili, otoritenin dili bu.

Mesela günümüzde masalsı bir gerçekliğe inanıyoruz. Hedeflerimiz var. Yol yapıyoruz, çok büyük ülkeyiz, bütün dünya bizden feci şekilde tırsıyor. Masaya koyduk mu inletiyoruz, milletin ağzı açık kalıyor. 3. köprümüzü çekemiyorlar. En verimli, en çalışkan, en akıllı halk biziz. Tüm dünya bizi kıskanıyor. Masal işte.

Masal dünyasındaki gibi bir şeyler anlatıp duruyor tepedekiler. Ama işin güzel tarafı halklar da eğer masal güzelse dinliyor. Yeniden diriliyoruz. En süper biziz, arkadan müzik çalıyoruz. Masalın içindeyiz.

Gerçekler, bilim, bilgi, ilim, irfan… Bu kavramları kim takar. Ver masalı… Ver masalııı. Masal bu, dostu sevindirir, düşmanı korkutur. Ama masalda tabii. Dışarıdan bakanlar da “Ya bunlar da bi acayip” der durur. Ya da “Hacı siz bizim ülkede şimdi idam için referandum olayına filan girmeyin, bizim medeniyette bunları kaldıralı çok oldu, hiç sizin havalara girmeyelim, bizi de bu saçmalıkla muhatap etmeyin” der. Diyor da. Valla da billa da diyor. Yurt dışına atarlar yapılıyor masaldan. Sonra “Abi kuzenim demiş” çekiliyor. Hep bu kuzenlerin işi.

Halk iyi niyetli masallara inanıyor.

30 yılda ülkenin toprağının 40 milyon dekarı beton kaplanmış. Ver masalı. Tarım arazisi idi bu kadar alan. Tohumumuz bile yurt dışından atar tutar yaptığımız ülkelerden. Hibrit tohum, ürettin mi bir sonraki nesil yine tohuma muhtaç kalıyorsun. Sonra masalcılar yine ortaya çıkıyor “Organik tarıma yüklenmeliyiz, süperiz” diyor. Ya toprağına sahip çıkamamışsın, hangi toprakta hangi tarım. Kaz Dağları’nda altın şirketlerine siyanürle dağı, taşı toprağı bozulmayan Mekdanılds hamburgeri gibi bi hale getirmişsin. Sonra televizyonda “Kamu yayını” diye “Sevgili vatandaşlarımız tarım arazilerine bina dikmeyin” diye konuşuyorsun. Ben mi diktim o binaları. Ben mi verdim o izinleri. Birkaç sene sonra çıkarsınız “Kandırıldık valla yine kandırılmışız, biz o tohumlar süper sanıyorduk” diyerek… Yumurtadan, elmastan ekmeğini yiyenler yesin eyvallah ama dünyanın gerçekten de en verimli güneşine, en güzel toprağına sahip bir ülkede yaşayıp da toprağına bu kadar kötü davranmak olmasın artık. Siz de artık petrolden mi para emizlersiniz, ambargo mu kanırtırsınız yapın şeklinizi. Kazanın, iyice şişin çatlayana kadar rantla. Ama toprağı, dereleri sahiplerine bırakın. Kimmiş ya bunların sahibi? Hepimiziz, bizden sonraki nesiller, bizden sonra gelecek olanlar, gençler, çocuklar… Ama yok. İyice kurutun ülkeyi. İyice kurusun, İstiklal Caddesi gibi olsun.

Şimdi az önce AA bir haber servis etti. İstiklal Caddesi’nin çalışmaları hakkında. Planlandığı gibi biterse yıl sonunda cillop bir İstiklal Caddesi bizi bekliyor. Cillop dediğim ise çölden hallice. Ya insan üç boyutlu çizim programında utanır da birkaç yeşillik atar görsellerin içine. Ful granitle kaplamışlar caddeyi. Yani hiç mi bir şey bilmiyorsun kardeş. Hiç mi insan gibi bir yerde yaşamadım, hiç mi gölge nedir, ağaç nedir, yeşillik nedir, hayat nedir bilmiyorsun? Hiç mi bir ağaca sevgilinle kendi adını kazımayı düşünüp “Ya olm ilkel miyim ben ağacı neden kazıyayım?” diye bile mi düşünmedin? Hadi tamam duyarsızsın, hiç mi bir ağacın gölgesinde oturup da serinlemedin. Hep beton içinde mi yetiştirdiler seni. Arada çatlama diye su mu attı üzerine seni yetiştirenler.
İnsan utanır, İstiklal’e hadi diyelim ki sıfır yeşillik ve gölgelik bir ortam yapmayı planlıyorsun, aynı dandik bir çölden hallice. Bari yalandan iki üç yeşillik ataydın içine. Sende o bile yok canım kardeşim.